Mesajı Okuyun
Old 24-12-2009, 10:57   #28
mustafa er

 
Varsayılan

TAAHÜDÜ İHLAL 'DEN HAKKINIZDA ACILAN CEZA DAVASINA DİKKAT EDİN BU HUSUSTA KOLAY KOLAY CEZA VERİLMİYO
Taahhüdün çok ayrıntılı şekilde alınması gerekiyor.
asıl alacak faiz oranları ve masraflar ayrı ayrı hesaplanmalı.Tarihler belirtilmeli.Yoksa taahhüdü ihlala davasından kişi BERAT EDİYOR.


Borçlunun ödeyeceği borç miktarını ve tarihi bilmesi gerekiyor. yani 01.01.2007 de 300YTl 01.02.2007 de 300 ytl gibi aksi taktirde mahkemeler ceza vermiyor. aynı zamanda toplam borç miktarınında açık bir şekilde yazılması gerekli bazen haciz zaptına " faiz ve feriileri dahil hepsini ödeyeceğim" gibi ibareler yazılıp tutanak kapatılıyor. bu durumlarda CEZA VERİLMİYOR.


taahhüt alındığı zaman ile ödemenin yapılacağı zaman arasında geçen süre zarfında işleyecek olan faizden alacaklı veya vekilinin feragat ettiğini taahhüt zabtına yazılması gerekiyor yazılmassa CEZA VERİLMİYOR.


Taahhüt sırasında sadece borçlunun ödeyeceği toplam miktar değil bu toplamın kalem kalem hangi alacaklardan oluştuğunun da belirtilmesi gerekiyor.Aksi halde mahkemeler taahhüdü geçerli kabul etmiyor ve borçluya ceza vermiyor.Ayrıca borçluya taahhüdü ihlalin hukuki ve cezai sorumluluklarının anlatılması ve alacaklının da taahhüdü kabul etmiş olması gerekiyor.Bunlardan biri yoksa taahhüt geçerli Olmuyor,Burada ÖDİYEMEMEK değil ÖDEMEMEK SUC. Onun icin CEZA VERİLMİYOR.




Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.




Taahhüdü ihlal konusunda ayrıntılı ve tam olarak borç miktarının belirtilmesi ödeme tarihlerinin ve bu tarihlerde ne kadar ödeme yapacağının belirtilmesi ayrıca taahhüdde bulunan borçlunun taahhüdünün alacaklı vekilince kabul edilmesi en sonda da hukuki ve cezai sorumluluğun kendisine hatırlatılması şart.
Ancak son dönem de tıpkı mal beyanında bulunmamadan kaynaklanan hapis cezalarının kaldırılması gibi taahhüdü ihlal cezalarıda Yargıtay kararlarına dayanarak kaldırılma yoluna gidiyor. Sebep para borcu nedeniyle hürriyetin kısıtlananamaması. Bu durumda borçlunun borcu yerine "getirmediği" mi yerine "getiremediği" mi ayrımına gidilmeye başlandı. Yani borçlu imkanı varken mi ödeme yapmıyor yoksa imkanı olmadığı için mi taahhüdünü yerine getiremiyor. Mahkemeler bu öğrenmek için ekonomik ve sosyal durumun araştırılmasını istemeye başladı. Bu da,BURCLUNUN LEĞİNE OLAN BİR DURUMDUR,CEZA VERİLMİYOR .





Haciz sırasında alınan taahhüdün geçerli olabilmesi için alacak kalemlerinin tek tek gösterilmesi ( asıl alacak , faiz , harçlar , ücreti vekalet) gerekir.Ve bu taahhüdün alacaklı vekilince kabul edilmesine BAĞLIDIR.


xxxx
Yani özetle, Burada kimseye "tutamayacağın sözü verme; yoksa seni cezalandırırız" demeye kimsenin hakkı yoktur. 1948, 1963 ve 1967'de imzalanan Milletlerarası İnsan Hakları Sözleşmeleri'nin parasal borçlar için hapis cezasını yasakladığını da düşünülürse; ki Türkiye bu anlaşmalara taraftır, artık kanunların da bunu demeye hakkı yoktur.





YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2001/17-294

K. 2002/1

T. 22.1.2002

• TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇUNDAN CEZA ALAN SANIK ( Sözleşmeden Doğan Edimini Yerine Getirmediğinden Cezalandırılmış Olmayacağı )

• BORÇTAN DOLAYI HÜRRİYETİN KISITLANAMAMASI ( Taahhüdü İhlal Suçunda Borcu Ödememekten Doğan Bir Suç Niteliği Bulunmaması )

• HÜRRİYETİN BORCUNU ÖDEMEMEKTEN DOLAYI KISITLANAMAMASI ( Taahhüdü İhlal Suçunun Borcu Ödememekten Değil, Yasal Yükümlülüğe Uymamaktan Doğması )

• ANAYASADAKİ SÖZLEŞME EDİMİNİN YERİNE GETİRİLMEMESİ NEDENİYLE HÜRRİYETİN KISITLANAMAYACAĞI HÜKMÜ ( Taahhüdü İhlal Suçunda İleri Sürülemeyeceği )

• SÖZLEŞMEDEN DOĞAN EDİMİN YERİNE GETİRİLMEMESİ NEDENİYLE HÜRRİYETİN KISITLANAMAMASI ( Taahhüdü İhlal Suçunun Yasaya Aykırılıktan Doğması )

2709/m.38

2004/m.340

ÖZET : Anayasa'nın 38. maddesine 4709 sayılı Yasanın 15. maddesi ile eklenen 9. fıkrasına göre; "yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün yerine getirilememesi" nedeniyle kimse özgürlüğünden alıkonamaz.
Alacaklının onayıyla kararlaştırılan ödeme koşulu icap ve kabulle oluşan bir sözleşme olup, bu ödeme koşuluna borçlu tarafından haklı bir neden olmaksızın uyulmaması, İİY.nın 340. maddesinde düzenlenen ve yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olan suçu oluşturur.
İİY.nın 340. maddesindeki "makul sebep" yerine getirememe kavramından daha dar bir anlam taşıdığından; sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediği araştırılarak hukuki durumu belirlenmelidir.




KİŞİ BORCUNU ÖDİYECEK ÖDEME TAAHÜDÜNDE BULUNMUŞ OLA BİLİR,BELKİ TAAHÜDÜ YERİNE GETİRECEĞİ SIRADA,HASTALANMIŞTIR,ÇALIŞTIĞI İŞTEN CIKARTILMIŞTIR,PARASAL SIKINTIYA DÜŞMÜŞTÜR,MADDİ DURUMU BUNU ÖDEMEYE YANİ TAHÜDÜ YERİNE GETİRMEYE EL VERMİYORDUR,BUNU CEZANALDIRMAK CEZA EVİNE 3 AY SOKUP DAĞADA COK MAĞDURİYET YAŞAMASI HANGİ HAKKANİYETE SIĞMAKTADIR.


İŞTE ONUN İCİN BU TAAHÜDÜ İHLAL SUCLARINDA,HAKKINIZDA ACILAN DAVALARDA İTİRAZ EDE BİLİRSİNİZ,ŞU ŞU NEDENDEN DOLAYI ÖDEYEMEDİM,EKONEMİK SIKINTIYA GİRDİM DİYEREK MAZERET GÖSTERİLE BİLECEĞİ GİBİ YUKARDA ACIKLANAN,GEREKCELERİN BİRİNİN EKSİK OLMASI NEDENİ İLE TAAHÜDÜ İĞLAL ETMİŞ SAYILMIYORSUNUZ,ALACAKLININ VEYA İCRA MEMURUNUN TUTANAHA YAZARKEN YAZMIŞ OLDUĞU HATANIN VEYA EKSİKLİĞİN BEDELİNİ NEDEN CEKESİNİZ.


BURADA TAAHÜTTE BULUNANIN ÖDEME GÜCÜ YERİNDE OLUPTA ÖDEMİYENE CEZA VAR,ÖDİYEMİYENE DEĞİL,ÖDİYEMİYEN NEDEN ÖDİYEMEDİ SEBEBİNE ARAŞTIRILMASI GEREKİYOR,ADAM İŞTEN CIKARILMIŞTIR,HASTADIR CALIŞAMIYODUR BUNUN SOSYO EKONEMİK DURUMUNUN ARAŞTIRILMASI GEREKİYOR ARAŞTIRLMADAN CEZA VERİLEMİYOR,YARGITAY İCDİHAK KARARINDADA ACIK ACIK BELİRTİLMİŞTİR.


ADAMIN ELİNDE ÖDİYECEK HİCBİR GÜC OLMASSA CEZA VERİLEMEZ,VAY SEN ÖDEMEDİN DİYEDE VERİLEN CEZADA YASAYA AYKIRILIK TAŞIMAKTADIR.


ALACAKLI ÖDEMEDİ DİYE TAHÜDÜ İHLAL ETTİĞİNDEN BAHİSLE CEZALANDIRILMASINI İSTİYORSA BUNU ÖDEME GÜCÜ VARDA BORCLUNUN ÖDEMEDİ DİYORSA .İDDİA ETMİYECEKTİR İSPAT EDECEK TİR İSPAT ETMESİDE YASA OLARAK ZORUNLUDUR.






YARGITAY

16. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/7754

K. 2004/11131

T. 13.10.2004

• TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU ( Sanığın Borcunu Ödeyecek Durumda Olup Olmadığının Araştırılması ve Malvarlığının İspatı İçin Alacaklıya Olanak Tanınması Gereği )

• BORCUNDAN DOLAYI KİMSENİN CEZALANDIRILAMAMASI ( Taahhüdü İhlal Eden Sanığın Borcunu Ödeyecek Durumda Olup Olmadığının Araştırılması ve Malvarlığının Tesbiti İçin Alacaklıya Olanak Tanınması Gereği )

• EKONOMİK NEDENLERLE BORCUNU ÖDEYEMEYEN BORÇLU ( Taahhüdü İhlal Suçundan Dolayı Cezalandırılamaması - Mahkemece Borçlunun Ekonomik Durumunun Araştırılması Gereği )

2004/m.340

2709/m.38/8

ÖZET : Dava, taahhüdü ihlal nedenine dayalıdır. İİK'nun 340. maddesinde öngörülen "makbul sebep" kavramı ile Anayasa'nın 38/8. maddesinde öngörülen "yerine getirememe" kavramlarının açıklanması gerekli görülmektedir. Uygulamada hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar makbul sebep olarak kabul edilmektedir. Anayasa'da belirtilen "yerine getirememe" kavramı "makbul sebebi de" kapsayacak biçimde daha geniş anlam ifade etmektedir. Borçlunun ekonomik gücü olmaması nedeniyle ve çaresizlikten borcunu ödeyememe "yerine getirmeme" olarak kabul edilerek sanığa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemelidir. Borcu "yerine getirmeme" ile "yerine getirememek" kavramları kast ve ödeme gücü bakımlarından farklı olduğu gibi bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Zira, Anayasa borcu yerine getirmeyeni değil, getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılması zorunludur.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık N'nin İİK'nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık vekili tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C.Başsavcılığı'nın bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak gereği görüşüldü:
KARAR : Suça konu taahhüdü içeren 27.05.2003 tarihli icra tutanağında gösterilmemekle birlikte, aynı tarihli hesap tablosunda taahhüd edilen miktarın tüm fer'ileri ile birlikte ayrıntılı olarak hesaplanıp gösterildiği anlaşılmakla tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir. Ancak;
Şikayetçi ( alacaklı )vekili, borçlu hakkındaki İcra takibinin kesinleştiğini, borçlunun ödeme taahhüdünde bulunduğunu ve bu hususun alacaklı vekili tarafından kabul edildiğini, borçlunun taahhüdünü ihlal ettiğini ileri sürerek UK'nun 340. maddesi gereğince cezalandırılmasını istemiştir.
Mahkemece sanığın üzerine atılı taahhüdü ihlal suçunu işlediğinden bahisle mahkumiyete dair hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hükme yeterli değildir.
İİK'nun 340. maddesinde "...alacaklının muvafakatı ile İcra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun alacaklının şikayeti üzerine cezalandırılacağı" öngörülmüştür.
Anayasa'nın 38. maddesine 4709 Sayılı Kanunla "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmü eklenmiştir.
İİK'nun 340. maddesinin 2. cümlesi de icra dairesinde alacaklı ile borçlu arasında kararlaştırılan ödeme şartından söz etmektedir. Borçlu ile alacaklının iradelerinin birleşmesi sözleşme niteliğindedir. ( B.K. 1 )İcra müdür veya yardımcısının sözleşmeye müdahale etmesi, sözleşmeyi değiştirmesi olanaksızdır. İcra dairesi icranın tarafları olan alacaklı ve borçlunun beyanlarını tutanağa geçiren ve tutanağı düzenleyen merci konumundadır.
Bu husus İİK'nun 8. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Açıklanan nedenlerle icra dairesi sözleşmenin tarafı olarak kabul edilemez. Alacaklı ile borçlu arasındaki ödeme şartına uyulmaması sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali niteliğindedir.
Anayasa'nın 38/8. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa normlar hiyerarşisinin tepe noktasındadır. Üstün norm olması nedeniyle uygulanmak zorunlu olduğu gibi, sanık lehine hüküm getirdiğinden T.C.K'nun 2/2 maddesi uyarınca da ilgili olaylara doğrudan uygulanması zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır.
İİK'nun 340. maddesinde öngörülen "makbul sebep" kavramı ile Anayasa'nın 38/8. maddesinde öngörülen "yerine getirememe" kavramlarının açıklanması gerekli görülmektedir.
Uygulamada hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar makbul sebep olarak kabul edilmektedir. Anayasa'da belirtilen "yerine getirememe" kavramı "makbul sebebi de" kapsayacak biçimde daha geniş anlam ifade etmektedir. Borçlunun ekonomik gücü olmaması nedeniyle ve çaresizlikten borcunu ödeyememe "yerine getirmeme" olarak kabul edilerek sanığa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemelidir.
Borcu "yerine getirmeme" ile "yerine getirememek" kavramları kast ve ödeme gücü bakımlarından farklı olduğu gibi bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Zira, Anayasa borcu yerine getirmeyeni değil, getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılması zorunludur.
Alacaklıya sanığın mal varlığını kanıtlamak üzere olanak tanınmalı, bildireceği tüm deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA 13.10.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.






İcra Ceza Mahkemesi Kararına İtiraz, Asliye Ceza Mahkemesi statüsünde olma, taahhüdü ihlal suçu.
Yazar/Editör: Eray YAMAÇ
Pazar, 08 Haziran 2008 13:45
T.C.

YARGITAY

16. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/4594

K. 2003/9280

T. 15.10.2003

- İCRA CEZA MAHKEMESİ KARARINA İTİRAZ (Ağır Ceza Mahkemesinin Görevli Olması)

- GÖREVLİ MAHKEME (İcra Ceza Mahkemesi Kararına Vaki İtirazın İncelenmesinde)

- ASLİYE CEZA MAHKEMESİ STATÜSÜNDE OLMA ( İcra Ceza Mahkemesi - İtirazın İncelenmesinde Ağır Ceza Mahkemesinin Görevli Olması )

- TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU (Taahhüt Tutanağında Borcun Tüm Fer'ileriyle Birlikte Belirtilmemiş Olması Nedeniyle Suçun Oluşmaması)

- BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİRLİKTE BELİRTİLMEMESİ (Taahhüdün Geçersizliği ve Taahhüdü İhlal Suçunun Oluşmaması)

2004/m.340

1412/m.229

ÖZET : İcra Ceza Mahkemeleri Asliye Ceza Mahkemeleri statüsünde bulunduğundan CMUK'nun 299. maddesi uyarınca İcra Ceza Mahkemesince verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi görevi Ağır Ceza Mahkemesine aittir. Bu husus gözetilmeksizin Asliye Ceza Mahkemesince itirazın incelenmesi isabetsiz bulunmaktadır. Ancak; sanığın taahhüdünü içeren taahhüt tutanağında ödenecek toplam borç miktarının tüm fer'ileri ile birlikte açıkça belirlenip gösterilmemiş olması nedeniyle sanığın taahhüdü hukuken geçersiz olup atılı suç oluşmayacağından ve bu nedenle mahkumiyete dair hüküm kurulması da isabetsiz bulunduğundan itirazla ilgili prosedürün işletilmesine gerek görülmemiştir.

DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık Ali'nin İİK'nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Ç İcra Ceza Mahkemesinin 29.8.2001 gün ve 2000/303 esas, 2001/262 sayıyı kararı ve dosyası ile anılan cezanın ertelenmesi talebinin reddine dair aynı mahkemenin 24.6.2002 gün ve 2002/107 müteferrik sayılı kararı, bu karara vaki itirazın reddine dair Ç Asliye Ceza Mahkemesinin 4.11.2002 gün ve 2002/108 müteferrik sayılı kararı incelendi.
Sanığın ödeme taahhüdünü içeren 8.11.2000 tarihli haciz tutanağında ödenecek toplam borç miktarının bütün fer'ileri ile birlikte hesaplanıp açıkça gösterilmemiş olması nedeniyle sanığın taahhüdünün hukuken geçersiz bulunduğu gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulmasında, kabule göre de İcra Ceza Mahkemesince verilen kararlar hakkındaki itirazın incelenmesinde CMUK'nun 229. maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinin görevli bulunduğunun gözetilmemiş olmasında isabet görülmediğinden anılan kararın CMUK'nun 343. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 1.4.2003 gün ve 15531 sayılı yazılı emirlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.3.2003 gün ve Y.E.2003/58509 sayılı tebliğnamesiyle istenilmiş olmakla, gereği görüşüldü:

KARAR : Öncelikle İcra Ceza Mahkemeleri Asliye Ceza Mahkemeleri statüsünde bulunduğundan CMUK'nun 299. maddesi uyarınca İcra Ceza Mahkemesince verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi görevi Ağır Ceza Mahkemesine aittir. Bu husus gözetilmeksizin Asliye Ceza Mahkemesince itirazın incelenmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz bulunmaktadır.


Ancak; sanığın taahhüdünü içeren 8.11.2000 günlü taahhüt tutanağında ödenecek toplam borç miktarının tüm fer'ileri ile birlikte açıkça belirlenip gösterilmemiş olması nedeniyle sanığın taahhüdü hukuken geçersiz olup atılı suç oluşmayacağından ve bu nedenle mahkumiyete dair hüküm kurması da isabetsiz bulunduğundan itirazla ilgili prosedürün işletilmesine gerek görülmemiştir.


SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yazılı emre atfen düzenlediği tabliğname yerinde görüldüğünden Ç İcra Ceza Mahkemesinden verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılan 29.8.2001 gün ve 2000/303 esas 2001/262 sayılı kararının CMUK'nun 343. maddesi uyarınca BOZULMASINA, hükmolunan cezanın çektirilmemesine, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.





Taahhüdü ihlal, borcun tüm ferileriyle birlikte rakamsal olarak ödeme taahhüdünde gösterilmiş olması
Yazar/Editör: Eray YAMAÇ
Pazartesi, 14 Ocak 2008 12:21
Currently 0.00/5123450.0/5 (0 oy)T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2004/16-104
K. 2004/120
T. 25.5.2004

• TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU ( Hiç Kimsenin Borcunu Ödemediği İçin Cezalandırılamayacağına İlişkin Anayasa Kuralına Aykırı Olduğu İddiası - Anayasa Hükmünün Acz İçindeki Borçluyu Korumaya Yönelik Olması - Ödeme Taahhüdünde Taahhüt Edilen Borç Miktarının Rakamsal Olarak Gösterilmesi Gereği )

• ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASI ( Taahhüdü İhlal Suçunun Borcunu Ödemeyen Sanığın Cezalandırılamayacağına İlişkin Anayasa Hükmüne Aykırı Olmaması - Anayasa Hükmünün Acz İçindeki Borçluyu Korumaya Yönelik Olması )

• BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİRLİKTE RAKAMSAL OLARAK ÖDEME TAAHHÜDÜNDE GÖSTERİLMİŞ OLMASI MECBURİYETİ ( Tahhüdü İhlal Suçunun Oluşabilmesi İçin )

• ÖDEME TAAHHÜDÜNDE BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİLRİKTE RAKAMSAL OLARAK GÖSTERİLMESİ MECBURİYETİ ( Tahhüdü İhlal Suçunun Oluşabilmesi İçin )

2709/m.38

2004/m.340
ÖZET :

1- Uyuşmazlık, Anayasanın 38. maddesine eklenen "hiç kimse sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonamaz" hükmünün taahhüdü ihlal suçları yönünden uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir. Üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren Anayasal düzenleme çerçevesinde sanığın borcunu hangi nedenlerle ödemediği araştırılmalıdır. Anayasa borcunu ödemeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu ödeyemeyeni korumaktadır. Ödeme gücü olduğu halde borcunu ödemeyenin ise cezalandırılması gerekir. Yerel mahkemenin direnme gerekçesi, bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde yasal düzenlemeye uygundur.


2- Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da açıklandığı üzere, İİY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Oysa somut olayda, 18.06.2001 tarihinde yapılan haciz sırasında düzenlenen tutanakta, taahhüt edilen borç miktarının ne olduğunun açıklanan şekilde belirlenerek, rakamsal olarak gösterilmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından, mahkumiyetine karar verilmesi olanaksızdır.


DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık İ.D'nin İİY'nın 340 ve TCY'nın 59. maddeleri uyarınca 25 gün hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin İzmir 2. İcra Ceza Mahkemesi'nce 13.02.2002 gün ve 11663-753 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesi'nce 08.10.2002 gün ve 10330-10135 sayı ile;


"4709 Sayılı Kanunla Anayasa'nın 38. maddesinin son fıkrasına "Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonamaz" hükmü eklenmiş, bu hüküm 17.10.2001 gün ve 24556 sayılı mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa'nın açık hükmü karşısında sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen kişilere yaptırım olarak hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi mümkün değildir.


Sanığa TTK'na aykırı davranışı nedeniyle hürriyeti bağlayıcı ceza tayin ve takdir edilmiştir. Şikayetçi ile sanık arasındaki temel ilişki sözleşme hukukundan kaynaklanmaktadır.
Anayasa hükmünün üstün norm olması, sonradan yürürlüğe girmesi, yaptırım yönünden sanık lehine düzenleme yapılmasını zorunlu kılması karşısında kanun koyucu tarafından yeni hüküm doğrultusunda yasal düzenleme yapılmasının beklenmesi ve sonucuna göre uygulama yapılması gerekir" gerekçesiyle hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.


Yerel mahkeme ise 06.05.2003 gün ve 12180-1270 sayı ile; "... Anayasa Mahkemesi'nin 21.11.2002 tarih ve 20011415 Esas 2002/166 Karar sayılı hükmü ile TTK' nun 340. maddesindeki kuralın, doğrudan sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirilememesi olmayıp, kamu otoritesince yürütülen cebri icranın etkinliğinin sağlanması olduğu, dolayısıyla yasada öngörülen yükümlülüğün sözleşmeden değil yasadan kaynaklandığı gerekçesiyle Anayasa'nın 38. maddesinin 8. fıkrasına aykırı olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda TTK' nun 340. maddesinin Anayasa'ya aykırılığından söz edilemeyeceğinden, kanun koyucu tarafından yeni yasal düzenleme yapılmasının beklenmesine de gerek bulunmamaktadır..." gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.


Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığı'nın "bozma" istekli 26.01.2004 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Sanığın taahhüdü ihlal suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda çözümlenmesi gereken hukuki sorun, Anayasa'nın 38'inci maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğa bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmünün İcra İflas Yasası'nın 340'ıncı maddesinde düzenlenen ve yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olan suç bakımından nazara alınıp alınamayacağı, dolayısıyla da 4709 Sayılı Yasa ile Anayasa'ya eklenen hüküm doğrultusunda bir yasal düzenleme yapılmasının beklenilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.


Özel dairece yerel mahkeme kararının, yakınan ile sanık arasındaki temel ilişkinin sözleşme hukukundan kaynaklandığı ve Anayasa'nın 38'inci maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen son fıkra uyarınca, çıkarılması gerekli yeni yasanın beklenmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesinden sonra, konumuzu ilgilendiren İİY'nın 340'ıncı maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi, 28.02.2003 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 21.11.2002 gün ve 415-166 sayılı kararında, söz konusu maddede belirtilen yükümlülüğün sözleşmeden değil yasadan kaynaklandığı gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar vermiştir.


İcra ve İflas Yasası'nın "Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza" başlığını taşıyan 340'ıncı maddesinde;


111'inci madde gereğince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.
Anılan yasada, yukarıda açıklanan yargısal kararlardan sonra 17.07.2003 tarihinde 4949 Sayılı Yasa ile çeşitli maddelerinde değişiklikler yapılmışsa da uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 340'ıncı maddesi değiştirilmemiş, kural aynen korunmuştur.


Bu nedenle yasa koyucunun iradesinin de Anayasa Mahkemesi'nin kararındaki gerekçeye uygun olduğu anlaşılmaktadır.


Ceza Genel Kurulu'nun 22.01.2002 gün ve 294-1 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, anılan maddedeki "makbul sebep" kavramı, Anayasa'nın 38'inci maddesinin 9'uncu fıkrasındaki "yerine getirememe" kavramından daha dardır. Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Zira Anayasa, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları artık zorunludur. Yerel mahkemenin direnme gerekçesi, bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde yasal düzenlemeye uygundur.


Ancak, Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da açıklandığı üzere, İİY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Oysa somut olayda, 18.06.2001 tarihinde yapılan haciz sırasında düzenlenen tutanakta, taahhüt edilen borç miktarının ne olduğunun açıklanan şekilde belirlenerek, rakamsal olarak gösterilmediği anlaşılmaktadır.


Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından, mahkumiyetine karar verilmesi olanaksız olduğu için isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.


SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na tevdiine, 25.05.2004 tarihinde tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.



......................İTİRAZ...................... .........



Madde 353 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/139 md.;Değişik madde: 02/03/2005-5311 S.K./23.mad;Değişik madde: 31/05/2005-5358 S.K./21.mad)

İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır.
B-) Evet. Karar tarafınıza tefhim edildiği ve süre tefhim veya tebliğle başladığı için yasal süresi içerisinde süre tutum dilekçesi vereceksiniz...




T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2006/16-123

K. 2006/127

T. 25.4.2006

• DİSİPLİN HAPSİ ( Kabahat Olarak Düzenlenen Eylemler Nedeniyle Verilen Kararlar İcra ve İflas Yasasının 353/1. Maddesi Uyarınca İtiraz Yasa Yoluna Tabi Olacağı )

• TAZYİK HAPSİ ( İcra Ceza Mahkemesince Taahhüdün Geçersiz Olduğu Gerekçesiyle Verilen Eylemin Tazyik Hapsini Gerektirmediği Yönündeki Saptamayı İfade Eden Karar Teknik Anlamda Beraat Hükmü Sayılmadığı )

• İTİRAZ YASA YOLU ( Kabahat Olarak Düzenlenen Eylemler Nedeniyle Verilen Kararlar İcra ve İflas Yasasının 353/1. Maddesi Uyarınca Olacağı )

• DİSİPLİN VE TAZYİK HAPSİNİ GEREKTİREN EYLEMLERDEN DOLAYI VERİLEN BERAAT KARARI ( Temyiz Yoluna Değil İtiraz Yoluna Başvurulması Gereği - Taahhüdü İhlal )

• TAAHHÜDÜ İHLAL ( Disiplin ve Tazyik Hapsini Gerektiren İİK'daki Eylemlerin Suç Niteliğinin Bulunmaması - Klasik Beraat Kararı Niteliği Bulunmayan Beraat Hükmünün Temyiz Yoluna Değil İtiraz Yoluna Tabi Olacağı )

• TEMYİZ YOLUNA DEĞİL İTİRAZ YOLUNA BAŞVURULMASI GEREĞİ ( Disiplin ve Tazyik Hapsini Gerektiren Taahhüdü İhlal Eyleminin Suç Değil Kabahat Niteliğinde Olması - Sadece Cezaya İlişkin Karara Değil Beraat Kararına Karşı da İtiraz Yoluna Başvurulabileceği )

• BERAAT KARARI DEĞİL DİSİPLİN VEYA TAZYİK HAPSİNE YER OLMADIĞINA KARAR VERİLMESİ GEREĞİ ( İcra Mahkemesinin Görev Alanına Giren ve Suç Niteliği Bulunmayan Eylemlerden Dolayı - Taahhüdü İhlal Eylemi Hakkında Verilen Beraat Kararına Karşı da Temyiz Değil İtiraz Yoluna Başvurulacağı )

• İTİRAZ YOLUNA BAŞVURULMASI GEREĞİ ( Tahhüdü İhlal Eyleminden Dolayı Verilen Beraat Kararına Karşı - Bu Kararın Klasik Beraat Kararı Niteliğinde Olmaması/Disiplin veya Tazyik Hapsini Gerektiren Eylemlerden Dolayı Verilen Her Türlü Karara Karşı İtiraz Yoluna Başvurulacağı )

2004/m.340,346,353

5252/m.7

5271/m.223

5320/m.8

ÖZET : Uyuşmazlık, tazyik ve disiplin hapsini gerektiren eylemler yönünden verilen kararların temyiz yasa yoluna mı, yoksa itiraz yasa yoluna tabi olacağına ilişkindir.
Suç olarak düzenlenen eylemler nedeniyle verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Yasanın yasa yollarına ilişkin hükümleri uygulanacağından, bu suçlar nedeniyle beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları ile adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı temyiz yasa yoluna tabi olacaktır.
Kabahat olarak düzenlenen eylemler nedeniyle verilen kararlar ise, İcra ve İflas Yasası'nın 353/1. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna tabi olacaktır.
Diğer yönden, İcra Ceza Mahkemesince, taahhüdün geçersiz olduğu gerekçesiyle verilen eylemin tazyik hapsini gerektirmediği yönündeki saptamayı ifade eden karar teknik anlamda beraat hükmü sayılmadığından, CMY'nin 223. maddesinde belirtilen hükümlere yasa yolu açısından bağlanan sonuçların bu karara bağlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda; itiraz yasa yoluna tabi bulunan karara yönelik başvurunun, Özel Dairece de, 5320 sayılı Ceza Yargılama Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nin 317. maddesi uyarınca reddi ile itiraz konusunda karar verilmek üzere, dosyanın icra mahkemesinin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Ödeme şartını ihlal etmekten sanığın beraatına ilişkin ( Beyoğlu Birinci İcra Ceza Mahkemesi )nce verilen 30.06.2005 gün ve 3106/450 sayılı karar, şikayetçi vekilince 07.07.2005 tarihinde temyiz edilmekle, temyiz istemi karar mahkemesince itiraz olarak, itiraz mercii olan Beyoğlu Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesince ise; verilen beraat kararının hüküm niteliğinde ve dolayısıyla temyize tabi olduğu gerekçesiyle temyiz incelemesi yapılmak üzere mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
Temyiz mercii olarak dosyayı inceleyen Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesince de, 01.03.2006 gün ve 12557/1330 sayı ile; verilen kararın İİY'nin 366. maddesi uyarınca onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığınca 07.04.2006 gün ve 162977 sayı ile; ( ... Beyoğlu Birinci İcra Ceza Mahkemesinin 30.06.2005 gün ve 2004/3106 Esas, 2005/450 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde, sanık aleyhine Beyoğlu Beşinci İcra Müdürlüğünün 2004/2754 esas sayılı dosyası ile icra takibinde bulunulduğu, borçlu sanığın 29.04.2004 tarihli haciz işlemi sırasında ödeme taahhüdünde bulunduğu ancak taahhüdüne uymadığı, bu nedenle cezalandırılması için süresinde dilekçe ile başvurulduğu, şirket yetkililerinin müşterek imza ile işlem yapabileceği, ancak taahhüdün tek yetkili tarafından yapılmış olması nedeniyle geçersiz olduğu gerekçesi ile sanığın beraatına karar verildiği, müşteki vekili tarafından 07.07.2006 günü temyiz isteminde bulunulduğu, sözkonusu talep mahkemesince itiraz dilekçesi olarak kabul edilip dosyanın ilgili Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği ancak Beyoğlu Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesince, temyize tabi kabul edilen hükmün mahkemesine iade edildiği ve mahkemesince gönderilen dosyada Yüksek Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesince onama kararı verildiği anlaşılmıştır.
765 sayılı TCK'nın 1. maddesinin 2. fıkrasında, "suçlar cürüm ve kabahattir" denmesine rağmen, 5237 sayılı TCK'da bu ayrıma son verilerek tüm suçlar cürüm olarak kabul edilmiş ve aynı Kanunun 45. maddesinde, suç karşılığında uygulanacak yaptırımlar hapis ve adli para cezası olarak belirlenmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5349 sayılı Yasanın 3. maddesi ile değişik 5252 sayılı Türk Ceza Kanunun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 7. maddesi ile Kanunlarda hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen yaptırımlar idari para cezasına dönüştürülmüştür.
Aynı tarihte yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 2. maddesinde "Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır" denmek suretiyle kabahatlerin tanımı yapılmıştır.
Kanunun 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu belirtilmiştir.
Kanunun 29. maddesinde ise, mahkemece verilecek kabahatlere ilişkin kararlara karşı itiraz yoluna gidilebileceğini düzenlemiştir.
01.06.2005 tarihinden önce işlenen ve bu tarih öncesinde müeyyidesi hafif hapis olarak düzenlenen, 2004 sayılı İcra ve İflas Yasasının 340. maddesinde düzenlenen ödeme şartını ihlal suçunun cezası idari para cezasını gerektirmekte ve verilen karar itiraz yasa yoluna tabi bulunmaktadır.
5358 sayılı Yasa ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Yasasının 340. maddesi, 01.06.2005 tarihli mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak "111. madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde karşılaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez" şeklinde ve öncesinde hafif hapis olan müeyyidesi de tazyik hapsi olarak değiştirilerek düzenlenmiştir.
5252 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi uyarınca, 2004 sayılı İcra ve İflas Yasasında 5358 sayılı Yasa ile yapılan ve 01.06.2005 tarihli mükerrer gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan değişiklik ile müeyyidesi hafif hapis ve hafif para cezası olan suçlar, disiplin hapsi-tazyik hapsi ve hapis cezası olarak yeniden düzenlenmiştir.
5358 sayılı Kanunla değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Yasasının 346. maddesinde, "Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir. İcra Mahkemesinin görevine giren bu işler, diğer mahkemelerde görülen ceza davaları ile birleştirilemez.
Bu bapta yer alan suçlarla ilgili davalara, İcra Mahkemesinde bakılır." denmek suretiyle müeyyidesi disiplin ve tazyik hapsi olarak belirlenen eylemler suç olarak nitelendirilmemiştir.
5358 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önce "Şikayet süresi" başlıklı 347. madde "Tetkik merciince bakılan suçlardan dolayı şikayet hakkı..." şeklinde düzenlenmiş olmasına karşın değişiklik sonrası, "Bu bapta yer alan fiillerden dolayı şikayet hakkı..." denilmek suretiyle disiplin ve tazyik hapsini içeren eylemleri de kapsayacak şekilde daha geniş bir düzenlemeye yer verilmiştir.
5358 sayılı Yasa ile yeniden düzenlenen 348. madde "Bu bapta yer alan fiillerden dolayı yetkili İcra Mahkemesi...." demek suretiyle, bu yasada düzenlenen disiplin tazyik hapsi ve hapis ve adli para cezalarını kapsayacak ve disiplin-tazyik hapsi cezalarını suç nitelendirmesi dışında bırakacak yeni bir düzenleme getirmiştir.
5271 sayılı CMK'nın 2. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendinde disiplin hapsi tanımlanmış olup, İzzet Özgenç TCK. Şerhinde "hapis cezasından farklı olarak, disiplin hapsinin kişi hakkında, belli bir süreye kadar hürriyetinden yoksun bırakılmasının dışında, hak yoksunluğu gibi başka herhangi bir hukuki sonucu bulunmamaktadır." demek suretiyle bu tür cezaların suç kavramı dışında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
5358 sayılı Yasanın 21. maddesi ile değiştirilen 2004 sayılı icra ve İflas Yasasının başlığı "itiraz" olarak düzenlenen 353. maddesinde, bu yasa uyarınca verilen kararlara karşı gidebilecek kanun yolları düzenlenmiş olup, kanun teklifinde adı geçen madde,
"Madde 19- İcra ve İflas Kanununun 353. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İtiraz:
Madde 353- ( 1 )İcra Mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu Ağır Ceza Mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
( 2 )İcra Mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği idari para cezası ile ilgili olarak 31.03.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri uygulanır.
( 3 )İcra Mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 04.12.2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanununun Kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır." şeklinde düzenlenmiş olup,
Madde gerekçesinde de;
"Maddeyle İcra ve İflas Kanunun 353. maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Maddenin birinci fıkrasında tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz edilebileceği, ikinci fıkrasında idari para cezasıyla ilgili olarak 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ve üçüncü fıkrasında suçlardan dolayı verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesinin Kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. " Denilmek suretiyle bu kanunda müeyyideye bağlanan eylemleri, Kabahatler Kanunu kapsamında idari para cezası, disiplin ve tazyik hapsini gerektiren eylemler ile suçlar olarak üçe ayırmış olup, disiplin ve tazyik hapsine bağlanan eylemleri suç olarak nitelendirmemiştir.
Madde, tasarı ve Adalet Komisyonu raporu gerekçeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, suç olarak nitelendirilen eylemler için temyiz; kabahat, yaptırımı disiplin ve tazyik hapsi olarak belirlenen eylemler için itiraz yasa yolunun benimsendiği anlaşılmaktadır.
Adalet Komisyonu tarafından, İcra ve İflas Kanunun 16. Bap kapsamında tanımlanan fiiller karşılığında idari para cezasının verilmesinin uygun olmayacağı düşüncesiyle ikinci fıkranın metinden çıkarılması suretiyle madde kabul edilmiştir.
Kabul edilen maddenin birinci fıkrasında "İcra Mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı... itiraz edilebilir" denmek suretiyle müeyyidesi tazyik ve disiplin hapsi olarak düzenlenen eylemlerden dolayı verilecek tüm kararlara karşı ( niteliğine bakılmaksızın )itiraz kanun yoluna gidileceği kabul edilmiştir. Aksi düşünce, disiplin hapsi ve tazyik hapsi ile cezalandırılma durumunda itiraz yasa yoluna gidilerek, kararın bağlı bulunulan Ağır Ceza Mahkemesine, beraat kararı verilmesi durumunda ise temyiz yasa yoluna gidilerek Yargıtay'a gönderilmesi anlamına gelecektir. Ayrıca; müeyyidesi disiplin veya tazyik hapsi olarak belirlenen eylemlerden dolayı yargılama sonucu mahkemece verilen "beraat" kararı da 5271 sayılı CMK'nın 223/2. fıkrası kapsamında bir beraat kararı niteliğinde olmayıp, eylemin sübut bulmaması halinde "disiplin-tazyik" hapsi verilmesine yer olmadığı" veya "talebin reddi" niteliğindeki bir karardır. Çünkü beraat kararı suçlar nedeniyle yapılan yargılama sonucunda verilebilen bir hükümdür.
Maddenin ikinci fıkrasında, İcra Mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı CMK'nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak, 2004 sayılı icra ve İflas Yasasının 340. maddesi müeyyidesi itibariyle suç olarak düzenlenmediği için bu fıkranın olayımızda uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Müeyyidesi disiplin ve tazyik hapsi olarak belirlenen ve yukarıdaki açıklamalar ışığında suç olarak nitelendirilmeyen eylemlerden dolayı ( 01.06.2005 tarihinden sonra verilen kararların, "Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2005 gün ve 2005/16 HD-746 Esas, 2005/139 Karar sayısı ilamında da belirtildiği üzere )yasa değişikliğinde geçici düzenlemeyle aksi belirtilmediği için 5358 sayılı Yasanın 353/1. fıkrası uyarınca itiraz yasa yoluna tabi olması gerekmektedir... )gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak;
Özel Dairenin 01.03.2006 gün ve 12557/1330 sayılı kararının kaldırılarak, Beyoğlu Birinci İcra Ceza Mahkemesinin 30.06.2005 gün 3106-450 sayılı hükmü hakkında, itiraz mercii olan Ağır Ceza Mahkemesince bir karar verilmesi için incelenmeksizin mahalline gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle itiraz, Ceza Genel Kurulunca değerlendirildi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanık aleyhine Beyoğlu Beşinci İcra Müdürlüğünün 2004/2754 esas sayılı dosyasında yapılan icra takibinde, borçlu sanığın 29.04.2004 tarihli haciz sırasında ödeme taahhüdünde bulunup, ancak taahhüde uymaması nedeniyle, cezalandırılması istemiyle yapılan başvuru üzerine, Beyoğlu Birinci İcra Ceza Mahkemesince, taahhüdün geçersiz olduğu gerekçesiyle verilen beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulması üzerine, istemin karar mahkemesince itiraz, itiraz mercii olan Beyoğlu Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesince ise; verilen beraat kararının hüküm niteliğinde ve dolayısıyla temyize tabi olduğu, hükmü inceleyen Onaltıncı Hukuk Dairesince de, istemin temyiz niteliğinde olduğu kabul edilerek, temyiz incelemesi yapılan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, tazyik ve disiplin hapsini gerektiren eylemler yönünden verilen kararların temyiz yasa yoluna mı, yoksa itiraz yasa yoluna tabi olacağı noktasında toplanmaktadır.
5237 sayılı TCY'de, cürüm-kabahat ayrımı ve buna bağlı olarak da yaptırım sisteminde yer alan ağır-hafif hapis ayrımına son verilmesi üzerine, yasada kabahat olarak öngörülen bir kısım eylemler 5326 sayılı Kabahatler Yasası ile idari yaptırımı gerektiren eylemler olarak düzenlenmiş, bir kısım eylemler ise suç haline getirilmiş, bu sistem ve yaptırım değişikliğinin zorunlu sonucu olarak, özel Yasalardaki yaptırım sisteminin de 5237 sayılı Yasaya uyarlanması amacıyla 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe konulan, 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 7. maddesi ile yasalarda, yaptırımı hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen eylemler ve buna bağlı olarak, İcra ve İflas Yasası'nda, yaptırımı hafif hapis olarak öngörülen eylemler idari para cezası gerektiren kabahatlere dönüştürülmüştür.
Ancak bu genel uyarlama hükmünün yetersiz olduğunu gören yasa koyucu, 01.06.2005 gün ve 25832 sayılı mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren, 31.05.2005 gün ve 5358 sayılı Yasa ile İcra İflas Yasasında yer alan eylemler ve yaptırımları yeniden düzenlemiş, bu kapsamda bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezasını gerektiren İcra İflas Yasasının 340. maddesi de; "111. madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez." şeklinde değiştirilmiş, ayrıca 337, 338/2, 339, 341, 343 ve 344. maddelerdeki eylemler kabahat olarak düzenlenip, disiplin hapsi veya tazyik hapsi şeklinde yaptırımlara bağlanmış, 331, 332, 333, 333/a, 334, 335, 336, 337/a, 338/1, 342, 345/a, 345/b, maddelerindeki eylemler ise suç olarak düzenlenip, hapis cezası veya adli para cezası biçiminde yaptırımlara bağlanmıştır.
Anılan Yasanın 5358 sayılı Yasa ile değişik 346. maddesinde; "Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.
İcra mahkemesinin görevine giren bu işler, diğer mahkemelerde görülen ceza davaları ile birleştirilemez.
Bu Bapta yer alan suçlarla ilgili davalara, icra mahkemesinde bakılır." hükmüne yer verilip, "İtiraz" başlıklı 353. maddesinde ise; "İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 04.72.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır." hükmü getirilmiştir.
Anılan maddenin değişiklik gerekçesinde; "Maddenin birinci fıkrasında tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara ağır ceza mahkemesinde itiraz edilebileceği, ikinci fıkrasında idari para cezasıyla ilgili olarak 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanacağı ve üçüncü fıkrasında suçlardan dolayı verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir." şeklinde açıklamalara yer verilmiş, Adalet Komisyonunca, İcra ve İflas Yasasının 16. Bap kapsamında tanımlanan fiiller karşılığında idari para cezasının verilmesinin uygun olmayacağı düşüncesiyle sözkonusu maddenin ikinci fıkrası metinden çıkarılmıştır.
Görüldüğü gibi, İcra ve İflas Yasasının 16. Bap kapsamındaki fiiller ikili bir ayrıma tabi tutularak, bir kısım eylemler suç olarak düzenlenip, hapis ve adli para cezası şeklinde yaptırımlara bağlanmış, diğer bir kısım eylemler ise, kabahat olarak düzenlenmek suretiyle, yaptırımları disiplin veya tazyik hapsi şeklinde belirlenmiştir.
Suç olarak düzenlenen eylemler nedeniyle verilen hükümlerle ilgili olarak 5271 sayılı Yasanın yasa yollarına ilişkin hükümleri uygulanacağından, bu suçlar nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde hüküm olarak belirtilen "beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları ile adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca temyize ilişkin hükümleri yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 305 vd. maddelerindeki koşulların da bulunması halinde temyiz yasa yoluna tabi olacaktır.
Kabahat olarak düzenlenen eylemler nedeniyle verilen kararlar ise, İcra ve İflas Yasası'nın 353/1. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna tabi olacaktır. Anılan fıkradaki "İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir." şeklindeki düzenleme tek başına ele alındığında, tazyik ve disiplin hapsine karar verilmesi halinde, bu kararlara karşı itiraz yasa yoluna başvurulabileceği yolunda yorumlara yol açabilmekte ise de, hükmün konuluş amacı, 5358 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler ve getirilen yeni sistem ve 353. maddenin 2. fıkrasındaki düzenleme birlikte değerlendirildiğinde, yasa koyucunun yalnızca verilen tazyik veya disiplin hapsine ilişkin kararları değil, disiplin veya tazyik hapsini gerektiren fiiller nedeniyle verilen her türlü kararı itiraz yasa yoluna tabi kılmayı amaçladığı açıkça anlaşılmaktadır. Aksi kabul aynı eylem nedeniyle, daha ağır sonuç doğuran "disiplin ve tazyik hapsi" kararlarının itiraz yasa yoluna, daha lehe sonuç doğuran kararların ise temyiz yasa yoluna tabi kılınmasını sonuçlayacaktır. Böyle bir kabul ise yasanın dayandığı sisteme aykırı olacağı gibi hüküm sonucuna bakılarak yasa yolunun saptanmasına yol açacak ve verilen hükme bağlı olarak başvurulacak yasa yolu değişeceğinden hukuki istikrarı zedeleyecektir.
Diğer yönden, Beyoğlu Birinci İcra Ceza Mahkemesince, taahhüdün geçersiz olduğu gerekçesiyle verilen beraat kararının da, 5271 sayılı CMY'nin 223. maddesi anlamında hüküm sayılmasına olanak bulunmamaktadır. Zira 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde anılan hükümler, ceza yasası veya özel ceza yasalarında ve bu bağlamda İcra ve İflas Yasasında suç olarak düzenlenen eylemler bakımından yapılan yargılama sonucu verilen kararları ifade etmektedir. Bu nedenle eylemin tazyik hapsini gerektirmediği yönündeki saptamayı ifade eden karar teknik anlamda beraat hükmü sayılmadığından, CMY'nin 223. maddesinde belirtilen hükümlere yasa yolu açısından bağlanan sonuçların bu karara bağlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Somut olayda; itiraz yasa yoluna tabi bulunan karara yönelik başvurunun, Özel Dairece de, 5320 sayılı Ceza Yargılama Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nin 317. maddesi uyarınca reddi ile itiraz konusunda karar verilmek üzere, dosyanın 5271 sayılı Yasanın 264 ve İcra ve İflas Yasası'nın 353/1. maddeleri uyarınca icra mahkemesinin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken onama kararı verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri, mahkemece verilen beraat kararının 5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca temyiz yasa yoluna tabi bulunduğu gerekçesiyle, Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının reddi yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının ( KABULÜNE ),
2- Yargıtay Onaltıncı Hukuk Dairesinin 01.03.2006 gün ve 12557-1330 sayılı onama kararının ( KALDIRILMASINA ),
3- Şikayetçi vekilinin temyiz inceleme isteminin CMUY'nin 317. maddeleri uyarınca ( REDDİNE ).
4- Dosyanın, 5271 sayılı Yasanın 264 ve İcra ve İflas Yasasının 353/1. maddeleri uyarınca icra mahkemesinin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 25.04.2006 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
yarx KAZANCI

İcra ceza mahkemeleri Asliye ceza statüsünde olduğuna göre süre tutum dilekçesi de verilebilmelidir;
T.C.

YARGITAY

16. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/4594

K. 2003/9280

T. 15.10.2003

• İCRA CEZA MAHKEMESİ KARARINA İTİRAZ ( Ağır Ceza Mahkemesinin Görevli Olması )

• GÖREVLİ MAHKEME ( İcra Ceza Mahkemesi Kararına Vaki İtirazın İncelenmesinde )

• ASLİYE CEZA MAHKEMESİ STATÜSÜNDE OLMA ( İcra Ceza Mahkemesi - İtirazın İncelenmesinde Ağır Ceza Mahkemesinin Görevli Olması )

• TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU ( Taahhüt Tutanağında Borcun Tüm Fer'ileriyle Birlikte Belirtilmemiş Olması Nedeniyle Suçun Oluşmaması )

• BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİRLİKTE BELİRTİLMEMESİ ( Taahhüdün Geçersizliği ve Taahhüdü İhlal Suçunun Oluşmaması )

2004/m.340

1412/m.229

ÖZET : İcra Ceza Mahkemeleri Asliye Ceza Mahkemeleri statüsünde bulunduğundan CMUK'nun 299. maddesi uyarınca İcra Ceza Mahkemesince verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi görevi Ağır Ceza Mahkemesine aittir. Bu husus gözetilmeksizin Asliye Ceza Mahkemesince itirazın incelenmesi isabetsiz bulunmaktadır. Ancak; sanığın taahhüdünü içeren taahhüt tutanağında ödenecek toplam borç miktarının tüm fer'ileri ile birlikte açıkça belirlenip gösterilmemiş olması nedeniyle sanığın taahhüdü hukuken geçersiz olup atılı suç oluşmayacağından ve bu nedenle mahkumiyete dair hüküm kurulması da isabetsiz bulunduğundan itirazla ilgili prosedürün işletilmesine gerek görülmemiştir.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık Ali'nin İİK'nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Ç İcra Ceza Mahkemesinin 29.8.2001 gün ve 2000/303 esas, 2001/262 sayıyı kararı ve dosyası ile anılan cezanın ertelenmesi talebinin reddine dair aynı mahkemenin 24.6.2002 gün ve 2002/107 müteferrik sayılı kararı, bu karara vaki itirazın reddine dair Ç Asliye Ceza Mahkemesinin 4.11.2002 gün ve 2002/108 müteferrik sayılı kararı incelendi.
Sanığın ödeme taahhüdünü içeren 8.11.2000 tarihli haciz tutanağında ödenecek toplam borç miktarının bütün fer'ileri ile birlikte hesaplanıp açıkça gösterilmemiş olması nedeniyle sanığın taahhüdünün hukuken geçersiz bulunduğu gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulmasında, kabule göre de İcra Ceza Mahkemesince verilen kararlar hakkındaki itirazın incelenmesinde CMUK'nun 229. maddesi uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinin görevli bulunduğunun gözetilmemiş olmasında isabet görülmediğinden anılan kararın CMUK'nun 343. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 1.4.2003 gün ve 15531 sayılı yazılı emirlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.3.2003 gün ve Y.E.2003/58509 sayılı tebliğnamesiyle istenilmiş olmakla, gereği görüşüldü:
KARAR : Öncelikle İcra Ceza Mahkemeleri Asliye Ceza Mahkemeleri statüsünde bulunduğundan CMUK'nun 299. maddesi uyarınca İcra Ceza Mahkemesince verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi görevi Ağır Ceza Mahkemesine aittir. Bu husus gözetilmeksizin Asliye Ceza Mahkemesince itirazın incelenmesi ve yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz bulunmaktadır.
Ancak; sanığın taahhüdünü içeren 8.11.2000 günlü taahhüt tutanağında ödenecek toplam borç miktarının tüm fer'ileri ile birlikte açıkça belirlenip gösterilmemiş olması nedeniyle sanığın taahhüdü hukuken geçersiz olup atılı suç oluşmayacağından ve bu nedenle mahkumiyete dair hüküm kurması da isabetsiz bulunduğundan itirazla ilgili prosedürün işletilmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yazılı emre atfen düzenlediği tabliğname yerinde görüldüğünden Ç İcra Ceza Mahkemesinden verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılan 29.8.2001 gün ve 2000/303 esas 2001/262 sayılı kararının CMUK'nun 343. maddesi uyarınca BOZULMASINA, hükmolunan cezanın çektirilmemesine, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.
yarx KAZANCI
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



T.C.
YARGITAY
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/862
K. 2004/4654
T. 23.3.2004
• TAAHHÜDÜ İHLAL ( İcra Müdürünün Huzurunda Düzenlenmeyen ve İcra Müdürünün İmza ve Onayını İçermeyen Taahhüdün Hukuken Geçersiz Olması )
• TAAHHÜDÜN GEÇERSİZ OLMASI ( İcra Müdürünün Huzurunda Düzenlenmeyen ve İcra Müdürünün İmza ve Onayını İçermeyen Taahhüdün Hukuken Geçersiz Olması )
• İCRA MÜDÜRÜ HUZURUNDA DÜZENLENMEYEN TAAHHÜT ( Hukuken Geçersiz Olması )
2004/m.340
ÖZET : İcra Müdürü'nün huzurunda düzenlenmeyen ve İcra Müdürü'nün imza ve onayını içermeyen taahhüd hukuken geçersiz olduğu gibi, ödenmesi gerekli toplam borç miktarının tüm fer'ileri ile birlikte belirlenip gösterilmemiş olması nedeniyle de taahhüd geçersizdir.

DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık Burhanettin 'in İİK.nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

KARAR : İcra Müdürü'nün huzurunda düzenlenmeyen ve İcra Müdürü'nün imza ve onayını içermeyen taahhüd hukuken geçersiz olduğu gibi, ödenmesi gerekli toplam borç miktarının tüm fer'ileri ile birlikte belirlenip gösterilmemiş olması nedeniyle de taahhüd geçersizdir. Bu nedenle atılı suçun oluşmayacağının gözetilmeksizin, sanığın beraati yerine yazılı olduğu şekilde mahkumiyete dair hüküm kurulması isabetsiz bulunduğundan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün istem gibi BOZULMASINA, 23.3.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
TAHÜTNAME.

Alacaklı vekili ile borçlu .................. olma ...............................nüfusuna kayıtlı olup halen aynı yerde ikamet eden ................................. söz alarak ................ tarihli icra dosya borcunu gösteren HESAP CETVELİNİ TESLİM ALDIM. İş bu borcumu biliyor ve kabul ediyorum. VE HERHANGİ BİR İTİRAZDA BULUNMUYORUM. .Söz konusu dosya borcumun tamamını .................... tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum. dedi.
Borçluya taahhüdü ihlalin hukuki ve cezai sorumlulukları anlatıldı, anladım ve kabul ediyorum, dedi. Alacaklı vekiline taahhüdü kabul edip etmediği soruldu; alacaklı vekili taahhüdü kabul ediyorum. dedi
İş bu tutanak birlikte imza altına alındı.10.11.2008


BORÇLU ALACAKLI VEKİLİ

İCRA MÜDÜRÜ

-----------------------------------------------


T.C.
…… İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
DOSYA NO :……………….

TAAHHÜDNAME TUTANAĞI

ALACAKLI : …………………..

VEKİLİ :………………….

BORÇLU :………………

Alacaklı vekili ve borçlu müdürlüğümüze geldi.Borçlu, bu dosyadaki borcunun tamamını, bugüne kadar işlemiş faizini, vekalet ücretini, icra harç ve giderleri ile birlikte onbeşgünde bir olmak üzere 4 eşit .taksitte ödeyeceğini ve ilk taksitin 16.05.2006 dan başlamak üzere dört eşit taksitte ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini beyan etti. Yapılan hesaplamada ve ekte görülen hesap özetinde de görüldüğü gibi, ödeyeceği toplam miktar …………… dir.Borcun açılımı ise şu şekildedir:Borcun aslı:………YTL ,işlemiş faiz:…………. YTL Takip çıkışı:………….YTL,başvuru harcı ......YTL,Vekalet harcı:......YTL ,posta gideri:.....YTL.Dosya gideri:.....YTL,Baro Pulu:......YTL,Peşin harç:.......YTL,Tahsil harcı:…………YTL, Vekalet ücreti: …………YTL Takip tarihinden bugüne kadar işlemiş faiz:.........YTLdir. Son ödeme tarihlerine göre işleyecek faizden feragat edilmiştir.(veyahut son ödeme tarihlerine göre işleyecek faizleri icra programı olan arkadaslar hesap ederek konulabılır) Toplamda …………….. YTL’dir.Buna göre borçlu 16.05.2006 da,………….YTL,31.05.2006 da …………..YTL,15.06.2006 da ………………..YTL ve son taksidini de 30.06.2006 da ……………..YTL olarak ödeyecektir..Bu şekliyle ödeme taahhüdü alacaklı vekili ve borçlu tarafından kabul edilmiştir.Borçluya, belirtilen tarihlerde ve belirtilen miktarda borcunu ödeyebileceğini, taahhüt ettiği tarihlerde ödeme yapmadığı taktirde ödeme şartını ihlali suçundan dolayı şikayet olunabileceği ve bunun hüküm ve sonuçları kendisine anlatılarak taahhüt taraflarca imza altına alınarak bir nüshası borçluya bir nüshası alacaklı vekiline ve bir nüshası da müdürlüğümüz dosyasına bırakıldı.tarih

Taahhüdü Eden borçlu Taahhüdü kabul eden Alacaklı Vek.
………….. ………………………..
(OKUDUM ANLADIM-BORÇLU ELYAZISI ILE)
adresi: