Mesajı Okuyun
Old 18-04-2012, 11:58   #3
av.knel

 
Varsayılan

Bu yargıtay kararı sorumun cevabı olabilir. Bu karar çerçevesinde işlem yaparsam; yine her ödeme emri için ayrı ayrı kuruma başvurup, olumsuz cevap halinde ayrı ayrı her ödeme emri için bir dava mı açmam gerekiyor?




DANIŞTAY

VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

E. 2002/610

K. 2003/319

T. 13.6.2003

• KANUNİ TEMSİLCİ SIFATINI TAŞIMAYAN ORTAK ( Kamu Alacağı Nedeniyle Ödeme Emri Tebliği - Dava Açma Süresi Geçtikten Sonra Düzeltme ve Şikayet Yoluna Gidilmesi/Mükellefte ve Matrahta Hata Bulunduğu İddiasının İncelenmesi Gereği )

• ÖDEME EMRİ ( Kamu Alacağı/Kanuni Temsilci Sıfatı Taşımayan Ortağa - Dava Açma Süresi Geçtikten Sonra Düzeltme ve Şikayet Yoluna Gidilmesi/Mükellefte ve Matrahta Hata Bulunduğu İddiasının İncelenmesi Gereği )

• DAVA AÇMA SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA DÜZELTME VE ŞİKAYET YOLUNA GİDİLMESİ ( Kamu Alacağı Nedeniyle Ödeme Emri Tebliği - Mükellefte ve Matrahta Hata Bulunduğu İddiasının İncelenmesi Gereği )

• MÜKELLEF VE MATRAHTA HATA BULUNDUĞU İDDİASI ( Kamu Alacağı/Kanuni Temsilci Sıfatı Taşımayan Ortağa Ödeme Emri Tebliği - Dava Açma Süresi Geçtikten Sonra Düzeltme ve Şikayet Yoluna Gidilmesi/İncelenmesi Gereği )

• DÜZELTME VE ŞİKAYET YOLUNA GİDİLMESİ ( Dava Açma Süresi Geçtikten Sonra/Kamu Alacağı Nedeniyle Ödeme Emri Tebliği - Mükellefte ve Matrahta Hata Bulunduğu İddiasının İncelenmesi Gereği )

6183/m.Mük.35

213/m.10,116,117,118,124

6762/m.540

ÖZET : Şirketten tahsil imkanı kalmadığı saptanan kamu alacağının, öncelikle kanuni temsilcilerin mal varlığından aranılması, buna rağmen tahsil edilememesi halinde, konulan sermaye ile sınırlı olmak üzere ortaklardan tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, ilgili dönemde kanuni temsilci sıfatı taşımadığı ihtilafsız olan davacının takibata tabi tutulmasının, açık vergilendirme hatası olduğu, mükellefin şahsında ve matrahta hata yapıldığı sonucuna varıldığından, uyuşmazlığın düzeltme ve şikayet başvurusuna konu yapılabilecek nitelik taşıdığı gözetilmelidir.
İstemin Özeti : ... Haddecilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin 1993 yılına ait ödenmeyen vergi borçlarının şirket malvarlığından tahsil edilememesi nedeniyle şirket ortağı olan davacıdan tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı dava açma süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddi üzerine dava açılmıştır.
Balıkesir Vergi Mahkemesi 22.12.1999 günlü ve E: 1999/363, K: 1999/479 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116 ıncı maddesinde vergi hatasının, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması biçiminde tanımlandığı, 117 inci maddede, matrah hataları ve vergi miktarındaki hatalarla verginin mükerrer olmasının hesap hatası olarak nitelendirildiği, 118 inci maddesinde, mükellefin şahsında, mükellefiyette, mevzuda, vergilendirme veya muafiyet döneminde yapılan hataların vergilendirme hatası olarak belirlendiği, aynı Yasanın 122-124 üncü maddelerinde yer alan düzeltme şikayet yoluna başvurulabilmesi için vergilendirme işlemleri sırasında anılan yasanın 117 ve 118 inci maddelerinde tanımı yapılan bir hatanın yapılmış olması gerektiği, ödeme emirlerinin tebliği üzerine, 6183 sayılı Kanunun 58 inci maddesi uyarınca sadece, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı iddiaları ile sınırlı olarak yedi gün içinde vergi mahkemelerinde dava yoluna başvurulabileceği, bu husus dikkate alındığında dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların hukuki olayların değerlendirilmesi ve irdelenmesini gerektiren hukuksal bir sorun olarak ortaya çıktığı ve yorumu gerektirmesi nedeniyle hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu, düzeltme şikayet başvurusunun reddi üzerine açılan davada ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Yükümlünün temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi 19.3.2002 günlü ve E: 2001/1869, K: 2002/863 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesi, Türk Ticaret Kanununun 540 ıncı maddesi ile 6183 sayılı Yasanın 35 inci maddesi hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, limited şirketten tahsil olanağı bulunmayan amme alacağının, öncelikle kanuni temsilciden ( müdürden ) aranılması gerektiği, kanuni temsilcilerden tahsil edilememesi halinde de konulan sermaye ile sınırlı olmak üzere ortakların mal varlığından tahsili cihetine gidilebileceği sonucuna ulaşıldığı, dava dosyasında mevcut Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin 26.8.1992 tarih ve 2846 sayılı nüshasında yayımlanmış olan ... Haddecilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin ana sözleşmesinin "şirketin idaresi" başlıklı 8 inci maddesine göre, şirketin işleri ve muamelelerinin ortaklar kurulu tarafından seçilecek bir müdür tarafından yürütüleceği, ilk üç yıl için ...'un şirket müdürlüğüne getirildiği, şirket ana sözleşmesinin temsil başlığını taşıyan 9 uncu maddesinde ise şirketi, müdürün temsil edeceği, şirketi ilzam edecek imza ve imzaların ortaklar kurulu tarafından tespit, tescil ve ilan olunacağı düzenlemesine yer verildiği, bu durumda şirketten tahsil olanağı kalmadığı saptanan kamu alacağının, öncelikle kanuni temsilcilerin mal varlıklarından aranılması, buna rağmen tahsil edilemediği takdirde konulan sermaye ile sınırlı olmak üzere ortakların takibe alınması gerekirken, ilgili dönemde kanuni temsilci sıfatı taşımadığı ihtilafsız olan davacının takibata tabi tutulmasına ilişkin ödeme emrinde ve bu ödeme emrine ilişkin olarak yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemde isabet görülmediği, gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Bozma kararına uymayan Balıkesir Vergi Mahkemesi 24.9.2002 günlü ve E: 2002/281, K: 2002/331 sayılı kararıyla, ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca ısrar etmiştir.
Israr kararı yükümlü tarafından, hukuka aykırı olarak vergi istendiği, sorumlu tutulacağı kısmın, sadece koymayı taahhüt ettiği sermaye ile sınırlı olması gerektiği ileri sürülerek temyiz edilmiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Gülsen Bişkin'in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar ısrar kararının bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Zerrin Güngör'ün Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi ile Vergi Mahkemesi ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Limited şirketin, 1993 yılına ait ödenmeyen vergi borçlarının şirket mal varlığından tahsil edilememesi nedeniyle, şirket ortağı olan davacıdan tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı dava açma süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddi üzerine açılan davayı, uyuşmazlığın Vergi Usul Kanununda yer alan vergi hataları kapsamına girmeyen, hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu gerekçesiyle reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı yükümlü tarafından temyiz edilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 116 ncı maddesinde vergi hatası, vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması olarak tanımlanmış ve bu hatalar, hesap hataları ve vergilendirme hataları başlığı altında 117 ve 118 inci maddelerde iki ayrı grup halinde düzenlenmiş, aynı Kanunun 124 üncü maddesinde de vergi mahkemesinde dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talebi reddolunanların şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilecekleri kurala bağlanmıştır.
Davacının düzeltme isteminin reddine dair, vergi dairesi müdürlüğünün 25.5.1999 gün ve 10392 sayılı yazısında, şirketin vergi borçlarını karşılayacak mal varlığı bulunmadığı ve dört yıldan beri faal olmadığının 15.6.1998 günlü ve 189383 sayılı haciz tutanağı ile tespit edildiği, kamu alacağının bir an önce tahsilini sağlamak amacıyla; 6183 sayılı Yasaya 4108 sayılı Yasanın 11 inci maddesi ile eklenen mükerrer 35 inci maddeye göre ortak ve sorumlular adına ödeme emri düzenlendiği belirtilmektedir.
6183 sayılı Yasanın mükerrer 35 inci maddesinin gerekçesinden, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi ve buna bağlı alacakların ödenmesinden bu Kanunun 10 uncu maddesi uyarınca sorumlu olan kanuni temsilcilerin, diğer amme alacaklarının ödenmesinden de bu esaslara göre sorumlu olmalarının amaçlandığı anlaşılmaktadır. 6183 sayılı Yasayla, 1 inci maddesinde sayılan vergiler dahil tüm amme alacaklarının tahsil usulü düzenlendiğinden, mükerrer 35 inci madde vergi ve buna bağlı alacaklar için uygulanabilir görünse de, Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinin özel nitelikli bir tahsil hükmü olan ikinci fıkrası zımmen veya açık olarak ilga edilmediği için vergi ve buna bağlı alacaklarda 6183 sayılı Yasanın mükerrer 35 inci maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Nitekim Yasanın gerekçesinde de Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesine atıfta bulunulup, 35 inci maddenin diğer amme alacakları için getirildiği belirtilerek paralel bir düzenlemeyle bu ayrıma gidilmiştir. Bu durumda vergi ve buna bağlı alacaklarda kanuni temsilcilerin takibi için 213 sayılı Yasanın 10 uncu maddesinin uygulanacağı, 6183 sayılı Yasanın mükerrer 35 inci maddesinin ancak diğer amme alacakları için uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır.
Olay tarihinde 6183 sayılı Yasanın yürürlükte olan 35 inci maddesi gereğince, limited ortaklıkların ödenmeyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortakların vazettikleri veya vazını taahhüt eyledikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu Kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulacakları öngörülmüştür.
Bu durum karşısında, şirketten tahsil imkanı kalmadığı saptanan kamu alacağının, öncelikle kanuni temsilcilerin mal varlığından aranılması, buna rağmen tahsil edilememesi halinde, konulan sermaye ile sınırlı olmak üzere ortaklardan tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, ilgili dönemde kanuni temsilci sıfatı taşımadığı ihtilafsız olan davacının takibata tabi tutulmasının, açık vergilendirme hatası olduğu, mükellefin şahsında ve matrahta hata yapıldığı sonucuna varıldığından, uyuşmazlığın düzeltme ve şikayet başvurusuna konu yapılabilecek nitelik taşımadığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki ısrar kararı hukuka uygun görülmemiştir.
SONUÇ : Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulüne, Balıkesir Vergi Mahkemesinin 24.9.2002 günlü ve E: 2002/281, K: 2002/331 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama giderleri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına 13.6.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI oY :
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında yerinde ve istemin kabulünün gerektirecek nitelikte görülmediğinden karara katılmıyoruz.
danx