Mesajı Okuyun
Old 23-11-2010, 10:11   #3
Av. Yasin Yıldız

 
Varsayılan

yararlı olabileceğini düşündüğüm, aynı konuda farklı kararlar sunuyorum. umarım faydası olur.


T.C.
DANIŞTAY
Onuncu Daire
Esas No :1995/5846
Karar No: 1996/6434
Tarih : 30.10.1996 • DAVADAN FERAGAT ( Kanun Yolu Aşamasında Mümkün Olup Olmaması )
• TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME ( Davadan Feragatin Mümkün Olup Olmaması )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( İdarenin Ajanlarının Kendi Kusurlarından Kaynaklanan Zararlar )
• İDARE AJANLARININ KENDİ KUSURLARINDAN KAYNAKLANAN ZARARLAR ( Maddi ve Manevi Tazminat )
ÖZET :

İdarenin hukuka uygunluğunun denetiminin yapıldığı idari yargıda temyiz aşamasında davadan feragat edilemez ve idarenin ajanlarının kendi kusurundan kaynaklanan zararların idarece tazmini gerekmez.

İstemin Özeti: Adana 1. İdare Mahkemesinin 28.12.1994 tarih ve E:1993/1430 K:1994/1592 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması taraflarca istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Davacı savunma vermemiştir. Davalı idare davacının temyiz isteminin reddi gerektiğini savunmaktadır.

D.Tetkik Hakimi Düşüncesi :T emyize konu idare mahkemesi kararından sonraki bir tarihte davacı tarafından verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat isteminden feragat edildiği beyan edildiğinden bu husus gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Düşüncesi : Görev sırasında elektrik çarpmasına maruz kalarak sakatlanan davacının bu yüzden uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açtığı davanın maddi tazminata ilişkin kısmının reddi manevi tazminata ilişkin kısmının kabulü yolundaki yerel mahkeme kararı taraflarca temyiz olunmakla dosya incelendi.

İdare kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında kişilerin uğradığı zararın idareye atfının mümkün olması ve zararla eylem sırasında nedensellik bağının bulunması halinde tazminle yükümlüdür. Ancak idarenin tazmin sorumluluğunun hudutlarının ilanihaye genişletmesi de mümkün değildir. Nitekim hukuki nitelikleri itibariyle tazmini gerekmeyen zararların olabileceği bugün idare hukukunda genellikle kabul edilmektedir. İdarenin tazmin sorumluluğunu kaldıran bu husus bizzat zararın sebebinden neşet edebilir. Şöyle ki zarara uğrayanın kusurunun bulunduğu ahvalde bu husus zarar failinin yani idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Zira sorumluluğun temel ilkesi zarara uğrayanın kusurunun failin kusuruna inzimam etmesidir. Bu itibarla zarara uğrayanın kendi kusurundan doğan zararları tazmin sorumluluğun hudutları dışında kabul etmek gerekmektedir.
Bakılan davada; davacının, elektronik şube müdürlüğünde görev yapan ve yaptığı işin ehli olan bir kişi olarak telsiz direğini karakol çatısına monte ederken, aşağıdan yukarıda çektiği 6 metre boyundaki direği gerilim hattına temas ettirerek elektrik çarpmasına kendi kusurlu hareketi ile maruz kaldığı ve zararın bu kusurlu hareket sonucu meydana geldiği anlaşıldığından, bu şekilde meydana gelen zararın idareye atfı mümkün olmayıp, idarenin tazmin sorumluluğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla davanın maddi tazminat isteminin tazmini gereken zarar bulunmadığından dolayı reddine ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmadığı gibi manevi tazminat isteminin kabulüne ilişkin kısmında da idarenin sorumluluğunun bulunmaması nedeniyle hukuka uyarlık görülememiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ve hükmün yukarıdaki esaslar gözetilmek ve yeniden bir karar verilmek üzere bozulması gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği düşünüldü:
.....Emniyet Müdürlüğü Muhabere ve Elektronik Şube Müdürlüğünde görevli bulunan davacı, 9.12.1992 tarihinde görevli olarak gittiği .... Karakolunda sabit masa telsizi ile antenini monte ederken binanın üzerinden geçen yüksek gerilim hattına değen direkten elektrik akımına kapılması sonucunda sağ kolunun kesilmesi, sol kolunun da işlevini yitirmesi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 1.000.000.000 lira maddi 1.000.000.000 lira manevi zararın tazmini istemiyle dava açmıştır.
Adana 1.İdare Mahkemesi, 28.12.1994 tarıh ve E:l993/l430 K:1994/1592 sayılı kararıyla, 11.10.1994 tarihli ara kararına gönderilen yanıttan davacının halen emniyet müdürlüğü muhabere ve elektronik şube müdürlüğü kadrosunda çalıştırıldığının anlaşıldığı, bu durumda davacının maddi tazminat isteminin dayanağının bulunmadığı olayda davacının uzuv kaybı nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabı bir ölçüde de olsa giderebilmek amacıyla manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği davanın maddi tazminata yönelik kısmının reddine manevi tazminat isteminin kısmen kabulüyle 250.000.000 lira manevi tazminatın davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.

Davacı, manevi tazminatın düşük takdir edildiği, maddi tazminata hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğu davalı idare de olayda tazmin sorumluluğunun bulunmadığı savıyla anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedirler.

Dosyanın incelenmesinden davacının temyiz dilekçesi tarihinden sonraki tarihi taşıyan bir dilekçe ile maddi ve manevi tazminat talebinden feragat ettiğini bildirdiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar davacının feragat etme hakkı dava açma hakkının da doğal bir sonucu ise de idarenin yargısal denetiminin gerçekleştirildiği idari yargıda, davanın karara bağlanmasından sonraki aşamada temyiz veya kararın düzeltilmesi isteminin incelenmesi sırasında davacıya davasından feragat etme hakkının tanınması, yapılmış olan yargısal denetimin geçersiz sayılması sonucunu doğuracaktır. Bunun da idarenin faaliyetlerinde hukuka uygunluğunun sağlanması amacıya dolayısıyla kamu yararıyla bağdaşmayacağı açıktır.

Bu nedenle 2577 sayılı Yasanın 31. maddesiyle yollamada bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun feragata ilişkin hükümlerinin, ancak idari yargılama usulüyle bağdaştığı ölçüde uygulanması mümkün olup, söz konusu yasal düzenlemenin idari yargıda, kanun yollarında da davadan feragat etme olanağı tanıdığından söz edilemeyeceğinden temyiz aşamasında verilen, davadan feragat ettiği yolundaki davacı dilekçesi dikkate alınmayarak davalının ve davacının temyiz istemi incelendi.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden davacının ... Emniyet Müdürlüğü Muhabere ve Elektronik Şube Müdürlüğünde görevli olduğu. 9.12.1992 tarihinde görevli olarak gittiği ..... karakolunda sabit masa telsizi ile antenini monte ederken, karakol binasının çatısına çıktığında telsiz direğinin elektrik hattına temas etmesi üzerine akıma kapılarak yaralandığı, olayın davacının kendi kusurundan meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Kişilerin kendi kusurları nedeniyle oluşan zararların idareye atfı mümkün bulunmadığından idareyi tazminat ödemeye mahkum eden idare mahkemesi kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesine uygun bulunmayan davacının temyiz isteminin reddine, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle Adana 1.İdare Mahkemesinin 28.12.1994 tarih ve E:1993/1430; K:1994/1592 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine. 30.10.1996 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

AZLIK OYU:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun feragat ve kabul konusunda atıfta bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda, iki taraftan birinin netice-i talebinden vazgeçmesi olarak tanımlanan feragatın kati bir hükmün hukuki neticelerini hasıl edeceği belirtilmiştir.
Dava açma hakkı şahsa bağlı olup, kişinin davanın her aşamasında davasını takipten vazgeçebileceği gibi davası ile ulaşmak istediği sonuçtan da vazgeçebilmesi bu hakkın doğal sonucudur. Bu itibarla, kanun yolu olarak davanın aşaması olan temyiz incelemesi sırasında feragat isteminde bulunulabileceği açıktır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacın temyiz istemi sonrası verdiği dilekçede açıkça davasından feragat ettiğini beyan ettiği görülmekte olup, davadan feragat nedeniyle yeniden bir karar verilmek üzere idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz




T.C.
DANIŞTAY
Dokuzuncu Daire
Esas No : 1994/62
Karar No : 1994/3627
Tarih : 27.09.1994 • MAHKEMEDEN VAZGEÇME ŞARTI (Mahkeme Kararları Lehine Olan Taraf Temyiz Aşamasında Davasından Vazgeçemez )
• TEMYİZ AŞAMASINDA DAVADAN VAZGEÇME ( Mahkeme Kararları Lehine Olan Taraf Temyiz Aşamasında Davasından Vazgeçemez )
• DAVADAN VAZGEÇME ( Mahkeme Kararı Lehinde Olan Tarafın Temyiz Aşamasında Davadan Feragat Edemeyeceği )

ÖZET :

Mahkeme kararı lehine olan tarafın ( yükümlü ) temyiz aşamasında davasından feragat edemeyecektir.

İstemin Özeti : Yönetim kurulu üyesi olduğu ... A.Ş.nin ödenmeyen 1987 yılı Mahkeme Harcı borcu nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10.maddesi uyarınca yükümlü adına tesis olunan haciz işlemine karşı açılan davayı; hacze konu 6.1.1992 gün ve 1989/41135 takip numaralı ödeme emrinin iptaline ilişkin Mahkemesinin 20.4.1993 gün ve 1993/482 sayılı kararı yapılan itiraz üzerine Bölge İdare Mahkemesince onandığından dava konusu haciz işleminin dayanağının kalmadığı gerekçesiyle kabul ederek haciz işlemini iptal eden Adana 1.Vergi Mahkemesinin 16.11.1993 gün ve 1993/1184 sayılı kararının; şirket borçlarının ödenmemesinde yönetim kurulu üyelerinin kasıt ve ihmalinin bulunduğu öne sürülerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Savcı Işın Esen'in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince yerilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle vergi mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi Saban Işık'ın Düşüncesi: Temyize konu Vergi Mahkemesi kararı üzerinde yalnızca temyiz isteminde bulunan tarafın tasarruf imkanı bulunduğundan temyizden feragat etme yetkisi de yalnızca temyiz başvurusunda bulunan taraf için söz konusu olabilir. Bu durumda, temyiz aşamasında karşı taraf durumunda olan yükümlülerin davadan feragati hukuki bir sonuç doğurmayacaktır.
İşin esasına gelince. Vergi Dairesi temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan vergi mahkemesi kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dosyanın incelenmesinden, yönetim kurulu üyesi olduğu A.Ş.nin ödemeyen 1987 yılı Mahkeme harcı borcu nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10.maddesi uyarınca yükümlü adına düzenlenen haciz işlemine karşı açılan davanın kabul edilerek haciz işleminin iptaline karar verilmesi üzerine Vergi Dairesi tarafından bu karara karşı temyiz isteminde bulunulduğu. Mahkemece lehlerine karar verilen ve temyiz aşamasında karşı taraf durumunda bulunan yükümlünün vergi mahkemesinde sonuçlanan davasından feragat ettiği anlaşılmıştır.

Hukuk düzeninde, temyiz incelemesiyle alt derece yargı yerinin kararının hukuka uygunluğunun denetini amaçlanmıştır. Bu amaçla, alt derece yargı yerinin kararını temyiz etmekte korunmaya değer bir hukuki yarar gören tarafın temyiz merciine başvurması gerekir. Bu aşamada, temyiz isteminde bulunanın temyize konu karar üzerinde tasarruf imkanı bulunduğundan, taraf iradesiyle davaya son veren işlemlerden olan feragat, yalnızca temyiz başvurusunda bulunan taraf için sözkonusu olabilir. Alt derece yargı yerinde lehine karar verilmiş olması sebebiyle temyiz başvurusunda bulunmayan tarafın temyiz aşamasında ilk davasından vazgeçmesi, aît derece yargı yeri kararının hukuka uygun olup olmadığının, temyiz mercii dışındaki kişilerce saptanması gibi bir sonuç doğuracağından, üst yargı merciinin yerine geçecek böyle bir irade beyanına hukuken cevaz verilemez. Aksi takdirde, hukuka aykırılığı alt derece yargı yerince saptanan bir idari işleme, taraf iradesiyle uygulanabilirlik kazandırılmış olur. Bu durum ise, iptal kararıyla giderilen kamu düzenindeki bozulmanın taraf iradesiyle devamı sonucunu doğurur.

Açıklanan nedenle temyiz aşamasında karşı taraf durumunda olanın ilk davasından feragati hukuki bir sonuç doğurmayacağından işin esasına geçildi.

SONUÇ :

Temyiz edilen Adana 1. Vergi Mahkemesinin 16.11.1993 gün ve 1993/1184 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisinin bulunmadığı anlaşıldığından temyiz isteminin reddine, karar verildi.


DANIŞTAY 4. DAİRE
Tarihi : 15.03.2004
Esas : 2004/35
Karar : 2004/465

KARAR METNİ

DAVACININ, 4811 SAYILI KANUNUN HANGİ MADDESİNDEN YARARLANMAK İÇİN BAŞVURUDA BULUNDUĞUNUN ARAŞTIRILARAK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ HK.

Temyiz Eden : ... Metal Matbaa ve Tekstil Sanayi Ticaret Limited Şirketi

Karşı Taraf : Şişli Vergi Dairesi Müdürlüğü/İSTANBUL

İstemin Özeti : Davacı şirket adına, 2000 yılı için re'sen salınan kurumlar vergisi, gelir stopaj vergisi, geçici vergi ile hesaplanan fon payı ve kesilen vergi ziyaı, özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davada, İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 31.10.2003 günlü ve E:2003/992, K:2003/2699 sayılı kararıyla; davacının 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu'nun 3 üncü maddesinden yararlanmak için başvuruda bulunmuş olması gerekçesiyle dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davacı, 4811 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinden yararlanmak için başvuruda bulunmadıklarını, Yasanın 2 nci maddesindeki kesinleşmiş borçlar için başvurularının bulunduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Davacı şirketin 4811 sayılı Kanundan yararlanmak için başvuruda bulunduğu nedeniyle temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Erkan Kunduracı'nın Düşüncesi : Davacı, şirketin 1999 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu düzenlenen inceleme raporuna göre yapılan cezalı tarhiyata karşı açılan davada, davacının Vergi Barışı Kanununun kesinleşmiş vergi borçlarıyla ilgili 3 üncü maddesinden yararlanmak için başvuruda bulunduğu gerekçesiyle verilen Esas Hakkında Karar Verilmesine yer olmadığına dair kararın bozulması istenilmektedir.
4811 sayılı Vergi Barışı Kanununun 2 nci maddesi kesinleşmiş olan kamu alacakları konusunu, 3 üncü maddesi ise kesinleşmemiş ya da dava aşamasında bulunan kamu alacaklarını düzenlemiş olup, dosyanın incelenmesinden davacı kurumun 4811 sayılı Kanunun 1 sıra numaralı Genel Tebliği uyarınca idarece matbu olarak düzenlenen Kanunun 2 nci maddesi kapsamındaki kamu alacaklarına ait başvuru dilekçesinin 17.4.2003 tarihinde verildiği ve dilekçede borçların Kanunun 2 nci maddesinden yararlanılarak ödenmek istendiği, ancak dilekçede her hangi bir miktar, vergi türü ya da mahkeme esas numarasına ait bilgi bulunmadığından, davacının bu dava dosyasıyla ilgili tarhiyata ilişkin olarak 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu'ndan yararlanarak davadan vazgeçtiğinden söz edilemeyeceği için uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerektiğinden temyiz isteminin kabulüyle kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu'nun Düşüncesi. Dosyanın incelenmesinden, davacının 27.2.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu hükümlerine göre ödenmemiş vergi borçlarını anılan yasanın 2. maddesinde yararlanarak öngörülen süre ve şekilde taksitle ödemek istediğini, bu borçları ile ilgili olarak dava açmayacağını ve açmış olduğu davalardan vazgeçtiğini Şişli vergi dairesi müdürlüğüne 17.4.2003 tarihli dilekçe ile bildirdiği, vergi tarhiyatı ile ilgili olarak kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan davada Vergi Mahkemesince, davacının 4811 sayılı yasanın 3/1. maddesinden yararlanarak davasından vazgeçtiğini bildirdiğinden işin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı yolunda hüküm kurulduğu, yapılan temyiz başvurusu sonucunda, yükümlü şirketin 4811 sayılı Kanunun 3. maddesi kapsamında yararlanma talebinin bulunmadığı, taleplerinin aynı kanunun 2. maddesine ilişkin bulunduğunu öne sürerek kararın bozulmasını istediği anlaşılmaktadır.

4811 sayılı Kanunun 1. maddesindeki düzenlemeye rağmen her maddede dönemsel yönden ve kapsam ile ilgili düzenlemeler yer almıştır. Anılan Kanunun 2. maddesi, doğum tarihi ne olursa olsun kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kesinleşmiş ödenmemiş tüm vergi borçlarının koşullara uyulması halinde taksite bağlanacağını öngörmüştür. Aynı Kanunun 3. maddesinde ise, Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle dava açılmış ya da dava açma süresi geçmemiş olan ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış tarhiyatlarda, dava açılmaması veya açılmış davalardan vazgeçilmesi şartıyla vergi borçlarının belli şartlarda taksite bağlanacağı, kimi alacakların ise tahsilinden vazgeçileceği belirtilmiştir. Bu düzenleme ile vergi alacaklarının taksitle ödenmesine imkan sağlandığı ve öngörülen ödeme koşullarına uyulması ve açılmış bulunan davalardan vazgeçilmesi şartıyla vergilere uygulanan gecikme zamlarının tahsil edilmemesinin kurala bağlandığı açıktır. Bu itibarla, bu Yasa hükmünden yararlanmanın ön koşulunun açılmış davadan vazgeçilmesi olduğu konusunda duraksamaya yer olmadığından, davacının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 93. maddesinde öngörülen biçimde neticei talebinden vazgeçtiğine ilişkin feragat beyanını dilekçe ile Mahkemeye bildirip bildirmediğinin saptanması gerekmektedir. Nitekim öğretide de feragatın, davacının mahkemeye hitaben yapacağı tek taraflı bir irade beyanı ile olacağı, feragatın iki taraf mahkeme huzurunda hazır ise sözlü olarak yapılabileceği, bu durumda davacının feragat beyanının tutanağa geçirileceği ve kendisine imza ettirileceği, feragatın iki tarafın mahkemede hazır olmadıkları bir zamanda yapılması halinde iki nüsha dilekçe ile yapılacağı, bu dilekçenin bir nüshasının diğer tarafa tebliğ olunacağı, ancak feragat mahkemeye karşı yapılması gereken tek taraflı bir irade beyanı olduğundan, feragat dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile feragatın tamamlanmış sayılacağı, feragat dilekçesinin karşı tarafa tebliğinin feragatın geçerliliği için şart olmadığı, keza hükümden önce (ilk mahkemede) davadan feragat edilebileceği gibi, hüküm verildikten sonra kesinleşinceye kadar da (temyiz veya karar düzeltme safhasında) davadan feragat edilmesinin mümkün olduğu görüşü savunulmaktadır. (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sh.479-480)

Yükümlü şirketin 4811 sayılı Kanunun 2.maddesi kapsamındaki ödenmemiş vergi borçlarından vazgeçtiğini, bu borçları ile ilgili dava açmayacağını vergi dairesine yazılı olarak bildirdiği, ancak aynı kanunun 3.maddesi kapsamı içerisinde bulunan, kanunun yürürlüğünden önce açtığı davadan feragat ettiğine dair iradesini açıkça ortaya koyacak ve dolayısıyla dosya esas numarasını da içerecek bir dilekçeyi Vergi Mahkemesine veya Danıştay'a sunmadığı, davadan feragat ettiğine dair usulüne uygun dilekçe vermediği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, Vergi Mahkemesince dava esasının incelenmesi gerekirken karar verilmesine yer olmadığı yolunda hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle yükümlü şirket temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.


TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

Davacı kurum adına re'sen 2000 yılı için salınan kurumlar vergisi, gelir (stopaj) vergisi, geçici vergi ile hesaplanan fon payı ve kesilen vergi ziyaı cezası, özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davada, davacı kurumun 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunundan yararlanmak isteğiyle başvuruda bulunduğu gerekçesiyle verilen esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair mahkeme kararının bozulması istenilmektedir.

Mahkemece davacının 4811 sayılı Kanunun kesinleşmemiş veya dava aşamasındaki borçlarıyla ilgili başvurusu olduğundan söz edilerek, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de, dosyadaki davacının söz konusu başvurusuna ait dilekçenin fotokopisinin incelenmesinden, başvurunun Kanunun 2 nci maddesindeki kesinleşmiş borçlara ilişkin olduğunun görüldüğü, dilekçede her hangi bir davaya ait esas numarasının belirtilmediği ve davacının ihtilaflı tarhiyata ilişkin olarak başvurusu bulunmadığı iddiasında bulunduğu anlaşıldığından mahkemece davacının 4811 sayılı Kanunun hangi maddesi kapsamındaki borçları için başvuruda bulunduğu, iddia edildiği gibi kesinleşmiş borcun bulunup bulunmadığı hususunun araştırılarak sonucuna göre karar vermesi gerektiğinden, belirtilen gerekçeyle verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüyle, İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 31.10.2003 günlü ve E:2003/992, K:2003/2699 sayılı kararının yeniden bir karar verilmek üzere bozulmasına 15.3.2004 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

A Z L I K O Y U

Dosyada mevcut 17.4.2003 günlü dilekçede 4811 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tüm borçların Kanunun 2 nci maddesinden yararlanılarak ödeneceği belirtilmiş olup, uyuşmazlığın yılı, dosya numarası gibi hiç bir bilgi taşımayan bu dilekçe, Kanunun 3 üncü maddesi kapsamında olan bu uyuşmazlıktan vazgeçildiğini ortaya koyan bir irade beyanını içermemektedir.Bu nedenle davanın esasının incelenmesi gerekirken dilekçenin mahiyetinin araştırılması için verilen bozma kararına karşıyım.



T.C.
danıştay
Altıncı Daire
Esas No : 1994/484
Karar No : 1994/1873
Tarih :09.05.1994 • İDARİ İŞLEMİN HUKUKA AYKIRILIĞININ MAHKEME KARARIYLA SAPTANMASI ( Davacının Sonradan Feragat Edememesi )
• HUKUKA AYKIRI İDARİ İŞLEMİN İPTALİ KARARI ( Karar Düzeltme Aşamasında Davacının Feragatinin Geçersiz Olması )
• FERAGAT EDİLEMEMESİ ( Hukuka Aykırı İdari İşlemin İptali Kararından Sonra Karar Düzeltme Aşamasında )
• KAMU YARARI ÖLÇÜTÜNÜN MUTLAKLIĞI ( Dava Konusu İdari İşlemden Hukuka Aykırılığının Tespitinden Sonra Feragat Edilememesi )
ÖZET :
İdari işlemin hukuka aykırılığının saptanması durumunda kamu yararı ölçütü mutlak kabul edilerek, yerel mahkemece verilen karardan sonra karar düzeltme aşamasında davacının feragatı mümkün değildir. Davacı ancak bireysel çıkarlarından feragat edebilir.
İstemin Özeti:
Danıştay Altıncı Dairesince verilen 10.6.1993 günlü,K:1993/2256, sayılı kararın; 2577 sayılı Yasanın 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istemidir.
Savunmanın Özeti:
Feragat istemlerinin kabulü gerektiği savunulmaktadır.
Savcı H.Ü.`nün Düşüncesi: İdari işlemin hukuka aykırılığının idari yargı yerince saptanmasından sonra davacıların davalarından feragat istemlerinde kamu yararı görülmediğinden bu istemlerinin ve karar düzeltilmesi dilekçelerinde öne sürülen hususların 2577 sayılı Yasanın 54. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymaması nedeniyle de karar düzeltme istemlerinin reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Türk Milleti Adına Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakimim.A.`nın açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: Davacıların 26.11.1993 günlü dilekçeyle davadan feragat ettikleri anlaşılmakta ise de;
İdari Yargıda iptal davası, kural olarak ilgililerin haklarını ve çıkarlarını korumanın yanında, yürütme ve idarenin hukuka uygun davranmasını gerçekleştirmeye yöneliktir.
Bu özelliği ile iptal davaları objektif ve soyut nitelikte bir dava türü olduğu teoride genel olarak ifade edilmekle birlikte istisnai olarak iptal davalarının subjektif ve somut nitelikte örneklerinin de olduğu uygulamada gözlenmektedir.
Sadece davacının kişisel çıkarını ihlal eden somut, subjektif nitelikteki işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda hüküm verildikten sonra karar kesinleşmeden davanın herhangi bir aşamasında davacının davasından feragat etmesinin kabul edilmesi gerekir. Zira uyuşmazlık konusu olayda kamu menfaati değil bireysel menfaat söz konusudur.
Bireysel yararın söz konusu olduğu ahvalde ihlal edilen kamunun hukuku olmayıp bireyin hukukudur. Kendi hukuku üzerine mutlak tasarruf yetkisine sahip olan bireyin davasından feragatinde de herhangi bir kısıtlama düşünülemez.
Feragate ilişkin uyuşmazlık konusu olaylarda, kamu yararı ve bireysel yarar ölçütünün belirlenmesinden sonra feragat hakkında karar vermek yerinde olacaktır. Olayda davacının davayla ilişkisini iyi irdelemek gerekir. Örneklemek gerekir ise: Davacılar veya kurum ve kuruluşlar tarafından belde veya semt sakini sıfatıyla açılmış objektif nitelikteki bir iptal davasında kamu yararı ölçütü mutlak olduğundan yerel mahkemece verilen karardan sonra davacının davasından feragat etmesi düşünülemez.
Danıştay 6 ncı Dairesinin inceleme konularına göre feragat konusunun değerlendirilmesi zorunludur. Uyuşmazlık konularının içerik ve nitelendirilmelerine uygun olarak her davada davadan feragatin yukarıda belirlenen ölçütler esas alınmak suretiyle, karara bağlanmasında hak ve hukuka uyarlık bulunduğu açıktır.
Nitekim uyuşmazlık konusu olayda; davacıların 1/5000 ölçekli metropoliten nazım imar planında ağaçlandırılacak alanda kalan taşınmazlarının ... Gıda Toptancıları İmalat Sanayi ve Depolama alanına ayrılmasına dair 1/5000 ile1/1000 ölçekli imar planlarının iptali istemiyle dava açtıkları, mahkemenin keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verdiği, Dairemizce bu kararın ek gerekçe ile onandığı, ancak kararın düzeltilmesi aşamasında davacıların davadan feragat ettiği anlaşılmakta ise de; yukarıdaki açıklamaların ışığında kamu yararının üstün olduğu bu davada; feragat istemi kabul edilmeyerek uyuşmazlığın esasına geçildi.
Danıştay Dava Daireleri ile İdari veya Vergi Dava Daireleri Genel Kurullarının temyiz üzerine verilen kararları hakkında ancak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54. maddesinde yazılı nedenlerle kararın düzeltilmesi istenebilir. Kararın düzeltilmesi dilekçesinde öne sürülen hususlar ise adı geçen yasa maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymamaktadır.
Bu nedenle kararın düzeltilmesi isteminin REDDİNE, 9.5.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.