Mesajı Okuyun
Old 17-04-2019, 09:40   #23
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 7568
Karar: 2018 / 1003
Karar Tarihi: 19.02.2018



Taraflar arasında görülen davada;

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, 95, 490 ve 492 parsel sayılı taşınmazların davalılar ile ortak mirasbırakanları ...’e ait olmasına rağmen kadastro tespiti esnasında tamamının davalıların mirasbırakanı ... adına tescil edildiğini, bu işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, zamanaşımı itirazında bulunmuşlar, davacıların iddialarının doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında Kadastro Kanunun 12.maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin dolmuş olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar ve davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Hemen belirtilmelidir ki, mirasbırakanın terekesi ölüm ile intikal edeceğinden ve terekenin açılmasıyla mirasçılar tereke üzerinde hak sahibi olacaklarından, bu tür isteklerde dava hakkı mirasbırakanın ölümüyle ortaya çıkar. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi hükmünde öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanmasında da mirasbırakının ölüm tarihi büyük önem taşır. Değinilen yasal düzenlemede, kadastro tespit tutanağında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemeyeceği ve dava açılamayacağı hükme bağlanmıştır. Başka bir ifadeyle, dayanılan hakkın kadastro tespit tutanağının tanzim tarihinden önce doğması halinde anılan sürenin uygulama imkanına kavuşacağı açıktır. Ancak, tutanağın tanziminden sonra doğan haklara ilişkin açılan davalarda hak düşürücü sürenin uygulama yeri yoktur.

Ne var ki, çekişme konusu 490 ve 492 sayılı parsellerin senetsizden zilyetliğe dayalı olarak, 95 nolu parselin tapu kaydı esas alınarak davalıların murisi adına kadastroca tespit ve tescil edildiği, taşınmazlarla ve tespite esas alınan tapu kaydı ile murisin bir ilgisinin olmadığı açıktır.

Bu nedenle davanın reddedilmiş olması doğrudur.Davacıların temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Bilindiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan tapu iptali tescil davalarında dava değeri, taşınmazın tüm değeri üzerinden, davayı açan mirasçı veya mirasçıların payına isabet eden değerdir.

Somut olayda, çekişme konusu 95,490 ve 492 parsel sayılı taşınmazların 08.10.2014 tarihli bilirkişi raporunda dava tarihi itibariyle toplam değerinin 453.898,06 TL olduğu, davacıların miras payına isabet eden dava değerinin 264.773,91 TL olarak belirlendiği açıktır. Hal böyle olunca davalılar yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.

Ancak, anılan bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün 5. bendinin hükümden çıkarılarak yerine 5.bent olarak “Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 21.836,38-TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine” ibaresinin yazılmasına, davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı H.M.K.'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nın 436/2. (6100 sayılı HMK'nun 370/2. md.) maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.