Mesajı Okuyun
Old 31-12-2004, 15:48   #5
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan

Burada tartışmanın biraz daha açılması gerektiği kanısındayım.
1- Öncelikle vekalet ücretlerinin pahalı olup olmadığı, hak arama özgürlüğüne engel olup olmadığı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Hukuk eğitimi süreç olarak uzun ve yorucu bir eğitimdir. Ülkemizde eğitim ve staj süresini düşündüğümüzde en zor eğitimlerden biri olduğu görülecektir. Buna bir de meslek nedeni ile konulan yasakları eklersek hukuk eğitim ve mesleğinin zor, kaliteli ve özel bir emeği gerektirdiği ortaya çıkacaktır. Bundan kastım şudur: Bizim meslekle bağdaşan işlerimiz yok gibidir. Hukukçuluk mesleğini serbest meslek olarak yerine getiriyorsak başkabir işle uğraşmamız yasak gibidir. Bu birinci kısıtlama.
İkinci olarak serbest meslek olarak hukuk aleminde yer alan bir insanın hem entelektüel olarak kendisini yetiştirmesi hem de ilgilendiği konuya ilişkin olarak özel araştırma yapması gerekmektedir. Çünkü hukuk son derece dinamik bir yapılanmadır. Diğer bir deyimla hukuk toplumdaki çelişkileri ve uzlaşmaları düzenleyen bir kurumdur. İnsanların üretimde nasıl yer alacağı, bu yer alış karşısında üretimden ne kadar pay alacağı, toplumda çelişen güçlerin hakları ve sorumlulukları hep hukuk kurallaı ile belirlenir. Toplumdaki dengeler de sürekli olarak değişir. Bu değişime göre de hukuk yeniden belirlenir. İfade edilen hukuk ve yaşayan hukuk, olması greken hukuk ve olan hukuk ayırımı buradan gelir. Bu nedenle hukukçular toplumsal yaşamı yakından izlemek zorundadır.
Bunun yanında aldığınız işle ilgili olarak da özel bir çaba göstermek zorundasınız. Bu çaba fiili bir araştırma olduğu gibi hukuki bir araştırma ve inceleme yapmak zorundayız. Yaptığımız fiili araştırmalar bir çok gidere neden olmaktadır. Bu giderleri her seferinde müvekkilimizden veya ilgiliden istiyemiyoruz. Bu hem pratik değil hem de çok zaman kaybına neden olur.
Bilimsel incelemeye gelince;
Ülkemizde hukuk kitaplarının pahalılığı ve kitapların çoğunluğunun bilimsel inceleme yerine basit açıklamalar ve içtihatlarla oluşturulmuş olduğu gözetilirsebunun da önemli bir maliyete ve zamana neden olacağı açıktır. ZAMAN BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR.
Hak arama özgürlüğü açısından olaya yaklaşırsak:
İnsanların mali değerine bakılmaksızın tüm haklarını almaları kuşkusuz ki ideal ve doğru bir istemdir. Ancak şu da bir gerçektir. Hepimiz bze senet getirip al hepsi senin olsun veya komşusuna tazminat davası açmamızı isteyip benden para alma kazandığın tazminatın tamamı senin olsun diyen insanlarla karşılaşmışızdır. İyi de kardeşim; sen bu adamdan bir şey istemiyorsun, ben de istemiyorum ya da henüz bir alacağıum yok, niye böyle bir uyuşmazlığı çıkarmak için beni zorluyor veya tahrik ediyorsun? Buırada temel amaç bir hakkın alınması değil karşı tarafın rahatsız edilmesidir. Hukukçuluk bir yardım mesleğidir. Rahatsızlık verme aracı değil. Eğer bir hak kişi çin önemli ise bu hakkın elde edilmesi için gerekli sorumluluklara katlanmalıdır. Hak onun için o kadar önemli değilse enim için ve toplum için neden önemli olsun.
Bilindiği üzere ülkelerin çoğunda hukuki sorumluuk sigortası yaygın bir şekilde uyugulanmaktadır. Ancak bu sigorta ülkemizde gelişmemiştir. Hiç bir sigorta şirketi de bu dalı canlandırmaya çalışmamaktadır. Halbuki ülkemizde hemen herkes birileri ile mahkemeliktir. Kimse hukuki yükümlerini gönüllü olarak yerine getirmek istememektedir. Bence bunun nedeni vekalet ücretlerinin yüksekliği değil düşüklüğüdür. Herkes bol miktarda uyuşmazlık çıkarmakta ve bunu bir şekilde halletmektedir.
Şimdi harcadığımız bu yoğun ve kaliteli emeğe karşın saptanmış olan asgari ücret tarifesinin yüksek ve haksız olduğu savunulabilir mi? Diğer ülkelerde yılda 5-10 dava alan bir avukat ortalamanın çok üzerinde bir yaşam standardına kavuşmaktadır. Yılda 10 dava bi avukat için büyük rakamdır. Biz de ise tam tersi. İş yoğunluğu nedeni ile ne avukat gerekli araştırmları yapabilmekte ne de hakim. Davalar kadere kısmet gitmekte. Halbuki bu ülkedeki huki yapının geliştirilmesi bizim işimizdir. Toplum bu ülkedeki hukuki çözüm ihtiyacı nedeni ile, büyük bir emek ve masrafla bizi yetiştirmiştir. Hukuki sorunları doğru biçimde tahlil ederek çözümlemek ve bu konuda çözüm üretmek bizim görevimizdir. Bu da ancak kendimizi geliştirebilecekbir ortamın sağlanması ile olabilir. Bu da hakkımızdır.
2- Gelelim vergi kaçırmak meselesine:
Yukarıda açıkladığım gibi gerçek emeğinin karşılığını aması halinde hiç bir avukatın vergi kaçırmaya çalışacağını sanmıyorum. Buna ihtiyaç duymaz. Bu bir anlayış meselesidir. Avukatları vergi kaçırmaya zorlayan sistemdir. Örneğin İngiltere'de yargıçların maaş çekleri boş olarak verilmekte ve yargıç kendi ihtiyacı kadar çeki doldurmaktadır. Avukatların mali ve sosyal statüsü de buna yakındır. Bu durumda olan bir kişi niye vergiden yakınsın veya vergi kaçırmaya kalkışsın.
3- Bizler işimiz nedeni ile sık sık idare ile karşı karşıya kalan insanlarız. Çoğu zaman güçlüler ile (genellikle devlet) çatışmak durumunda kalıyoruz. Şimdi idarenin elinde hiç bir ciddi kanıt olmadan "benim kafama göre sen az beyanda bulundun" diyerek istediği zaman istediği kişinin defterini inceleme hakkı olduğu savunulabilir mi? bu hak kötüye kullanılmazmı? bazı kişilerin özellikleri nedeni ile üzerlerinde bir baskı aracı olarak kullanılmaya çalışılırsa ne olacaktır?
Kaldı ki idarenin defter incelemesinden önce yapabileceği şeyler vardır. Hepimizin vergi numaraları vekaletnamelerimizde vardır. Açılan davaların denetlenmesi beyan edilen gelirle karşılaştırılırsa her istenilen yerine daha sağlam gerekçelere dayanılarak inceleme yapılabilecektir. Yoksa ben idarenin kendi yükümlerini yerine getirmeden sadece kafasına göre defter inceleme hakkının var olduğunun savunulamayacağı düşüncesindeyim.
Zaten önceki dönemde insanları matrah artırımı yapmaya zorlamak tam bir rezalettir. Bunun hukukla bağdaşır ve açıklanır bir yanı yoktur.
Saygılarımla.