Mesajı Okuyun
Old 28-01-2022, 15:09   #3
Av.YALCINHUKUK

 
Varsayılan

Vekalet sözleşmesi karşılıklı güvene dayanır. Kendisine vekaleten işlem yapma yetkisi verilen vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etmek zorundadır. Vekalet veren kişiye zarar verecek işlem ve davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekil, sözleşmede belirtilen esaslar çerçevesinde borçlarını sadakat ve özenle yerine getirme, vekil edenin iradesine, yararına hareket etmek, vekil edeni zararlandırıcı, iradesine aykırı eylem ve işlemlerden kaçınmakla yükümlüdür. Vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması ise, temsilcinin, temsil yetkisi bulunduğu hallerde vekalet yetkisini vekilin irade beyanına ve çıkarına aykırı olarak tanımlanmıştır. Burada vekil, vekalet yetkisini kasten vekalet verenin zararına, kendi veya fikir ve çıkar birliği içinde bulunduğu kişi yararına kullandığı takdirde vekalet yetkisi kötüye kullanılmış olur ve yapılan işlem vekalet vereni bağlamaz. Ayrıca üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmayacağı kabul edilmektedir.

" vekilin bir taşınmaz malı dilediğine dilediği bedelle satışa yetkili kılınması dürüstlük kurallarını ve günü ekonomik koşullarının gö zardı olmasına imkan vermez" (Y. 1. HD. 18.3.1986 T.501 E. 3996 K.- )


"üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. Maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından resen göz önünde tutulması zorunludur. Aksi düşünce kötüniyete teşvik etmek en azından ona göz yummak olur " (Y. 1. HD. 23.01.2013 T. 2012/12753- 637 E/K)

"Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etmek, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği konusunda açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kişiye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkı vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcunu düzenleyen hüküm uyarınca sorumlu olur" (Y. 1. HD. 11.4.2013 T. 1438/5356 E/K.)

"Hemen belirtmek gerekir ki, vekil edilenin vekalet görevini, kendisini vekil edenin yararına kullanması asıldır. Vekilin bir taşınmaz malı dilediğine dilediği bedelle satışa yetkili kılınması dürüstlük kurallarını ve günü ekonomik koşullarının gö zardı olmasına imkan vermez. Hele vekil ile temellük edenin, el ve düşünce birliği içinde hareketle, vekileden aleyhine ve zararına bir temliki tasarrufu gerçekleştirdiklerinni anlaşılması durumunda, vekilin vekil eden adına yaptığı bu tasarrufi işlemin M.K.nun 2. Maddesinde deyimini bulan hakkın kötüye kullanılması söz konusu olacağından vekil edeni bağlamayacağı kuşkusuzdur. Nitekim HGK.nun 18.9.1989 gün 308-418 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir. Somut olayda da, dava konusu taşınmaz, vekil tarafından diğer davalı annesine 750,000 liraya satılmasına karşın gerçek değeri 7 milyon liranın üzerinde olduğu anlaşılmıştır" (Y. HGK. 17.6.1992/1-27E. 1992/391K.)

"Vekil tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı İsmet'in de yakın akraba olması sebebi ile durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, bu nedenle iyiniyetli sayılamaycağı anlaşılmakla davacının tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yasal olmayan gerekçeler ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir" (Y. 1. HD. 11.4.2013 T. 1438/5356 E/K.)


"Dava, vekâletnamenin hile ile alındığı ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Davacı, davalıdan borç para istediğini, davalının noterden borç senedi düzenlenmesi koşuluyla borç para verebileceğini bildirmesi üzerine notere gittiklerini, davalının hileli işlem yapmak suretiyle borç senedi yerine satış yetkisi içerir biçimde vekâletname düzenlettirdiğini, bu şekilde dava dışı b. e. adına düzenlenen vekâletname kullanılarak 228 parsel sayılı taşınmazının davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir. Davalı, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, öte yandan temlikin hileli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, hile hukuksal nedenine dayalı olan davanın, hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Ne var ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden, davada hile hukuksal nedenine değil, vekâletnamenin hile ile alındığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir. Hâl böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir." (YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ Esas No: 2014/8229 Karar No: 2015/7977)