Mesajı Okuyun
Old 20-10-2006, 22:55   #67
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
Ve önce biz hukukçular bunları konuşmak zorundayız

Peki, konuşalım. Konuşmuyor muyduk ki zaten?

Soykırım suçu yeni ceza kanununda karşılığını bulduğuna göre, konuyu hukuki boyutta tartışmaya bir engel yok.

Soykırım suçu, yeni ceza yasasının "ULUSLARARASI SUÇLAR" bölümünde düzenleme buluyor:

Alıntı:
(Uluslararası Suçlar) TCK.Madde 76 - (1) Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:

a) Kasten öldürme.

b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.

c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.

d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.

e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.

(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

Bir de "DEVLETE KARŞI İŞLENMİŞ SUÇLAR" babı var:


Alıntı:
(Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar) Madde 304 - (1) Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı ...veya hasmane hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik eden veya...kişi, on yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Mülga cümle: 29/06/2005 - 5377 S.K./37. md.)(*)...


Yüzleşmekten bahsediyorsak ve yukarıda anılan iki ceza yasa maddesi arasında paralellik kuramıyor, "ne alakası var" diyorsak, HUKUKİ İNCELEMEYİ, KONUNUN TARİH VE EDEBİYAT YÖNÜYLE İRDELENMESİNİN ARDINA BIRAKMAK GEREKİR.

Siyaset yok.

Forumda alıntı yaptığım Av.Hakan Hanlı'nın yazısında, konu hukuki boyutuyla çok yönlü olarak tartışılmış. (Özellikle uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler ve tarihi dayanakları (dayanaksızlığı) anlamında)

Eğer ödül alan yazarımızın iddiası doğruysa, bu doğruluk inandırıcı delillerle kanıtlanmalıdır (Şaibe ile , varsayımlarla değil, sağlam ve inandırıcı delillerle. Bir tek insanın şüphe ile mahkum olması nasıl adalet ve vicdan duygularını tatmin etmiyor ve yasal olarak da himaye görmüyorsa, Devletin bu anlamda öncelikle korunması hukuk mantığı gereğidir.)

Eğer iddia doğru değilse, yazarın bu konuyla ilgili olarak ne dediğine bakmak gerekir:

-Kurgu mu demiş?
-Gerçek mi demiş?

Yazar, "bu benden başka kimsenin sözedemediği bir gerçektir" demiş. Bunu senelerdir dile getirmiş. Uluslararası alanda yankısını bulmuş, nihayetinde Fransa'da, meşhur yasa tasarısı gündeme gelerek, yasalaşmış. Yazarımız da ödül almış. Fransa'nın tutumu "hasmane hareket" değil midir?

Bir de TCK.m.330 var ki, hiç oralara kadar uzanmayalım. (Kaldı ki devletin bu anlamda bir sırrı da yok. Varlığı iddia edilip, bunca çalışmaya rağmen ispat edilemeyen , hala "sözde" kelimesiyle dile getirilen bir iddia , soykırım iddiası.)

Bir an için varsayalım ki bu tez, dayanaksız bir tez değil, bir vakıadır. Böyle olduğunu kabul ettiğimizde ve bunu gidip yabancı ülkelerde anons ettiğimizde, tarihle yüzleşmiş mi oluyoruz?

***

Konunun tarih boyutundaki açıklamalar konusunda sn. Hanlı'nın yazısını anımsatmakla yetineceğim.

Alıntı:
Ermeniler bu işin başından beri; neredeyse hukukçuların dahi anlayamayacağı, eşi-benzeri görülmemiş bir mantık yürütmektedirler. Bu iradenin mevcudiyetini başlangıçta, tamamen düzenleme (sahte) olan 'Andonian Belgelerine' dayayan Ermeniler ve taraftarları, sonradan bunların sahtelikleri arşivler açılınca ortaya çıkınca, büyük bir pişkinlikle, 'bunun bir şeyi değiştirmediğini, çünkü Ermeni soykırımının zaten bir gerçek olduğunu ve başka belgelerinde muhakkak bilindiğini (?!), ama şu sıralarda daha erişilemediğini' ileri sürmüşlerdir !..

Hukuk mantığına aykırı gelen afaki tarafı ise; dünya kamuoyunun, ispat yükünü; 'iddia eden Ermenilerden' alıp 'biz Türklere vermiş' olmasıdır. Ermenilere 'sen iddialarını ispat et' diyeceğine, biz Türklere 'sen bunun doğru olmadığını ispat et' demektedirler
***

Konunun edebiyat boyutuna gelince:

Konunun iyi veya kötü olan edebi yönünün TÜMÜYLE GÖLGEDE KALDIĞINI, muhalif ve cesur (!) yazarımıza "EDEBİYAT" dalında verilen bu anlamlı ödülün, edebi yeteneğinden ziyade "TEZİ, İDDİASI" nedeniyle verilmediğini, hangimiz söyleyebilir? (En azından şu ana dek söyleyen olmadı. "Ben yazar Orhan Pamuk'u çok beğenirim, kitaplarının tümünü okudum, dili, anlatımı, olay kurgusundan bu kadar etkilendiğim ender yazar olmuştur, yeni bir kitabının çıkmasını sabırsızlıkla bekliyorum" diyen bir üyeye (veya günlük yaşamda herhangi bir okuyucuya), şu ana dek ben rastlamadım.)

Saygılarımla...