Mesajı Okuyun
Old 01-08-2011, 15:02   #2
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Cansu Payzin,

Alıntı:
Yazan Cansu Payzin
...6100 sayılı kanununa göre; yetki sözleşmesi tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında yapılır ve bu maddenin gerekçesi de tacir veya kamu tüzel kişisi olmayan gerçek kişilerin, bu kişilere oranla, güçsüz konumda olmaları ve bu şekilde bu kişileri koruma altına alınmasıdır. Bu durumda tacir veya kamu tüzel kişisi olmayan davalı, yetki ilk itirazında bulunmazsa zımnî bir yetki sözleşmesi oluşmaması gerekir. Zimnî yetki sözleşmesinin de yetki sözleşmesi yapmayan tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında söz konusu olmalıdır. Ancak hakimin ilk itiraz süresi geçtikten sonra kendiliğinden inceleyebilmesi için yetki sözleşmesinin de dava şartı olarak kabul edilmesi gerekir.

Sizin de belirttiğiniz ve kanun gerekçesinde de açıklandığı üzere amaç gerekçede de belirtildiği üzere (...Tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukukî ilişkilerde her ikisi de hukuken eşit konumda sayılabilirler. Buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, diğer bir gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadırlar. Daha zayıf konumda olan kimselerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı, korunma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Özellikle iltihakî sözleşmelerle bu durum daha da belirginleşmektedir. Tüketiciler, satıcı veya hizmet sunucu şirketlere karşı, hiçbir pazarlık şansı olmaksızın, sadece kendilerine uzatılan sözleşmeye imza atarak, şirket veya kamu tüzel kişisi tarafından konulan şartları, bu arada, yetki şartını da kabul etmek zorunda kalmaktadırlar...) güçsüz konumda olanları sözleşme yaparken güçlü konumda olana karşı korumaktır.

Bu durumda bir soru: Tacir X, vatandaş Y'ye karşı (yetki sözleşmesi yok) yetkisiz mahkemede dava ikame etmiştir. Bu halde vatandaş Y'nin, güçlü olduğu kabul edilen tacir X'e karşı, (anılan çerçevede) zayıf durumu devam etmekte midir? Yoksa andığınız duırumda vatandaş Y'yi tacire değil de yasaya karşı mı korumaya çalışmaktasınız?

Saygılar...