Mesajı Okuyun
Old 22-03-2013, 11:50   #10
Mustafa Öztok

 
Varsayılan

İnsan hakları konusunda devletçe yapılan çalışmaların içeriği ne derecede samimidir. Devletin yargı organları mülkiyet uyuşmazlıkları ile ilgili olarak kendilerine yasa yolu açıldığı gerekçesi ile gelen çok sayıda İnsan Hakları Mahkemesi'nin iade ettiği veya şahısların ilk defa tazminat amacı ile yaptığı başvuruyu bir rövanş maçı olarak görmektedirler. Bu sebeple öncesinde vatandaşa adil deliller ve adil hukukla yaklaşmayan yerel mahkemelere başvurularda dikkatli olmak gereklidir. Bu başvurular mümkün olduğunca ret edilmeye veya tazminatlarda gülünç denebilecek tazminatlar ödenmesi yoluna gidilme uğraşında olunacaktır. Ülkemiz hakkında incelemeler yapan bir yabancı hukukçu olayı şöyle açıklamıştır. Dünyanın herhangi bir ülkesinde 2 ile 2 yi topladığınızda 4 eder fakat sizin ülkenizde 3 veya 5 ediyor, 4 ettirmek olağanüstü özellikler gerektiriyor. Bunun gibi; Orman Hukuku adlı yazımızda belirttiğimiz üzere Türkiye de yapılan yargılamaların gerçek delil ve doğru hukukla yapılmadığını öğrenip konuyu incelediğinde bundan emin olan bir Türk vatandaşı konuyu şu şekilde açıklamıştır "Devlet bizi yıllarca hileli zarla kumar masasına zorla oturtmuş". İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen binlerce facia derecesinde kötü hukuk uygulamalarını içeren dosyadan kurtulmak için bu dosyaları yasa yolu açıldığından bahisle geri göndermekte ise de hükümetin bu türden olayları bir yasa ile çözmesi acil bir zorunluluktur. Belirtmek gerekirki 15 Mayıs 2012 tarihine kadar İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye de uygulanabilir bir yasa yolu olduğunu kabul etmemiş ve Türkiyeyi mahkum etmiştir. Bu tarihte Altunay kararı ile mahkeme Türkiye'de yasa yolu açıldığını kabul etmiştir. Yasalar aynıdır ve uygulama ancak bu tarihte kesinlik kazanmıştır. Bu sebeple eğer bir zamanaşımı öngörülecek ise ancak bu tarihten sonrası için belki 10 yıl olarak düşünülebilir. O dahi çok hukuki bir durum olmayacaktır. Bunun yanında yukarıda göreve ilişkin kararı inceleyenlerle benim ortak kanaatimiz kendilerine karşı bir tapu iptal davası açılmayanlar için Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 10 yıllık süreyi de dikkate almayacaktır. Kararda idarenin her halikarda bir tapu iptal davası açması gerektiği kararda belirtilmektedir. Onun dışında idare adına oluşan kayıtlar veya tescil dışı bırakmalar tapulu taşınmazlar için mükerrer kayıt oluşturulması ve kamulaştırmasız el koyma durumudur. Bizim düşüncemize göre orman nedeni ile el koymalar ve tapuları geçersiz bırakmaların tamamı kamulaştırmasız el koyma durumudur. Yukarıda belirttiğimiz yasal düzenlemenin uygulanması gereklidir. İnsan Hakları Mahkemesi "de facto" ifadesi ile bu durumu kastetmiştir. Yoksa devletin kamulaştırmaları 1nci, 2 nci, 3ncü sınıf kamu yararı diye ayrıma tabi tutulmamıştır. Kamulaştırmada, kamulaştırmasız el koymada her durumda aynı hukuki sebeplere bağlıdır. Bu sebeple yeni dönemde Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurularla konu daha netlik kazanacaktır.