Mesajı Okuyun
Old 04-09-2006, 18:58   #1
Av.AygülKat

 
Varsayılan adliye yolları taştan, kim çıkardı beni baştan/öykü

Hukuk mezunuyum. Ruhsatımı da aldım, ben artık bir avukatım!! Şimdi sıra iş bulmakta. İlanlar...birçoğuna CV gönderiyorum, geri dönen çok az. Neyse ki çok da bahtsız değilim, biri arıyor. Görüşmek için randevu veriyor. Gidiyorum. 750+sigorta diyorum. 750 çok diyor, ben 600 vermeyi düşünüyordum. Tamam, kabul diyorum, 3 aydır işsizim. ...sigortayı da ancak 2 ay sonra yapabilirim, diyor. Neden? Paran mı yok, yoksa ben patlican mıyım, bana hiç birşey olmaz mı? Daha öncesinde yurtdışına çıkışlarından bahsetmişti, oraya gitmiş, buraya gitmiş falan feşmekan. Ordan kıssan da bana sigorta yapsan...!? Hem boş yere hac-umre diyorsun. Ben seni cennete göndermek niyetinde değilim. Hani kul hakkı en hassas haktı. Hacca umreye git, ama yanında çalıştıracağın kişiye, üstelik meslektaşına gelince sigortanı 2 ay sonra yapacam de. Bağırıp çağırıp çıkıyorum.

Bir 3 ay daha bekliyorum. Yine arıyor biri. Randevu veriyor, gidiyorum. Ne derse kafa sallıyorum. “ Evet, öyle!” “Hı hı, çok doğru söylüyorsunuz!” “Aa harika bir tespit!” “Para önemli değil, ben mesleğimi seviyorum. Para dediğiniz nedir ki, elimin kiri, (pardon ya, bu söz başka birşey için söylenmişti galiba.) hem sizin daha çok ihtiyacınız vardır. Sigorta olmasa da olur, ne olacak canım, ben turp gibiyim zati, hem allah korur nasılsa…

İşe alınıyorum.

Hemen başlıyorum, dört elle sarılıyorum yapılacaklara. Haftalarca başımı kaşımaya vakit bulamacak tempoda çalışıyorum. Günlerden bir gün…

“Şu dosyaya para gelmiş git, çek” diyor. İcra dairesinin yolunu tutuyorum.

İcra dairesine giriyorum.
müdürüm nasılsınız? Yarım ağızla ve başını kaldırmadan “iyim” diyor. Dosya numarasını görevliye söyleyip çıkarmasını rica ediyorum, “işim var” deyip şavuşturmaya çalışıyor başından. “Tek dosya ya, valla bak duruşmam var yetişmem gereken…” “beni ilgilendirmez, işim var , bekle...” diyor. Verilecek cevabı beklemeden yürüyüp gidiyor. (verilecek cevap mı, hah hah hah, verilecek cevap yok ki) Tekrar müdürün masasına doğru yöneliyorum, “müdürüm nasılsınız?” O sırada başka bir meslektaşa para ödemesi yapılmaktadır. Yine başını kaldırmadan ama bu defa kaş altından ters ters bakıyor, birşey söylemeden önündeki işe devam ediyor. Ayakta bekliyorum. Önündeki iş yapılıyor. Meslektaşım, kendisine verilen paradan bir 20 lik ayırıp tekrar müdüre veriyor. “çay parası…” üç maymunu oynuyorum, müdürün arkasındaki dosyalara bakıyormuş gözüküyorum. Herkes bilmektedir ne döndüğünü, açık saçıktır herşey, şeffaftır çay paraları(!) ve hatta zoraki alınan, zoraki talep edilen bir hediyedir ama olsun yine de insan gözlerini dört açıp da bakmak istemiyor, utanıyor. Meslektaşımın gittiği yere oturuyorum. “Sana otur diyen oldu mu” bakışı fırlatıyor yüzüme…
“Müdürüm, dosyaya para gelmiş. Para çekeceğim, yalnız görevli arkadaş beklememi söyledi. Siz…” sözümü tamamlamam ne mümkün…!? “ Bekle o zaman…” diyor.

Görevli sonunda insafa geliyor, dosyayı çıkarıyor. Yan masadaki memure hanım, “güzelim, parayı çektikten sonra dosyayı bana getir, işleyeceğim” diyor. “Pardon memure hanım, isminiz nedir” tuhaf tuhaf bakıyor, “ne yapacaksın ismimi…” “şey, ben insanlara isimleriyle hitap etmeyi seviyorum da, ondan şey ettim”, “Dağdagül…” “bakın Dağdagül hanım, ben ‘G Ü Z E L İ M’, değilim; ben avukatım…” , “ben onu insanlara olan samimiyetimden söylüyorum güzelim!” yaa ne demezsin…, ismini iki saniye önce öğrendiğim bir insanın samimiyetinden mevlam tüm kullarını korusun

Dosyayı alıp müdüre veriyorum. Gerekli düşürmeleri yaptıktan sonra parayı veriyor. Paraları alınca, müdüre bir 20lik bırakıyorum, malum, “çay parası…” Usta el becerileriyle paranın nasıl alındığını, kasaya nasıl konulduğunu hayranlıkla izliyorum. Elimdeki para makbuzunu ve parayı sallayarak bağırmaya başlıyorum dairenin orta yerinde; “ ben vermediğim halde parayı kesti. Biri lütfen şu parayı saysın, makbuzda 850 ödendi diyor, oysa burdaki para 830, bakın…” Parayı ve makbuzu hemen yakınımdaki ilk meslektaşımın kucağına bırakıyorum. Gayri ihtiyari alıyor. Birkaç kişi meslektaşımın yanına geliyor. Paranın eksik olduğu anlaşılıyor. Müdür, “sen, ne yapmaya çalışıyorsun. Sen kendini ne sanıyorsun...” Nakaratından laflar ediyor.

Oluyoruz adliyelik… Hakaret etmedim ki, tanıklarım var! Adalet benden yana, haklıyım, kazanacağım! Işte budur!, işte bu kadar!

Birkaç duruşmadan sonra artık karar duruşmasındayız. Mübaşir isimleri okuyor. İçeri giriyoruz. Sanık kürsüsündeyim. “ayağa kalk” diyor hakim. “Son sözün nedir…”, “adalet mülkün temelidir hakim bey” “tamam” diyor, salonu boşaltın. Mübaşir önüne koyun katar gibi salondan çıkarıyor bizi. En sondayım, tam eşiğe geldiğim de kafamı içeri doğru uzatıp kürsüye bakıyorum, savcı hala oturuyor, gersin geri salona dönüp “ama hakim bey, savcı hala oturuyor, o da çıksın…saç ayağı…”, “sana ne bundan…,hangi sacın ayağıymış bu. Kırarım öyle sac ayağını, sac ayaksız kalır. çıık dışarı!” diye gümlüyor. kuyruğunu bacakları arasına kısmış o malum hayvan gibi dışarı çıkıyorum. Bir 5 dakika bekliyoruz. Tekrar içeri çağrılıyoruz. müdür haklı bulunuyor.

Para falan kesmemiştir. Kişi parayı kendisi vermiştir. Ve bu rüşvet sayılmamaktadır, bu hediyedir(!) ve kişi müdüre hakaret etmiştir.

Suçlu bulunuyorum.

Hala yılmıyorum, barom var benim, benim koskoca barom var. benim dağ gibi barom var. Gör bak nasıl arka çıkacak bana, nasıl savunacak ve de kurtaracak beni. Baroma durumu bildiren dilekçe yazıyorum, baromdan bana yanıt geliyor sanıyorum. Gelen yanıt değil, başka birşey… Hakkımda disiplin cezası verilmiş. Duruşmadaki savunmalarımla yetinilmiş. Parayı müdüre ben vermişim. Meslek itibarını zedelemişim. Herkes veriyor sevgili baro, herkes veriyor. Ben, biri buna dur desin istedim, açığa çıksın istedim. Aptallık bende, ben de ya, neyse…
Canım feda olsun baro sana. Canım feda olsun, vatana millete, silistreye, sakaryaya… Lafı mı olur. Ama sen, sen yine de arkamda durmalıydın baro. Yazık ettin bana!

Yazık bana!

Cüppemi giyip The bilmem ne otelinin tepesine çıkıyorum. Kendimi aşağı bırakıyorum…

Sert bir zemine çarpınca uyanıyorum. Yataktan düşmüşüm. Ancak yatağın dibine kadar uçabilmişim. Saate bakıyorum. Eyvahh geç kaldım!! duruşma var(1), sonra dosyadan para çekeceğim(2) Fırlıyorum.

1- Duruşmaya giriyorum, duruşma sırasında “sen”li konuşuyor hakim. “sayın hakimim, hakimliğinizin tarafıma “sen” diye hitap etmemesini sayın mahkemenizden önemle talep ediyorum.” Demek geliyor içimden. Ama nerdeeeee!?

2- - İcra dairesine giriyorum, selam veriyorum. Selamıma tozlu dosyalar, masalar, sandalyeler, sıralar, pencere tervazları, dolu kül tablaları, boşalmış çay bardakları muhatap oluyor. Müdürüm nasılsınız? Şu dosyadan para çekilecek de… Makbuzu yazıp parayı veriyor. Makbuzda 850 YTL. Elimdeki para 830 YTL. Benim içinden seçip vermeme bile gerek kalmamış artık. Kendisi kesivermiş. Yaşa müdürüm, İyi günler müdürüm, hürmetler müdürüm. Adalet mülkün temelidir, müdürüm. Varlığım türk varlığına armağan olsun müdürüm.