Mesajı Okuyun
Old 04-11-2006, 15:15   #4
medenikal

 
Varsayılan

T.C
Y A R G I T A Y
Onüçüncü Hukuk Dairesi
E. 1994/6791
K. 1994/9014
T. 24.10.1994
Taraflar arasındaki uyarlama davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi,
gereği konuşuldu:
Davacı, davalının maliki bulunduğu taşınmazı 5.1.1993 tarihinde aylık net 3000
Amerikan Doları'na kiraladığını, kira parasının sözleşmenin kurulduğu tarihte
Türk Parası karşılığının 26.106.000 TL. iken, yaşanan ekonomik kriz ve alınan
devalüasyon kararlarıyla Dolar'ın 40.000 TL.sına kadar yükseldiğini, o
nedenle 120.000.000 TL. kira parası ödemek zorunda kaldığından, sözleşmenin
ifasının çekilmez ve katlanılmaz hale geldiğini, işlem temelinin çöktüğünü
öne sürerek, sözleşmenin yeni hal ve koşullara uyarlanmasını istemiştir.
Davalı, asıl olan sözleşmeye bağlılık ve sadakat olduğunu, serbest irade ile
kira parasının Amerikan Doları üzerinden ödenmesinin taraflarca
kararlaştırıldığını, Dolar'ın değerinde de bir değişiklik olmadığını
savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa - Pacta Sund Servanda) ve sözleşme
serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre; sözleşme yapıldığı
andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu
için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile
değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Yeri
gelmişken hemen belirtelim ki, sözleşme serbestliği ilkesi tarafların
birbirleri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını gerektirir.
Gerçekte de, sözleşmeye bağlılık ilkesi; hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük
kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini
oluşturmaktadır. Ancak, bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle
sınırlandırılmıştır.
Sözleşmenin yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge
sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri
aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye
bağlılık ile sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve
artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif
hüsnüniyet, (MK. md. 4, 2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir.
Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus - beklenmeyen hal şartı -
sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye
çalışılmaktadır.
Tarafların iradelerini etkileyip sözleşme yapmalarına neden olan şartlar daha
sonra önemli surette, çarpıcı, adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi
ile değişmişse taraflar artık o akitle bağlı tutulmazlar. Değişen bu koşullar
karşısında Medeni Yasanın 2. maddesinden yararlanılarak sözleşmenin yeniden
düzenlenmesi imkanı hasıl olur.
Sözleşmenin edimler arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere; harp, ülkeyi
sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki aşırı yükselmeler, şok
devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi; sözleşmeye bağlılığın
beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir.
Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişmeler
yüzünden altüst olması, borcun ifasını güçlendirmesi durumunda "İŞLEM
TEMELİNİN ÇÖKMESİ" gündeme gelir. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın
verilerine göre, alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu
yararına onun tamanen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar
verebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar.
Sözleşmenin yeni durumlara uyarlaması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra
kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır.
Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve
şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede
olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanarak
sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek MK. m. 2/2 hükmü
anlamında hakkın kötüye kullanılması manasına gelebilir.
Böyle bir durumda, sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı
bir nisbetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin
çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak Medeni Yasanın
1, 2 ve 4. maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün
dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla, durumun
değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum
olur. Değişen durumların sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini
bozması halinde, taraflar bu haller için bir tedbir almadıklarından,
sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk sözleşmenin anlamına ve taraf
iradelerine önem verilerek yorum yolu ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak
doldurulur (MK. m. 1). Bu yönteme sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya
değişen hal ve şartlara uyarlanması denilir. Uyarlama daha çok ve önemli
ölçüde uzun ve sürekli borç ilişkilerinde sözkonusu olur.
Her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün
değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan "irade özgürlüğü"
sözleşme serbestisi "ve sözleşmeye bağlılık" ilkelerinden sapma tehlikesi
ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesi istisnai tali (ikinci derecede)
yardımcı niteliktedir. Uyarlamanın anlatılan hukuki tanımından sonra şimdi,
sözleşmeye müdahale için, gerekli olan esaslara değinelim: Sözleşme
kurulduktan sonra onun ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve
objektif nitelikte olmalıdır. Az yukarıda örneklenen olaylarda olduğu gibi...
Yine değişen hal ve şartlar nedeni ile tarafların yüklendikleri edimler
arasındaki dengenin aşırı ölçüde bozulmuş olması şarttır. Uyarlama isteyen
davacı fevkalade hal ve şartların çıkmasına kendi kusuru ile sebebiyet
vermemelidir. Değişen hal ve şartlar taraflarca önceden öngörülebilir,
beklenebilir, olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olmamalı veya olaylar,
öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkileri kapsam ve biçim
bakımından bu derece tahmin edilmemelidir (Bkz., Doç. Dr. İbrahim Kaplan,
Hakimin Sözleşmeye Müdahalesi, Ankara-1987, Sh. 152 vd.; Hatemi / Serozan /
Arpacı, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul-1992, Sh. 186 vd.).
Tarafların dövize endeksli kira sözleşmesi yapmalarındaki gerçek ve ortak
amaçlarının saptanması uyuşmazlığın çözümünde önem kazanmaktadır.
Yurdumuzda eşya fiyatlarının her geçen gün şaşırtıcı ve beklenilenin üstünde
yükselmeler gösterdiği çok açıktır. Memleketin bu hususta yerleşmiş ekonomik
durumu bireylerin yaşamını ağırlaştırarak huzursuzluk kaynağı olmaktadır.
İşte bu açık olgu karşısında; kiralayan mal sahiplerinin enflasyonun
rizikolarından korunmak amacıyla dövize endeksli kira sözleşmeleri
düzeledikleri, kiracıların da bunu kabul zorunda kaldıkları yaşanan bir
gerçektir. Demek ki, dövize endeksli kira sözleşmelerinin kurulmasında
tarafların gerçek ve ortak amaçları, sırf zaman zaman yükselen enflasyonun
olumsuz etkilerinden kiralayanı korumak ve güvence altına almak iradesinden
kaynaklandığının kabulü zorunludur (MK. m. 2/1; BK. m. 18). O nedenle;
sözleşmenin in'ikadı anında ileride ekonominin aniden bozulacağını, Hükümetçe
de bir dizi kararlar alınacağını tarafların tahmin edip, bunun olumsuz
sonuçlarına yalnız kiracının peşinen katlanacağını kararlaştırdıkları
şeklinde bir yoruma gidilmesi mümkün değildir. Kaldı ki; işlem temelini
altüst edecek, çökertecek edimin