Mesajı Okuyun
Old 02-05-2018, 15:30   #130
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

AYM’den özel hayata saygı hakkına ilişkin bir karar: Kişinin cinsel tercihinin öğretmen olup olmamasına ve ayrımcılığa etkisine dair
0
BY HUKUK VİZYON ON MART 6, 2018ANAYASA MAHKEMESİ, GÜNCEL, KARARLAR

aym hukukvizyon
Bir ilköğretim okulunda din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yapmakta iken okul hademesine eş cinsel ilişki teklif ettiği, bazı kişilerle bu şekilde ilişkide bulunduğu yönündeki iddiaya istinaden başvurucu hakkında tarihinde soruşturma başlatılmıştır.
İddia konuları ile ilgili inceleme ve soruşturma yapmak üzere muhakkik olarak görevlendirilen ilköğretim müfettişi tarafından başvurucunun savunması alınmış ve tanık ifadelerine başvurulmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu başvurucunun görevine son vermiştir.
Başvurucu, devlet memurluğundan çıkarılmanın ardından yürürlüğe giren bir af kanunu kapsamında yapılan yeniden atanma talebinin özel yaşama ilişkin hususlara dayanılarak reddi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddiaları ile anayasa mahkemesine başvurmuştur.
ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞVURU NUMARASI: 2013/2928 KARAR TARİHİ: 18/10/2017
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, devlet memurluğundan çıkarılmanın ardından yürürlüğe giren bir af kanunu kapsamında yapılan yeniden atanma talebinin özel yaşama ilişkin hususlara dayanılarak reddi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/5/2013 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
8. Birinci Bölüm tarafından 20/4/2016 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula şevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Niğde’nin Bor ilçesi Çukurkuyu kasabasında bir ilköğretim okulunda din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yapmakta iken okul hademesine eş cinsel ilişki teklif ettiği, bazı kişilerle bu şekilde ilişkide bulunduğu yönündeki iddiaya istinaden başvurucu hakkında 28/4/1998 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.
10. İddia konuları ile ilgili inceleme ve soruşturma yapmak üzere muhakkik olarak görevlendirilen ilköğretim müfettişi tarafından başvurucunun savunması alınmış ve tanık ifadelerine başvurulmuştur.
11. Muhakkik tarafından hazırlanan 3/6/1998 tarihli rapor ekinde yer alan tanık beyanlarına göre okul hademesi, başvurucunun kendisine okulda eş cinsel ilişki teklifi yaptığını, kendisinin bunu kabul etmeyerek durumu okul müdürüne bildirdiğini söylemiştir. Kasaba halkından iki kişi, başvurucunun kendilerine eş cinsel ilişki teklifinde bulunduğunu belirtmiştir. Bunlardan biri başvurucuyla ilişkiye girdiğini ifade etmiştir. Başvurucuyla aynı okulda görev yapan bir öğretmen, başvurucunun kasaba halkından kişilerle eş cinsel ilişkisinin olduğunu öğrencilerden ve öğrenci velilerinden duyduğunu beyan etmiştir. Başvurucu, ifadesinde kasaba halkından kişilerle eş cinsel ilişkilerde bulunduğunun doğru olduğunu beyan etmiştir.
12. Raporda; başvurucunun kendi ifadesinden ve tanık beyanlarından anlaşılacağı üzere başvurucunun görev yaptığı okul ve çevresinde huzursuzluk yarattığı, 10/6/1930 tarihli ve 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 27. maddesinin birinci fıkrası uyarınca öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmayan iffetsizliğinin sabit bulunduğu belirtilmiş ve meslekten çıkarılması teklif edilmiştir.
13. Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 3/12/1998 tarihli işlemi ile başvurucunun görevine son verilmiştir.
14. Başvurucu, meslekten çıkarılmasına ilişkin söz konusu işleme karşı Zonguldak İdare Mahkemesinin 1999/12 esasına kayıtlı dosyasında iptal davası açmıştır.
15. Zonguldak İdare Mahkemesi tarafından Anayasa Mahkemesine hitaben gönderilen 29/2/2016 tarihli ve 2016/107 Muh. sayılı yazıda, Mahkemenin E. 1999/12, K. 1994/504 sayılı dosyasının Kurum arşivinde bulunmaması nedeniyle gönderilemediği bildirilmiş; dava sonucunda verilen karar, yazı ekinde sunulmuştur.
16. Başvurucunun meslekten çıkarılmasına ilişkin işleme karşı açtığı dava, Zonguldak İdare Mahkemesinin 29/6/1999 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Mahkemenin kararında, öğrencilerle birebir iletişim hâlinde bulunan öğretmenlerin çocukların gelecekteki toplumsal rollerini tammlayabilmeleri bakımından etkin ve belirleyici bir yere sahip olduğu vurgulanmıştır. Kararda, başvurucunun öğretmenlik mesleği ile bağdaşmayacak nitelikteki tutum ve davranışlarından bahisle meslekten çıkarılmasına ilişkin işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Söz konusu karar, kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir. Başvurucu, anılan karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğu sırada 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun hükümlerinden yararlandırılması talebinde bulunmuş; Danıştay 12. Dairesinin 30/10/2000 tarihli kararında, başvurucunun disiplin cezasının anılan Kanun kapsamında olmadığı gerekçesiyle bu talebi reddedilmiştir.
17. Daha sonra başvurucu 22/6/2006 tarihli ve 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girmesini takiben Millî Eğitim Bakanlığına başvurmuş ve mesleğine iade edilmesini talep etmiştir.
18. Başvurucunun talebi, idarenin 26/9/2006 tarihli yazısı ile reddedilmiş olup yazı içeriği şöyledir:
“… İlköğretim Okulu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni iken görevinize son verilmesinden dolayı ilgi Kanun gereğince yeniden göreve dönme talebinize ait 21/8/2006 tarihli dilekçeniz ve ekleri incelenmiştir.
Öğretmenlik göreviniz esnasında yaptığınız fiilden dolayı yeniden öğretmenliğe atanmanız uygun bulunmamıştır.”
19. Başvurucu tarafından 16/11/2006 tarihinde idarenin 26/9/2006 tarihli işleminin iptali ile açıktan atama talebinin kabul edilmesine karar verilmesi istemiyle Ankara 16. İdare Mahkemesinde iptal davası açılmıştır.
20. Başvurucu dava dilekçesinde; mesnetsiz iddialara istinaden meslekten çıkarma cezası aldığını, ceza yasaları kapsamına giren bir suç işlemiş olanların dahi topluma kazandırılmasına karşın kendisinin tesis edilen işlem nedeniyle herhangi bir resmî veya özel kurumda görev almasının ve görmüş olduğu eğitim sonucunda kazanmış olduğu becerilerle yaşamını sürdürmesinin imkânsız hâle geldiğini ileri sürmüştür.
21. Davalı idare savunmasında 5525 sayılı Kanun uyarınca kamu görevlilerinin 23/4/1999 tarihinden 14/2/2005 tarihine kadar işlenmiş fiillerden dolayı verilmiş bazı disiplin cezalarının bütün sonuçlarıyla affedilmesinin öngörüldüğü, başvurucunun disiplin fiilinin 23/4/1999 tarihinden önce işlenmiş olması nedeniyle 5525 sayılı Kanun kapsamında olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu Kanun kapsamında olan personelin dahi müracaatları hâlinde yeniden göreve alınmalarının -durumlarına uygun boş kadro ve pozisyon olması, hizmetlerine ihtiyaç duyulması ve bu kadro pozisyonlara ait nitelikleri taşımaları kaydıyla- ilgili mevzuat ve açıktan atama prosedürü çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşlarının takdirinde bulunduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun müracaatının açıktan atama çerçevesinde değerlendirildiği ve daha önce kendisine meslekten çıkarma cezası verildiği anlaşıldığından açıktan atamanın uygun görülmediği belirtilmiştir. Ayrıca savunmada, öğretmenlik mesleğinin niteliklerine vurgu yapılarak öğretmenlerin görevlerini yaparken veya görevleri dışında gerek öğrencilerine karşı gerekse dışarıdaki tutum ve davranışları bakımından örnek olmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
22. Ankara 16. İdare Mahkemesi 19/2/2008 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararda; bir kamu görevine açıktan veya yeniden atama yapmak konusunda idarelere takdir yetkisi tanındığı, idarenin bu konuda yargı kararı ile zorlanamayacağı belirtilmiştir. Aynca başvurucunun meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin fiilinin niteliği dikkate alınarak göreve iade isteminin reddi yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.
23. Karar, Danıştay Onikinci Dairesinin 21/9/2010 tarihli kararı ile onanmıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 26/2/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Ret karan, başvurucuya 11/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucu 7/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Anayasa Mahkemesince Millî Eğitim Bakanlığına hitaben yazılan 22/2/2016 tarihli yazı ile 5525 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesini takiben yapılan atama talepleri kapsamında talep sahiplerinin daha önceki görev ve unvanları gözetilerek mi atama yapıldığı yoksa farklı bir hizmet sınıfı itibanyla atama yapılması imkânı ve bu kapsamda başvurucunun öğretmenlik dışında bir hizmet kadrosuna atanma olanağı bulunup bulunmadığı sorulmuştur.
26. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine gönderilen cevap yazısında; Millî Eğitim Bakanlığının öncelikli görevinin eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yürütülmesi olduğu, Bütçe Kanunu ile kullanım izni verilen kadroların kullanımının eğitim kuramlarının öğretmen ihtiyacının karşılanması için planlandığı ve eğitim-öğretim hizmetleri sınıfı dışındaki hizmet sınıfına atanmak isteyenlerin taleplerine olumsuz yanıt verildiği ifade edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27. 1702 sayılı Kanun’un 27. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Meslekten çıkarılmak aşağıdaki hallerde tatbik olunur.
1) Gerek talebeye karşı ve gerek hariçte muallimlik sıfatile telif edilmeyen iffetsizliği sabit olan,”
28. 5525 sayılı Kanun’un “Disiplin affının kapsamı” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit veya nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar veya istimal ve istihlâk kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlan sebebiyle görevleriyle sürekli olarak ilişik kesilmesi sonucunu doğuran disiplin cezaları ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 68. maddesinin 2. Fıkrasının (e) ve (f) bentlerine göre verilmiş yer değiştirme cezaları ve 69. maddesine göre verilmiş meslekten çıkarma cezaları ile emniyet hizmetleri sınıfına dahil personel ile çarşı ve mahalle bekçileri hakkında verilen meslekten çıkarma cezaları hariç olmak üzere; kanun, tüzük ve yönetmelikler gereğince memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bu görevlerde bulunmuş olanlar hakkında 23/4/1999 tarihinden 14/2/2005 tarihine kadar işlenmiş fiillerden dolayı verilmiş disiplin cezalarının bütün sonuçları ile affedilmiştir.
23/4/1999 tarihinden 14/2/2005 tarihine kadar af kapsamına giren disiplin cezalarının verilmesini gerektiren fiillerden dolayı, ilgililer hakkında disiplin, soruşturma ve kovuşturması yapılamaz; devam etmekte olan disiplin soruşturma ve kovuşturmaları işlemden kaldırılır; kesinleşmiş olan disiplin cezaları uygulanmaz.
Disiplin cezalan affedilenlerin sicil dosyalarındaki bu disiplin cezalarına dair kayıtlar, ilgililerin müracaatı aranmaksızın hükümsüz kalır ve dosyalarından çıkarılır.”
29. 5525 sayılı Kanun’un ek 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“28/2/1997 tarihinden sonra verilen disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten çıkarılanlardan 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Ajfı Hakkında Kanun veya bu Kanun hükümlerinden yararlanmış olanların;
a) Memuriyete giriş şartlarını kaybetmemiş olmaları,
b) Durumlarına uygun boş kadro veya pozisyon bulunması,
c) Bu kadro ve pozisyonlara ait nitelikleri taşımaları,
ç) Üç ay içinde müracaat etmeleri,
kaydıyla yeniden göreve alınmalarında 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun eki (1) Cetvelinde yer alan atama sayısı sınırlaması uygulanmaz.”
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) kamu görevlerine girme hakkım garanti etmediğini pek çok kararında belirtmiştir (Sidabras ve Dziautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 46; Glasenapp/Almanya, B. No: 9228/80, 28/08/1986, § 49; KosiekJAlmanya, B. No: 359704/82, 28/08/1986, § 35; Thlimmenos/Yunanistan [BD], B. No: 34369/97 6/4/2000, §41). ‘
31. Bununla birlikte AİHM, kişilerin hem kamu sektöründe hem de özel sektörde oldukça geniş alanda iş bulmalarının engellenmesinin özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir (Sidabras ve Dziautas/Litvanya, §§ 48-50). Ayrıca AİHM yakın tarihli kararlarında, belirli bir mesleğe erişimin kamu makamlarınca engellenmesinin özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturacağını kabul etmektedir (Bigaeva/Yunanistan, B. No: 26713/05, 28/05/2009, § 25; Şahin Kuş/Türkiye, B. No: 33160/04, 7/6/2016, § 34; Mateescu/Romanya, B. No: 1944/10, 14/01/2014, § 20).
32. AİHM, kişinin özel yaşamına ilişkin unsurlar nedeniyle görevine son verilmesi durumunda mesleki alanda dış dünyayla ilişki kurma hakkına müdahale edilmesi nedeniyle Sözleşme’nin 8. maddesinin devreye gireceğine istikrarlı şekilde karar vermektedir (Niemietz/Almanya, B. No: 13710/88, 16/12/1992, § 29; Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, § 24; Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 29; Oleksandr Volkov/Ukrayna, B. No: 21722/11, 9/1/2013, §§ 165, 166).
33. AİHM, bu tür uyuşmazlıklarda görevine son verilen kişinin çıkarlarıyla toplumun veya diğer bireylerin menfaatleri arasında adil bir denge kurulması gereğine dikkat çekmektedir. Mahkeme; öğretmenlik mesleğinin söz konusu olduğu durumlarda henüz yeterli olgunlukta olmayan, yaşı küçük öğrencilerin öğretmenlerin tutum ve davranışlarından etkilenebileceği hususuna özellikle önem atfetmektedir (Fernandez Martinez/İspanya [BD], B. No: 56030/07 12/06/2014, § 142; Dahlab/îsviçre (k.k.), B. No: 42393/98, 15/02/2001).
34. AİHM; Fernandez Martinez/İspanya kararında, devlete ait bir ortaokulda Katolik din ve ahlak dersi öğretmeni olarak sözleşmeli şekilde çalışan başvurucunun evli olması ve kilisenin zorunlu bekârlık kuralını eleştiren hareket içinde yer alması nedeniyle öğretmenlik görevine son verilmesi konusunu Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamında incelemiştir. AİHM, Katolik inancını öğretmenin sadece teknik anlamda öğretmenlikten ibaret olmadığını, Kilise kurallarına bağlı olmayı da gerektirdiğini vurgulamıştır (Fernandez Martinez/İspanya, §§ 111, 138). Ayrıca başvurucunun Katolik Kilisesi doktrininin bir parçası olan bilgi ile kişisel görüşüne karşılık gelen bilgiyi birbirinden ayırmak için henüz yeterli olgunlukta olmayan öğrencileri eğittiğine dikkat çekmiştir {Fernandez Martinez/İspanya, § 142).
35. Öte yandan AİHM’e göre, bir başvurunun Sözleşme’nin 8. maddesi bakımından incelenmesi sırasında devletin takdir yetkisinin sınırları tespit edilirken bazı ihtimaller dikkate alınmalıdır. Olayda bireyin varlığının veya kimliğinin esaslı bir yönü söz konusu ise normal olarak devletin takdir alanı dardır. Fakat olay özellikle hassas, ahlaki veya etik meselelerin ortaya çıktığı bir olay ise ve Avrupa Konseyine üye devletler arasında çatışan menfaatlerin önemi ya da menfaatleri en iyi koruyan aracın seçimi konusunda bir konsensüs bulunmuyorsa devletin takdir alanı daha geniştir. Ayrıca AİHM’e göre devletin bireyin menfaatleri ile kamunun menfaatleri arasında dengeleme yapmak zorunda olduğu durumda takdir yetkisinin geniş olduğu kabul edilmelidir (Evans/Birleşik Krallık [BD], B. No: 6339/05, 10/04/2007, § 77).
36. Ayrımcılık iddialarına ilişkin olarak AİHM kararlarında, farklı muamelenin cinsiyet veya cinsel yönelim gibi kişinin özel yaşamının mahrem ve savunmasız alanını ilgilendirmesi durumunda devletin takdir alanının oldukça dar olduğu ve farklı muamelenin Sözleşme’ye uygun olduğunun kabul edilebilmesi için çok geçerli nedenlerin sunulmasının gerektiği kabul edilmektedir. Bu tarz durumlarda orantılılık ilkesi gereğince, seçilen tedbirin güdülen amaca genel olarak uygun olmasının yanı sıra bu tedbirin koşullar bakımından gerekli olduğunun da ispatlanması gerekmektedir. Şayet farklı muameleye gerekçe olarak ileri sürülen argümanlar sadece başvuranın cinsel yönelimi üzerine bina edilmişse Sözleşme açısından ayrımcılık söz konusudur (Alekseyev/Rusya, B. No: 4916/07, 25924/08…, 21/10/2010, § 108; X/Türkiye, B. No: 24626/09,9/10/2012, § 57).
37. Mahremiyet hakkı bakımından AİHM, özel yaşamın bireyin kendisi tarafından kamunun bilgisine açılması hâlinde mahremiyet beklentisinin otomatik olarak azalacağını belirtmektedir (Bruggemann ve Scheuten/Almanya, B. No: 6959/75, 12/7/1977, §§ 55, 56; Peck/Birleşik Krallık, B. No: 44647/98, 28/01/2003, § 58; P.G. ve J.HJBirleşik Krallık, B. No: 44787/98,25/09/2001, § 57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
38. Mahkemenin 18/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
39. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı Hakkı ile Bağlantılı Olarak Değerlendirilen Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu; öğretmenliğe açıktan atanma talebinin eş cinsel olması nedeniyle reddedildiğini, daha önce aldığı disiplin cezasının sicil dosyasında muhafaza edilmeye devam edildiğini, ağır suçlar nedeniyle mahkûmiyeti bulunan şahısların dahi belirli süreler geçtikten sonra memuriyete alınabilmeleri mümkünken kendisinin söz konusu disiplin cezası nedeniyle ömür boyu bu haktan mahrum bırakıldığını belirtmiştir. Başvurucu, bu nedenlerle eşitlik ilkesi ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; öğretmenliğe alınırken adaylara eş cinsel olup olmadıklarının sorulmadığını, eş cinselliğin öğretmen olmaya engel bir durum da olmadığını, cinsel yönelimi nedeniyle meslekten çıkarılmasında idarenin haklı olduğu farz edilse bile genel idare hizmetleri sınıfında bir görevde çalıştırılmasının ve bu suretle tamamen işsiz kalmasının önlenmesinin mümkün olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu; ihlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, ayrıca meslekten çıkarıldığı tarihten bu yana oluşan maddi zararının belirlenerek tazminat ödenmesini talep etmiştir. Başvurucu ayrıca kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinde bulunmuştur.
41. Bakanlık görüşünde idarenin başvurucu hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun atamaya ilişkin hükümleri uyarınca işlem tesis ettiği, bu kapsamda idareye takdir yetkisi tanınmış olduğu belirtilmiştir.
42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında cinsel yönelimi nedeniyle mesleğe iade edilmemesinin ayrımcılık teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
43. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
44. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
45. Anayasa’nın “Hizmete girme ” kenar başlıklı 70. maddesi şöyledir:
“Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.
Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.”
46. Başvurucu, öğretmenlik mesleğine yeniden atanması yönündeki talebinin cinsel yönelimi temelinde ayrımcılık yapılarak reddedildiğini iddia etmektedir. Başvurucu; bu iddiasına dayanak olarak idarenin atama talebinin reddine yönelik işleminde meslekte iken işlediği disiplin suçunu sebep gösterdiğini, bunun da eş cinsel ilişkilerde bulunması olduğunu ileri sürmektedir.
47. Anayasa Mahkemesi eldeki başvurunun birçok hassas konuyla temas ettiğinin farkındadır. Başvurucunun yeniden öğretmenlik mesleğine kabul edilmemesinde söz konusu disiplin suçunun etkili olduğu konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. Başvurucunun eş cinsel olması ve disiplin soruşturmasının da cinsel hayatına ilişkin bir konu içermesi nedeniyle başvurucu yönünden ayrımcılık iddiasının makul nedenlere dayandığı kabul edilebilir.
48. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddialarının -bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında- soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmesi gerekmektedir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33). Bu nedenle başvurucunun cinsel yönelimi temelinde ayrımcılığa uğradığı yönündeki ihlal iddiasının Anayasa’da güvence altına alman özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
49. Ayrıca başvurucunun atanma talebinin reddi işleminde memuriyetine son verilmesine neden olan disiplin cezasının esas alındığı görüldüğünden (bkz. § 19) yalnızca başvurunun somut koşulları çerçevesinde olmak üzere sınırlı şekilde belirtilen disiplin sürecinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Zira başvurucunun memuriyetine son verilmesi işlemi ve buna dair yargısal süreç Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin dışında kalmaktadır.
50. Konunun diğer bir boyutu ise başvurucunun din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğine atanmak istemesidir. Ancak bu unsur başvurunun merkezinde yer almamaktadır. Zira idare, başvurucunun disiplin eyleminin genel olarak öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmadığını kabul etmiş; din kültürü ve ahlak bilgisi branşına yönelik hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
51. Öte yandan başvurucu, meslekten çıkarılmasında idarenin haklı olduğu farz edilse bile genel idare hizmetleri sınıfında bir görevde çalıştırılmasının ve bu suretle tamamen işsiz kalmasının önlenmesinin mümkün olduğunu ileri sürmüştür. Ancak başvurucunun idareye bu yönde bir talepte bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla idari aşamada ve derece mahkemelerindeki yargılama sırasında dile getirilmediği ve ilk kez bireysel başvuru formunda yer verildiği anlaşılan bu talebin ikincillik ilkesi gereği değerlendirilmesine imkân bulunmamaktadır.
52. Açıklanan nedenlerle başvuru, öğretmenlik mesleğine açıktan atama sırasında başvurucuya farklı bir muamelede bulunulup bulunulmadığının araştırılması çerçevesinde Anayasa’nın 20. maddesi ile bağlantılı olarak 10. maddesi kapsamında incelenecektir. Özel hayata saygı hakkı bakımından da ayrıca inceleme yapılacaktır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
53. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında kişilerin mesleki hayatları ile özel hayatlarının sıkı bir irtibat içinde olduğunu vurgulamış ve özel hayata dair hususlar, kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkının devreye gireceğine istikrarlı şekilde karar vermiştir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015,§ 37; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 62 ; G.G. [GK], B. No: 2014/16701, 13/10/2016, § 41).
54. Ancak söz konusu kararlar, hâlihazırda kamu görevlisi olan başvurucuların özel hayata ilişkin unsurlar gerekçe gösterilerek görevlerine son verilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
55. Kamu hizmetine girme hakkı, Anayasa’nın 70. maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında korunan bir hak değildir (bkz. § 32). Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular, bireysel başvurunun konusu dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Bu nedenle Anayasa Mahkemesi de pek çok kararında kamu hizmetine girme ya da dilediği kamu görevinde çalışma hakkının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan haklardan olduğunu belirtmiş ve böyle bir hak ihlali iddiasını içeren başvurulan konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24; Özgür Sevgi Göral Birinci, B. No: 2014/12112, 4/10/2017, § 26; Selma Altundağ, B. No: 2014/14474, 5/7/2017, § 20; Bilal Güler ve diğerleri, B. No: 2014/12926, 26/10/2017, § 48).
56. Bununla birlikte kamu hizmetine girme talebi bağlamında olsa dahi kamu makamlarının bireylerin Anayasa’da korunan ve bireysel başvurunun konusunu oluşturan temel hak ve özgürlüklerini esaslı şekilde ilgilendiren müdahale veya diğer tasarruflarının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekeceği açıktır. Bu şekildeki inceleme, başlı başına “kamu hizmetine girme hakkı” kapsamında değil bireysel başvurunun konusunu oluşturan bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği yönünden yapılacaktır. Zaten Anayasa Mahkemesinin bu doğrultuda verdiği kararları da bulunmaktadır (İfade özgürlüğü bağlamı için bkz. Özgür Sevgi Göral Birinci, §29).
57. Bu kapsamda özellikle ciddi temellere dayalı ayrımcılık şikâyetinin ileri sürüldüğü bir başvurunun sırf kamu hizmetine girme meselesiyle ilgili olduğundan bahisle kabul edilemez bulunması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz.
58. Başvurucu, öğretmenlik mesleğine yeniden atanması yönündeki talebinin cinsel yönelimi temelinde ayrımcılık yapılarak reddedildiğini iddia etmektedir. Başvurucu; bu iddiasına dayanak olarak idarenin atama talebinin reddine yönelik işleminde meslekte iken işlediği disiplin suçunu sebep gösterdiğini, bunun da eş cinsel ilişkilerde bulunması olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre başvurucu yönünden ayrımcılık iddiasının ciddi temellere dayandığı kabul edilmelidir.
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
60. Ayrımcılık, nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın konuyla ilgili olarak benzer durumda olan kişilere farklı muamelede bulunulmasıdır. Aynı durumdaki kişilere farklı muamele, meşru bir amaca dayalı olmadığında ve izlenilen yol ile varılmaya çalışılan hedef arasında makul bir orantıhlık ilişkisi kurulmadığında ayrımcılık teşkil etmektedir (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, §§ 120, 121; T.A.A., B. No: 2014/19081, 1/2/2017, § 72).
61. Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep” şeklindeki ayrımcılık temelleri örnek olarak belirtilmiştir ve bu temeller madde metninde sayılanlarla sınırlı değildir (Hüseyin Kesici, B. No: 2013/3440, 20/4/2016, § 56; AYM, E. 1986/11, K. 1986/26,4/11/1986).
62. Bu kapsamda kamu makamlarının bireylere sırf cinsel tercihleri nedeniyle farklı muamelede bulunmaları ayrımcılık yasağının ihlali olarak kabul edilmektedir (Cemal Duğan, B. No: 2014/19308, 15/2/2017, § 42).
63. Ancak ayrımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucuların kendileriyle aynı durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendilerine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmeleri yeterli olmayıp ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle ortaya koymaları gerekir. Bir başka deyişle başvurucuların kendilerine diğerlerinden esaslı şekilde farklı davranıldığmı, bu farklı davranışın kendilerinin şahsi bir özelliğinden kaynaklandığını kuvvetli emare ve karine oluşturacak olgularla ortaya koymaları gerekmektedir. Bunun ispatlanması durumunda farklı muamelenin var olmadığını veya haklı sebeplere dayandığını ispat yükü farklı muameleyi gerçekleştiren kamu makamlarına geçecektir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 48; Ayla (Şenses) Kara, B. No: 2013/7063, 5/11/2015, § 46; Cemal Duğan, § 44).
64. Özel hayata saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde “bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramı temel alınmaktadır. Özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların bu alana dâhil olduğuna kuşku yoktur (Serap Tortuk, B.No: 2013/9660, 21/1/2015, § 35).
65. Bireyin mahremiyet hakkı mekânla ilgili bir alanı da işaret etmekte olup bu alan da bireyin konutudur. Bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesinin güvence kapsamında bulunan mahremiyet hakkı kural olarak kamusal alana kadar uzanmamaktadır. Birey bir kez kamusal alana çıkınca yani görünür olunca özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde korunan mahremiyet hakkı kural olarak ileri sürülemez. Mahremiyet hakkının uygulanabilirlik alanı kural olarak bireyin özel yaşam alanı olmakla birlikte bireylerin diğer insanlarla etkileşim içinde olduğu bazı kamusal alanlar ya da bağlamlar da özel hayata saygı hakkının kapsamında yer alabilir. Bunun yanı sıra özel hayata saygı hakkı bireye, içinde özgürce hareket edebileceği ve kişiliğini geliştirip gerçekleştirebileceği bir kişisel alan sağlamaktadır. Dolayısıyla bireyin özel yaşamını kendi eliyle kamuya açması, özel yaşama saygı hakkı talebini otomatik olarak belli ölçüde azaltmaktadır (Serap Tortuk, § 56).
66. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır {Serap Tortuk, § 52).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
67. Başvurucunun öğretmenlik mesleğine yeniden atanması talebinin Millî Eğitim Bakanlığı işlemi ve İdare Mahkemesi kararında açıktan atama olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. Buna göre somut başvuru açısından öncelikle bir kamu görevine açıktan atama sırasında başvurucuya farklı bir muamelede bulunulup bulunulmadığının tespiti gerekmektedir.
68. Kamu hizmetlerinin özellikleri olduğu ve bu hizmetleri gören personelin özel statülere bağlı bulunduğu bilinen bir gerçektir. Kamu hizmetine alınacak kişilerde kanunlar tarafından aranan nitelikler ve onlar hakkında yasalarda öngörülen kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin ve esenlikli bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir.
69. Ayrıca başvurucunun atanmak istediği mesleğin ilköğretim çağındaki çocukların eğitilmesini içeren öğretmenlik mesleği olduğu da dikkate alınmalıdır. Öğretmenlik mesleği, niteliği gereği çocukların sağlıklı yetiştirilmeleri ve haklarının korunması ile yakından bağlantılıdır. Bu bağlamda öğretmenlik mesleğinin muhatap kitlesinin çocuklar olması nedeniyle gözetilmesi gereken menfaatlerden birinin çocuklann sağlıklı yetiştirilmeleri ve haklarının korunması olduğu dikkate alındığında öğretmenlik mesleğinin daha özellikli bir konumu olduğu açıktır. Bu nedenle küçük çocukların eğitilmesinde öğretmen olarak çalışmak isteyenlerin diğer kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmaları doğaldır.
70. Bu bakımdan olayda yarışan menfaatlerden birinin de çocuklann sağlıklı şekilde yetiştirilmeleri ve eğitilmeleri konusunda kamu yaran olduğu gözetilmelidir. Kamusal makamların bireyin menfaati ile kamu yararı arasında dengeleme yaparken gözönünde bulundurulması gereken menfaatlerden birinin çocuklann üstün yararı olması durumunda takdir yetkisinin daha geniş olacağı açıktır.
71. Somut başvuruda; başvurucunun öğretmenlik mesleğine atanma talebinin idarece reddedildiği ve ret gerekçesi olarak “Öğretmenlik göreviniz esnasında yaptığınız fiilden dolayı yeniden öğretmenliğe atanmanız uygun bulunmamıştır.” ifadesine yer verildiği, bu suretle başvurucunun meslekte iken işlediği disiplin fiiline atıf yapıldığı görülmüştür. Yukanda belirtildiği üzere başvurucunun atanma talebinin reddi işleminde memuriyetine son verilmesine neden olan disiplin cezasının esas alındığı görüldüğünden yalnızca başvurunun somut koşullan çerçevesinde olmak üzere sınırlı şekilde belirtilen disiplin sürecinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (bkz. § 50).
72. Söz konusu disiplin süreci incelendiğinde başvurucunun görev yaptığı Niğde’nin Bor ilçesi Çukurkuyu kasabasındaki ilköğretim okulunda okul hademesine eş cinsel ilişki teklifinde bulunduğu, bu kişinin başvurucuyu şikâyet ettiği, ayrıca başvurucunun kasaba halkından kişilerle eş cinsel ilişkide bulunduğunun öğrencileri ve öğrenci velileri arasında konuşulduğu olgularının başvurucunun kendi ifadesi ve tanık beyanlanyla ortaya konulduğu görülmektedir. İdare tarafından başvurucunun söz konusu davranışlarının 1702 sayılı Kanun’un 27. maddesinin birinci fıkrasının birinci bendinde yer verilen “gerek talebeye karşı ve gerek hariçte muallimlik sıfatile telif edilmeyen iffetsizliği sabit görülme” fiili kapsamında değerlendirilerek meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu işleme karşı açılan davanın reddedildiği ve kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı olan 23/9/2012 tarihinden önce kanun yollarından geçerek kesinleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.
73. Başvurucunun atanma talebinin reddine ilişkin işlem ile söz konusu disiplin süreci birlikte ele alındığında yeniden öğretmenlik mesleğine atanma talebini değerlendiren idare tarafından başvurucunun cinsel yönelimine değil görev yaptığı okula yansıttığı davranışlarına odaklanılmış olduğu görülmektedir. Mahrem kalması gereken cinsel hayatına dair unsurların başvurucunun özenli sayılamayacak davranışları sonucu kendisi tarafından kamunun bilgisine açılmış olmasına, dolayısıyla küçük bir kasabada okul çalışanları, öğrenciler ve veliler tarafından bilinir olmasına önem atfedildiği, idare tarafından bu durumun öğretmenlik sıfatıyla bağdaşmayan iffetsizlik oluşturduğunun kabul edildiği anlaşılmaktadır.
74. Bu itibarla somut olayda cinsel yönelimi dikkate alınarak başvurucu hakkında işlem tesis edildiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Diğer bir ifadeyle bireysel başvuruya konu idari işlemde başvurucunun yeniden öğretmenliğe atanma talebinin cinsel yönelimi nedeniyle değil soruşturmaya konu fiilleri nedeniyle reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucuya farklı bir muamelede bulunulmadığı sonucuna varılmıştır.
75. Bu durumda atamaya yetkili makamın öğretmenlik mesleğine atanma talebini reddederken başvurucunun daha önceki disiplin cezasına konu eylemini, sadece söz konusu kadronun gerektirdiği kişisel niteliklerden birine sahip olup olmadığına kanaat getirmek için dikkate aldığı sonucuna ulaşılmıştır. Çocukların sağlıklı şekilde yetiştirilmeleri ve eğitilmeleri hususundaki toplumsal menfaat nazara alındığında kamusal makamların almış olduğu tedbirin makul olduğu ve bu husustaki takdir yetkisinin sınırlarının aşıldığı söylenemez.
76. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı olarak incelenen eşitlik ilkesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Muammer TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.
C. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
77. Somut olayda başvurucunun öğretmenlik mesleğine yeniden atanma talebinin öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği niteliklerden birine sahip olmadığı sebebiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. İdarenin bu karara ulaşmasında dikkate aldığı unsurun başvurucunun daha önce öğretmenlik görevini yürüttüğü sırada işlediği disiplin suçu olduğu görülmektedir. Bu disiplin suçu ise görev yaptığı ilköğretim okulu çevresinde cinsel hayatına ait davranışlarını kendi eliyle alenileştirmiş olmasını konu edinmektedir. Tüm bu hususlar ışığında başvurucunun cinsel hayatına ait daha önce işlediği eylemlerinin öğretmenlik mesleğine yeniden atanmasına engel görüldüğü, bu bakımdan cinsel davranışları nedeniyle belirli bir mesleğe erişiminin kamu makamlarınca engellenmesinin başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahale oluşturduğu söylenebilir.
78. Başvurucunun atanmak istediği mesleğin ilköğretim çağındaki çocukların eğitilmesini içeren öğretmenlik mesleği olduğu, muhatap kitlesinin çocuklar olması nedeniyle gözetilmesi gereken menfaatlerden birinin çocukların sağlıklı yetiştirilmeleri ve haklarının korunması olduğu dikkate alındığında küçük çocukların eğitilmesinde öğretmen olarak çalışmak isteyenlerin diğer kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmalarının gerekeceği açıktır.
79. Bu kapsamda başvurucunun öğretmenlik mesleğine atanma talebinin reddedilmesinin çocukların sağlıklı yetiştirilmeleri ve haklarının korunması ile bununla bağlantılı olarak söz konusu kamu hizmetinin düzenli ve verimli olarak yürütülmesi şeklindeki meşru amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
80. Yukarıda ayrımcılık yasağının incelenmesi sırasında ulaşılan tespitler ışığında atamaya yetkili makamın öğretmenlik mesleğine atanma talebini reddederken başvurucunun daha önceki disiplin cezasına konu eylemini, sadece söz konusu kadronun gerektirdiği kişisel niteliklerden birine sahip olup olmadığına kanaat getirmek için dikkate aldığı sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 76). Çocukların sağlıklı şekilde yetiştirilmeleri ve eğitilmeleri hususundaki toplumsal menfaat nazara alındığında kamusal makamların almış olduğu tedbirin makul olduğu görülmektedir.
81. Bunun yanı sıra başvurucunun kamu makamlarından öğretmenlik mesleği dışında bir başka görevde çalıştırılması yönünde bir talebinin olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu ilk defa bireysel başvuru formunda genel idare hizmetleri sınıfında bir görevde çalıştırılması gerektiğini ifade etmiştir. Ancak başvurucunun idareye bu yönde bir talepte bulunmadığı anlaşılmıştır. Başvurucunun öğretmenlik mesleğine kabul edilmemiş olması, kamuda veya özel sektörde başka bir görevde çalıştırılmayacağı anlamına gelmemektedir.
82. Bu durumda ilköğretim okulu öğretmenliğine atanma talebinin öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği niteliklerden birine sahip olmadığı sebebiyle reddedildiği ve başvurucunun kamuda ya da özel sektörde başka görevlerde çalışmasının engellenmediği dikkate alındığında söz konusu müdahalenin ölçülü olmadığı söylenemez.
83. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Muammer TOPAL bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
C. 1. Özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı olarak incelenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
D. 1. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alman özel hayata saygı hakkı ile bağlantılı olarak incelenen Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Muammer TOPAL’m karşıoyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alman özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Muammer TOPAL’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
F. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/10/2017 tarihinde karar verildi.