Mesajı Okuyun
Old 09-10-2007, 03:26   #1
Mehmet Taşcı

 
Varsayılan Adli Tıp-Bilirkişilik- Hukuk

Bu üç kelimenini birbirleriile telifi mümkün müdür? bilmiyorum.
Konuyu mevzuat açısından forma taşımadan evvel somut olrak başımdan geçen bir davayı anlatacağım. Umarım anlatacağım öykünün ( davanın) traji- komik haline siz de tebessüm edeceksiniz.

Bir müvekkilimaleyhine eşi boşanma davası açmıştı. Davacı olan eş boşanma davasında müvekkilimin akıl hastası olduğunu ileri sürmüş. Davaya bakan mahkeme de duumu değerledirmek için müvekkili bir psikologa göndermiş ve ne olduysa ondan sonra olmuş.
Psikolog müvekkilin akıl sağlığının yerinde olmadığına dair rapor veriyor.
Boşanma davasına bakan mahkeme de bu rapora istinaden sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunuyor ( müvekkilin kısıtlanmaı yönünde).
Sulh hukuk mahkemesinde müvekkil aleyhine KISITLANMASINA YÖNELİK dava açılıyor. Davaya bakan mahkeme müvekkili önce Manisa Ruh sağlığı hastalıkları hastanesine gönderiyor. hastane 3 kişilik bir heyet raporu ile müvekkilin akıl sağığının yerinde olduğuna dair bir karar veriyor. Mahkeme bununla yetinmeyerek müvekkilim bir de Adli Tıp Kurumuna havale ediyor haklı olarak ( ne de olsa kısıtlanması gibi bir durumasöz konusu). Adli tıp kurumu görevli ihtisas dairesi müvekkilimin " akıl sağlığının yerine olmadığına, kendisinin paranoid sendromu adlı bir hstalığa sahip olduğunu ve kesinlikle doğru ile yanlışı ayırt edemeyeceğini, mutlaka kısıtlanmsı gerektğinden" bahisle bir rapor veriyor.
Sulh hukuk makemesi bu ikirapor arasında çelişki ortaya çıkınca Adli Tıp Krumu kanunu gereğince müvekkili adli Tıp Kurumu genelkuruluna yolluyor. Genel kurul da aynen ihtisas dairesinin verdiği karar gibi müvekkilin aıl hastası olduğu yönünde bir rapor veriyor. Nihayetinde davaya bakan mahkeme de bu kesin rapor ( Adli Tıp Kurumu Genel Kurul raporu, Adli Tıp Kurumu yasasına göre kesindir) esas alınarak MÜVEKKİL KISITLANIYOR. Temyizyoluna başvuruluyor ancak nafile, kısıtlama kararı yargıtay tarafından onaylanıyor.

Buraya kadar her şey normal;

Tüm bu yargılama süreci devam ederken,yani raporlar verilirken bazı olaylar daha gelişiyor. Şöyle ki;

Müvekkil , üniversite mezunu l5 yıllık başarılı bir polistir. hatta birçok ödülü ve her yıl çok iyi sicil notları alan bir memur. Kısıtlama davasına bakan mahkeme haklı olarak dava devam ederken durumu Emniyet Teşkilatına bildiriyor. Emniyet Genel Müdürlüğü de müvekkil ( polis) hakkında bir inceleme başlatıyor ve kendisini resmi sevkle Osmangazi Ü.Tıp Fak. önderiyor. Tıp Fakültesinde 3 uzman tabip/psikiyatris tarafından MÜVEKKİLİN SAĞLIKLI OLDUĞUNA DAİR rapor veriyor.
Emniyet G.Md. lüğü bu raporla da yetinmeyerek müvekkii bu sefer Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine gönderiyor. Bkırköy de yaklaşık 1,5 ay yatarak/ MÜŞAHADE altında kalıyor ve nihayetinde 3 UZMANDAN oluşan heyet tarafından MÜVEKKİLİN AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞUNA DAİR rapor veriliyor.

Tüm bunlar olup biterken , müvekkil Askerlik şubesine başvuruyor ve AKIL HASTASI OLDUĞUNU V ASKERLİKTEN düşürülmesini istiyor. Şube de müvekkili GATA 'ya havale diyor. GATA da 3 askeri uzman hekim tarafından verilen raporda MÜVEKKİLİN AKIL SAĞLIĞININ YERİNDE OLDUĞU VE ASKERLİĞE ELVERİŞLİ olduğuna dair rapor tanzim ediliyor.

Müvekkilim açısından OLAY TAM BİR TRAJEDİ. Bizler açısından OLAY TAMAMEN KOMEDİ.

FİİL EHLİYETİ TAMAMEN ALINARAK KISITLANMIŞ BİR POLİS MEMURU GÖREVİNE DEVAM EDİYOR VE SİLAHLA NÖBET TUTUYOR.

1-GATA sen SAĞLAMSIN diyor.
2-BAKIRKÖY sen SAĞLAMSIN diyor.
3-MANİSA sen SAĞLAMSIN diyor.
4-OSMAGAZİ TIP FAKÜLTESİ sen sağlamsın diyor.

5-ADLİ TIP KURUMU sen AKIL HASTASISIN ( Paranoid Sendromu var sende) diyor.

Müvekkil yaşıyor, çok sevdiği polislik görevine silahlı nöbet tutarak devam ediyor. Dava AİHM de şu an. Sonucunu merak ediyorum, siz ne dersiniz?

Not: Başka bir şahıs olsa bu mahkeme kararını davul zurna çalarak kutlardı ,çünkü malülen emekli olacaktı genç yaşta. Ama müvekkilim mesleğini çok seven ve kendisine adaletsizlik yapıldığına inanan bir şahıstır.

Tekrar sorayım ; Olay müvekkilim için mi? TRAJEDİ yoksa biz HUKUKÇULAR İÇİN Mİ?