Mesajı Okuyun
Old 22-01-2007, 13:12   #4
VARTO'LU

 
Varsayılan

506 Sayılı Yasada yer alan
Alıntı:
Ana ve babaya sağlık yardımı yapılması:
Madde 42 – (Değişik: 16/6/1975 - 1912/3 md.)
Sigortalının geçindirmekle yükümlü bulunduğu ana ve babası, hastalıkları halinde, bu kanunun 33 üncü maddesinde belirtilen sağlık yardımlarından her hastalık olayı için 34 üncü maddede yazılı süreleri aşmamak üzere yararlanırlar.
Ancak; bunların ayakta yapılan tedavilerinde verilen ilaç bedellerinin % 20'si ilgililerce ödenir. (1)
Sigortalının geçindirmekle yükümlü olduğu ana ve babasının yukarıda belirtilen sağlık yardımlarından yararlanabilmeleri için sigortalının, hastalığın anlaşıldıgı tarihten önceki bir yıl içinde en az 120 gün hastalık sigortası primi ödemiş olması şarttır.
––––––––––
(1) Bu hükmün uygulanmasında ek 3 ve 25 inci maddelere bakınız.
hükmünden ve Yargıtay 10 HD. nun aşağıdaki kararrından yararlanabilirsiniz
Alıntı:
T.C.
YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E: 1991/8966
K: 1992/8110
T: 08.09.1992

DAVA : Davacı, sigortalı işçinin annesinin hastalığı sonucu yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkim Hakimi Ruhiye Ruh Kırbaş tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

KARAR : Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 65 yaşını doldurması nedeniyle 2022 sayılı Yasa kapsamında bulunan bir kimseye, sigortalı oğlu vasıtasıyla 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun öngördüğü, "Hastalık Sigortası"ndan yapılan sağlık yardımlarının geri alınıp alınmayacağı konusuna ilişkindir. Mahkeme, kötü niyetli olmadığından bahisle, davalı sigortalı hakkındaki istemi yerinde bulmamıştır.
Oysa, sorunun çözümü, iyiniyet kurallarında değil, Türk Sosyal Güvenlik Sistemi açısından, 2022 sayılı Yasa güvencesinde bulunan bir kimsenin sağlık yardımlarının nasıl karşılanacağı noktasında toplanmaktadır.
Gerçekten, Anayasal temel sosyal haklardan olan "Sosyal güvenliğe" ilişkin haklar doğrudan yasalarca belirlenir ve kapsamları açıkça gösterilir. Kimlerin hangi tür sosyal güvenlik kapsamında bulunduğu bu yasalara bakılarak saptanır. Bu alanda kişilerin serbest iradelerine bırakılan bir durum bulunmadığı gibi, tercihlerine göre belirlenen bir sistemde öngörülmemiştir. Giderek, ülkemiz açısından, tüm sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında toplanmamış, sağlık yardımlarının farklı kurumlar tarafından sağlanması esası benimsenmiştir. Başka bir anlatımla, Sosyal Güvenlik Sistemimizde, sosyal güvenliği sağlayan kurum veya sosyal sigortalarda "çokluk", ancak sosyal sigortalardan yararlanmada, veya yükümlenmede "teklik" ilkesi egemendir. Yargıtay, yerleşik uygulamasında da; kural olarak, belirli bir sosyal güvenlik statüsüne giren kimsenin sosyal güvenliği "hasren" o statü çevresinde sağlanmak gerekir ve aynı nitelikli sigorta olaylarının zararlarını karşılamak üzere, ikinci bir kez sosyal güvenlik sağlanmasına olanak yoktur. Nitekim, 506 sayılı Yasa 3. maddesiyle, kimlerin sözü edilen Yasa kapsamında sigortalı sayılamayacaklarını belirlemiş, (f) bendinde de; başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında olanların, anılan yasa'nın öngördüğü sigorta yardımlarından yararlanamayacakları temel ilke olarak kabul edilmiştir. Kısaca, Hukukumuzda, bir kimsenin kapsamında olduğu sosyal güvenlik kurumu dışında, başka bir güvenlik kurumuna yönelmesi mümkün değildir.
Dava konusu olayda ise, durumu gizlemek suretiyle 506 sayılı Yasanın öngördüğü "Hastalık Sigortası" sağlık yardımlarından yararlanan kimsenin, 2022 sayılı Yasanın 7. maddesinin belirlediği biçimde, sağlık yardımları açısından sosyal güvenliğinin sağlandığı ve devlet hastahaneleri marifetiyle kendisine her türlü sağlık imkanı verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkeler gereği, 506 sayılı Yasa'nın 35 ve 42. maddelerinde öngörülen sağlık yardımları, ayrıca, sosyal güvenliğe sahip olmayanlar yönünden geçerlidir. Kaldı ki, mükerrer sigorta veya sosyal güvenliğin kabul edilmemiş olması karşısında, bir sigortalının annesini tedavi ettirirken, onun aynı ölçüde sosyal güvenlikten yararlandığını bildirmemesi de iyiniyet kuralları ile bağdaşmaz. Bu durum en azından Borçlar Kanununun 41. maddesinde ifadesini bulan ihmal ve teseyyüp çevresine girer ve davalıyı davacı Kuruma verdiği zararı tazminle yükümlü kılar.
Belirlenen bu hukuksal ve maddi olgular gözönünde tutulmaksızın uğranılan Kurum zararlarının hüküm altına alınması gerekirken, davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 8.9.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.