Mesajı Okuyun
Old 27-12-2008, 14:02   #5
ege

 
Varsayılan

Sevgisiz olmadık bana kalırsa..

belki "hoşgörüsüz" olduk.

hırçınlaştık ve bu giderek yaşam şeklimiz oldu.

büyük kalabalıklardaki yalnızlaşmanın sonucu bu bana göre.

Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için daha vahim bir halde. Bir gününüzü düşünün;
belli bir saatte kalkmak ve hızla hareket etmek zorundayız. o kadar hızlı ki, o gün yetişmesi gereken herşeyi bir gün önceden düşünmüş olduğumuz gibi, ertesi günün ve sonraki günün herşeyini de o hızlı hareket sırasında düşünmek planlamak ve uygulamak zorundayız.

iş saati içinde işyeri dışında bir çay içmeye bir yere oturup etrafa bakınmayı "kendimiz için" yaptığımız bir eylem kabul ediyoruz.
kocaman apartmanlarda oturuyoruz, karşı komşumuz ne yapar, ne düşünür, nasıl yaşar çoğunlukla bilmeyiz. Niz de bilgilendirmek istemeyiz pek. Karşı komşumuzu bilemyince 5 kat yukarda ya da üç kat aşağıda oturanları da hiç tanımayız.
Bugünü dünden düşünmüş olduğumuz için, yarında yaşarız hep. hangi ödeme yapılacak, hangi iş yetişecek, kim gelecek, nereye gidilecek.

çoğu zaman düşünürüm. yaşam bu mudur acaba diye

kendimizin istediği zamanlarda değil de, sorumlulukların ve paranın istediği zamanlarda kalkıp bir deniz kıyısında yürümenin, ufka ve gökyüzüne bakmanın, ağaçları görebilmenin kuşları duyabilmenin adına "tatil" demişiz.

sonrada yalnızlığımızı ve kendimizi duyurmanın yollarını aramışız hep. Komşumuz bu akşam ne için ağlar bilemiyoruz belki ama, hiç tanımadığımız insanların hangi dertleri var bilmeye çalışmısız.Bizim gibi mi düşünürler, bizim derdimiz de onlar da var mı, yada konusuz da olsa hoş sohbet yapıp iki satır gülümsemeyi, bir ekrana bakarak kahkalar atabilmeyi bulmaya çalışmışız.

ÇÜnkü ne başka türlü zaman, ne de başka çare var.
Yaşadığımız apartman belki bir köy nufusu kadar ama, köyde yaşasak, yan komşu amcamız, öbür taraf halamız, az ilersi de ana babamız evidir. Yaşadığımız apartman ise, habire sirkulasyona uğrayan, birlerinin sürekli taşındığı
yarden kazanılıp, biraraya toplanmış evlerden olumakta.
hangisine çat kapı gidip " anne- hala kuzen bu akşam ne yemeğin var" denir ki?

yani sevgisiz değiliz ve olmadık. çünkü varoluşumuzun temelinde sevmek, sevilmek ve paylaşmak var. sorun bunu yapamamakta, yapamadıkça yalnızlaşma ve hırçınlaşmakda.

ütopya hayaller kurup, belki bizim de saat 17 olunca bakkalların bile kapanıp işi hakikaten "tatil" edilmesi gerçekleşip, 09-17 arasında keyifle çalıştığımız işten ertesi günü huzurla düşünmeye yetecek kadar da para kazanırsak, bir yere yetişme derdinden kurtulup hızımız azaltıp akşam kahvesi içmeye komşulara gitmeye, ya da yeni yemekler deneyip onlara götürmeye başlarız.

ama hiç sanmıyorum, insanoğlu bu hıza o kadar çabuk alışıyor ki, eminim huzurunun farkına varmayıp, ikinci araba, 3. ev, çocuğuma daha iyi bir okul, tatil zamanı maldiv adası, vs. diyecektir