Mesajı Okuyun
Old 30-04-2008, 17:42   #31
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Armağan Konyalı
Hukuk yayınlarındaki artış, internet iletişimi, mevzuat ve içtihat programları sayesinde avukatlıkta hukuk bilgisi arka plana düştü.

Bundan otuz yıl önce avukatların bürolarındaki kitap sayısı üçü beşi geçmezdi. Yargıtay Dergisi gibi cılız yayınları takip etmeye çalışırdık. Değişen kanunları yılda bir kaç kez gönderilen eklerle takip eder, bu karmaşık ek sayfalarını kanun klasörlerine tek tek elle yerleştirirdik. Şimdi ise bilgisayarlarımızda koca kütüphaneler var; yetmezse internet iletişimi var.

Hakim-savcıların hiç kitabı yoktu. Hatta ellerinde sadece ana kanunların metinleri vardı; diğer kanun metinleri bile yoktu. Resmi Gazete'den başka kaynak kullanmazlar, yollarını Yargıtay bozmaları ile bulurlardı. Piyasada kitap bulunmadığından Yargıtay'da da kitap bulunmadığını düşünmek gerekiyor. Şimdi ise her hakim-savcıda taşınır bilgisayarlar ve bunlara yüklü koca kütüphaneler var; yetmezse internet iletişimi var.

Bundan otuz yıl önce hukukçunun kalitesini hukuk bilgisi belirlerdi. Şimdi ise bilgiye ulaşmak çok kolay. Bilgi artık kalite ölçüsü olmaktan çıktı.

Avukatlığın kalitesini bilgiden başka yerde aramak gerekecek. Ama nerede? Yoksa kantitede mi?

Saygılarımla

Sayın Konyalı,
Bilgiye ulaşmak konusunda size katılıyorum.
Ancak bu bilginin kullanımında maalesef size katılamıyorum.
Son zamanlarda elime geçen dava ve cevap dilekçeleri,bir hukukçunun elinden çıkmış,bilgi ve araştırma akan,akıcı ve etkili olmaktan ziyade alelacele karakalem çalışması yapılmış, kızılmasın ama sanki bir arzuhalcinin elinden çıkmış izlenimini vermeye başlamıştır.

Yargıtay kararlarında dahi bazen aynı usulün uygulandığını düşünüyorum.
"......... delillerin takdirine ve usulen gerektirici sebeblerden hiç birine uymayan temyiz talebinin reddi ile usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanmasına... "
Biz boş yere temyiz ettik kararı,bak her şey yerli yerindeymiş ve talebimiz usulen hiç bir şeye uymuyormuş!
Eh hani gerekçe....Neden usulüne uygun? Bu usul yoksa bizim usul değil mi?...

Mesleğe başladığım ilk yıllarda, kanunun nasıl uygulandığını,diğer mahkemelerce aynı hukuki soruna ilişkin ne şekilde karar verildiğini ve Yargıtay gibi kanunların doğru uygulanmasına içtihatlarıyla yön verecek yüksek mahkemelerin kararlarının ne şekilde oluştuğunu ancak yargıtay kararları dergisinden bulabilirdik.

Üstelik bir konu için yaklaşık 100-150 dergiyi günlerce taradığımı bilirim.

Şimdi bir kaç saniye ile ulaşabiliyorum uygulamalara...
Ancak kitaplar bence artık daha da önemli hale gelmeye başladı.

Avukatlar programlar sayesinde kararlara ve uygulamalara çabucak ulaşmaya başladıklarından beri her şey basmakalıp olmaya,araştırma inceleme geri planda kalmaya başladı.
Örnek karar olarak dosyalara sunduğum pek çok kararın işime yarasa dahi için için "Bu karar böyle olmamalıydı,kanunun amacı ve ruhu bu değil ki !" diye söylediğim çok oluyor.

Sözü dağıtmamak için söylemek istediğime gelirsem;Nicelik değişti ama niceliğe önem verirken bir şeyleri atlamaya es geçmeye başladık.Bana göre nitelik de ters orantılı olarak değişti.

Avukatlar;Hakim yargıtay kararlarına uymak zorunda kalıyor diye sadece bu kararlara yöneldi.

Hakimler;Yargıtay bozması ile karşılaşmasın diye önlerine gelen davalarda vicdanları ile değil şekli hukuka göre ve çoğu zaman emsal kararlara göre karar vermeye başladı.(Yürekli hakimlerimizi tenzih ederim )

Yargıtay önüne gelen uyuşmazlıkta,bazen zaman yokluğu,bazen araştırma eksikliği yada dosyaya hakim olamamak-inceleyememek yüzünden kararları tetkik hakimlerine bıraktı.

Adalet,adalet olmaktan çıktı,şekli hukuk neyi emrediyorsa bu hukuk kazanmaya başladı.

Bunlar naçizane benim fikirlerim..
Sanki içimiz yavaş yavaş boşaltılıyor.
Süratle sürükleniyoruz.

Hukuk,adalet,hukukçu,avukat,hakim ....

Bence öncelikle kavramların içi boşalıyor.O yüzden mesleklerin içinin boşalması doğal sonuç olarak devam ediyor.
Yani önce sanki adalet sistemimize bir bakım yapmalıyız.
Nerede ipin ucu kaçtı onu bulup ipi bağlamalıyız.
Ardından fakültelerde nitelikli meslek grubu yetiştirmenin yollarını aramalıyız.

Sonrada mesleğimizi ele alıp "Giden gitti kalan asğlar bizimdir " demeden silkinmeliyiz.
Ya da;
İşimiz çok zor olduğundan bunların hiç birini yapmadan şikayet etmeye devam etmeliyiz, ben kendimi kurtarayım yeter demeliyiz.
Kolaylıklar dilerim.

Saygılarımla