Mesajı Okuyun
Old 10-09-2004, 19:48   #38
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Bir yurttaş ,bir kadın olarak müdahale talebi

Merhaba,
Bu gün Güldünya duruşması yapıldı.
Duruşmaya İstanbul Barosu adına müdahale talebinde bulunan
avukatlar,Gökkuşağı ve Amargi Kadın kuruluşları adına müdahale talebinde bulunan avukatlar,Morçatı gönüllüsü avukatlar katıldı.

Müdahale talebinde bulunan İstanbul Barosu avukatları müdahale isteklerinin gerekçelerini yazılı ve sözlü olarak yeniden sundular.C.Savcısı,CMUK 365 maddesine göre suçtan doğrudan zarar gören kişilerin müdahale talebınde bulunabileceği belirtildiğinden talebin reddi yönünde görüş belirtti.

Başkan aynı yönde karar vererek Hem İstanbul Barosunun hem de Amargi-Gökkuşagı adına yapılan müdahale talebini reddetti.

Talebin reddi üzerine,avukatlar,cübbelerini çıkararak bir yurttaş
olarak,bir kadın olarak müdahale talebinde bulundular.

Bireysel müdahale talebi konusunda karar gelecek celseye kaldı.
Duruşma 03.11.2004 10.20 ye ertelendi.

Ek:


Müdahale talep eden İstanbul Barosu avukatlarının müdahale gerekçeleri aşagıdaki gibidir.


Gerekçelerde,

1.28.06.2004 tarihli celsede, İstanbul Barosu Başkanlığı’nın müdahale istemini içeren dilekçeyininmahkemeye sunulduğu belirtilerek aşağıdaki gerekçeler sunuldu.:

2. İstanbul Barosu Başkanlığı’nın davada müdahil olmak istemesinin asli nedeni, mahkemenizde görülmekte olan “insan öldürme” fiilinin “sıradan” insan öldürme fiillerinden farklılık taşımasıdır. Olayda, ülkemizde yaygın bir biçimde görülmekte olan kadına yönelik şiddetin vahim bir boyut kazandığı “töre” ve/veya “namus” adı altında işlenen kadınların en
temel hakkı olan yaşama hakkına saldırı sözkonusu dur .

3.Nüfusun yarısını oluşturan kadınların “yaşama hakları” devletin güvencesi altında bulunmamaktadır. Kadınlar, evde, okulda, işyerinde kısaca özel ve kamusal alanda şiddete maruz kalarak ve/veya şiddet tehdidi altında yaşamaktadırlar. Türkiye’nin geleneksel yapısı, kadına yönelik şiddete
karşı duruş getirmediği gibi bu şiddeti töre, namus vb gerekçelerle onaylama eğilimindedir. Daha gerçekçi bir anlatımla, kadınlar toplumsal; hatta yakın bir geçmişe kadar hukuki onayla KATLEDİLMEKTEDİR.

4-Kadına yönelik şiddet Türkiye’de vahim boyutlara ulaşmasına rağmen, bu mağduriyeti bertaraf edecek hukuki mekanizmalar yeterli olmadığı gibi; mevcut mekanizların önünde de sosyo-ekonomik eşitsizliğin yarattığı güçsüzlük, kadını toplumun ve ailenin malı olarak gören ve birey olarak
kabul etmeyen değer yargıları bulunmaktadır. Kadını birey kabul etmeyen bu değer yargıları sonucunda, kadına ailesi ya da toplumun uyguladığı şiddet bir İNSAN HAKKI İHLALİ OLARAK kabul edilmemekte, mülkiyet hakkını doğal sonucu olan her türlü şiddeti uygulama hak ve iradesi kabul görmektedir.

5.Töre ve namus gerekçesiyle öldürülme tehdidi altında bulunan kadınların sosyal ve hukuki hiçbir güvencesi bulunmamaktadır. Yine bu kadınların yasal yollara başvurması da neredeyse imkansızdır. Töre ve namus gerekçesi ile öldürülen kadınlar için ise koruyucu hukuki mekanizma bulunmamaktadır.Yargılama konusu olayda olduğu gibi, aile meclisi kararı ile harekete geçen sanık eylemini gerçekleştirip kadını öldürdükten sonra toplum ve ailesi tarafından sıkıca korunup gözetilmekte ve hatta ödüllendirilmektedir.

6.“Töre” ve/veya “namus” cinayetlerinde, öldürme kararı genelde öldürülenin ailesi tarafından verilmekte olup, müşteki-müdahil olabilecek kişilerle suça azmettiren ve fiili işleyen kişiler aynı olduğundan bu tür davalarda müdahil tarafında genellikle hiç kimse olmamaktadır. Sanığın/ların beyanları dışında “maddi gerçeğin ortaya çıkmasında” müdahil tarafında kimse bulunmadığından sanığın savunmasıyla yetinilmekte, savcıya
bu konuda yardımcı olunamamakta verilen kararlar da savcılık makamınca temyiz edilmezse Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleşmektedir. Bu durum kadınların namus adına işlenen suçların mağduru olmaya devam etmelerine ve şiddetin sürekli olarak meydana gelmesine ve faillerinin takibi ve cezalandırılması konusunda zafiyete yol açmaktadır.

7- Kadına yönelik şiddet, açıkça bir “insan hakkı” ihlali olup; bu
şiddetin önlenmesi konusunda devletin uluslararası platformlarda kabul ettiği ve deklare ettiği taahhütleri bulunmaktadır. Uluslar arası sözleşmeler gereği namus adına kadınlara karşı işlenen suçların derhal ve derinlemesine soruşturması , etkili biçimde takibatta bulunulması ve faillerin cezalandırması devletin görevleri arasındadır.Uluslararası belgeler açıkça kadınlara namus adı altında uygulanan suçları bir “insan
hakları” sorunu olarak tanımlanmıştır.

8-Yıllardır devam eden bu uygulama töre ve namus cinayetlerinin etkin biçimde önlenmesi kararlılığı için yeni hukuki yollar denenmesi,mevcut mevzuatın yorumunda insan hakları değerinin önemle vurgulanarak harekete geçilmesi, kadının insan haklarına işlerlik kazanmasının gereğidir.

9-İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, Kadın Hakları Uygulama Merkezi’nin önerisi üzerine dosya içerisinde mübrez kararı ile Güldünya Tören olayına müdahale kararı vermiştir. Yönetim kurulu bu kararı Avukatlık Kanununun vermiş olduğu yetkiye dayanarak almıştır.

Aşağıda madde metni bulunan Avukatlık Kanunu’nun 76 ve 95. maddesi gereği İstanbul Barosu Başkanlığı müdahil olmak konusunda GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEK
AMACIYLA talepte bulunmuştur.
Anılan maddeler şöyledir.:

SEKİZİNCİ KISIM/BAROLAR/BİRİNCİ BÖLÜM/GENEL HÜKÜMLER
BAROLARIN KURULUŞ VE NİTELİKLERİ

Madde 76 - (Değişik 1. fıkra: 4667 - 2.5.2001 / m.46) Barolar; avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını,"""" hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak"""", avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik
ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.

YÖNETİM KURULUNUN GÖREVLERİ

Madde 95 - Yönetim kurulu, kendisine kanunen verilen görevleri yerine getirmekle, yükümlü olup, baronun işlerini kovuşturur ve menfaatlerini korur.
Yönetim kurulunun başlıca görevleri şunlardır:
21. (Ek: 4667 - 2.5.2001 / m.55) Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak...”

Baroların bu yetkileri kağıt üzerinde kalan ve uygulamaya geçmeyecek hak ve görevler değildir. Barolara insanlar hakları mücadelesinde aktif rol olmasını sağlayacak hak ve yükümlülük getiren maddelerdir.

10- Kadına yönelik şiddet, töre ve namus cinayetleri Türkiye’nin kabul ettiği uluslararası sözleşmelere göre İNSAN HAKLARI İHLALİDİR. Olayımızda
Güldünya Tören kadına yönelik şiddetin milyonlarca mağdurlarında sadece biridir. Güldünya Tören ölmemek için mücadele etmiş, devletin sığınağına sığınmış ancak devlet yeterli güvenceyi sağlayamadığı için öldürülmek üzere ailesine teslim edilmiştir. Mahkemenizde görülmekte olan davada Güldünya
Tören’in YAŞAMA HAKKI/İNSAN HAKKI devletin sorumluluklarını yerine getirmemesi nedeniyle İHLAL EDİLMİŞTİR.

11- İstanbul Barosu Başkanlığı Kanunun kendisine vermiş olduğu yükümlülüğü yerine getirmek amacıyla, müdahil olarak davaya kabulüne talep etmektedir. Bu baronun bir hakkı olmayıp, insan hakları mücadelesinde açık bir yükümlülüğüdür. İnsan hakkı ihlalinin olduğu her yerde baronun müdahil olma hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu konuda emsal kararlar olarak :

a- İdarecilere bekaret kontrolüne “imkan” veren Sağlık Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliğinin kamuoyunca bilinen adıyla Bekaret yönetmeliğinin iptali için İstanbul Barosu Başkanlığı iptal davası açmış ve idarenin İstanbul Barosu’nun taraf ehliyeti olmadığı yönündeki tüm itirazları rağmen baronun aktif husumet ehliyeti İdare Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve
Danıştay tarafından da karar husumet yönünden onaylanmıştır. (Ek.1)


b- Şanlıurfa Barosu Başkanlığı, Bozova Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan işkence davasında, işkence ve kötü muamelenin insanlık suçu olması nedeniyle insan haklarının ihlal edildiğinden bahisle Avukatlık Kanunu 76. maddeye göre müdahale talebinde bulunmuş ve mahkeme Suçtan zarar
görme ihtimaline binaen Ş. Urfa Barosu Başkanlığının davaya müdahil olarak kabulüne karar vermiştir.


Sonuç ve istem : Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemenizde görülmekte olan davada maktule Güldünya Tören’in en temel insan hakkı olan YAŞAMA HAKKI ihlal edilmiş ve müdahil sandalyesinde hiçbir yakını oturmamaktadır. Avukatlık Kanununun 76 ve 95. maddesine göre İstanbul
Barosu Başkanlığı’nın davaya müdahil ve vekilleri olarak bizlerin müdahil vekili olarak kabulünü dileriz.

Ek:temel alınan sözleşmeler:
1-B.M özel oturumu
2-Cedaw