Mesajı Okuyun
Old 01-08-2011, 17:44   #3
Cansu Payzin

 
Varsayılan

Yanıtladığınız için çok teşekkür ederim. Öncelikle belirtmek isterim ki ben bir öğrenciyim bu çerçevede bir görüş belirttim ve yukarıda da belirttiğim gibi Sayın Pekcanıtez Hoca'nın görüşüne de katılıyorum. Ancak belirtmek istediğim bu hükmün amacı güçsüz konumda olan vatandaşı güçlü konumda olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı korumak ise; zımnî yetki sözleşmesinin de geçerli olabilmesi için tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olması gerekir.

Sorunuz üzerinde açıklayayım.
Tacir x, vatandaş Y'ye karşı yetkisiz bir mahkemede dava açtı ve davalı Y yetki ilk itirazında bulunmadı.Bu durumda 1086 sayılı kanuna göre taraflar arasında zımnî bir yetki sözleşmesi kabul edilmiştir. Peki bu zımnî yetki sözleşmesi 6100 sayılı kanuna göre de kabul edilmiş olmalı mıdır? Bence olmamalıdır. Vatandaş Y'nin, güçlü olduğu kabul edilen tacir x'e karşı zayıf durumu devam etmektedir. Madde 17'ye göre yetki sözleşmesi tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında yapılır. O zaman zımnî yetki sözleşmesinin de kabul edilmiş olması için her iki tarafın tacir veya kamu tüzel kişisi olması gerektiğini düşünüyorum.
Peki bu durumda ne olacak? Mahkeme, kesin yetki kuralında olduğu gibi yetkiyi davanın her aşamasında kendiliğinden inceleyip yetkisizlik kararı mı vermeli yoksa kesin olmayan yetki ve ilk itiraz süresinin geçirildiği için davaya bakmaya devam mı etmeli?

Bu konuda görüşlerinizi merak ediyorum.