Mesajı Okuyun
Old 20-04-2008, 12:33   #10
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

7.ÖRNEK (D)

NOT. BİR KAÇ ÖRNEK DAHA VAR, MERAKLISI OKUSUN.

http://kultur.sabah.com.tr/kit117-11...0416-1100.html

Muhammed Munis / Uzak Hayat

16 Nisan 2008


1- Yazarlığı, kişinin gerçekte ne düşündüğünü öğrenme çabası olarak görüyorum. Kendimle nihayet tanıştığım için mutluyum bu anlamda. Ne var ki, ürkütücü bir deneyim bu. Bedeni değil, ruhu gösteren bir aynaya bakmak gibi. Bir bakıma da rahatlatıyor insanı. Doğduğumdan beri ilk kez konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Abarttığımı sanmıyorum; bana kalırsa yazı dışında her şey hayaldir bu dünyada. Bu gerçeği anlamak değiştirdi beni. Yazdıklarımın yayımlanması ise başkalarını değiştirdi sanırım. Başkalarının bana bakışını. Marquez, arkadaşları onu daha çok sevsin diye yazdığını söylemişti. Ben bu niyetle başlamamıştım yazmaya ama bunun böyle olduğunu görmek güzel.

2- Edebiyatla şiir aracılığıyla tanıştım ilkin. Bir dönem öyküyü denedim. Şimdiyse romana sığınmış durumdayım. Bu kısa süreli serüven beni yazar yapmaya yetiyorsa yazarım. İlk romanını yayımlatmış biri olarak 'edebiyatçı' ve 'romancı' oldukça iddialı tanımlar olur benim için. Ayrıca sonunda -cı, -ci eki olmayan tek seçenek o olduğu için yazarlık daha cazip duruyor ilk bakışta. Yazmayı bir meslek olarak düşünemiyorum çünkü. "Yazmasaydım çıldırırdım," diyemem ama komik duruma düşerdim herhalde. Başka türlü katlanılır olamazdım. Dışarıdan bakıp bu dünyada neden yaşadığımı merak edenler bile çıkabilirdi.

3- Bir cümle ve üç alıntı: Hayatın anlamı üzerine düşünen, insanın o korkunç ruhsal yalnızlığıyla hesaplaşan, aşk, ölüm, delilik temaları etrafında dönen, karanlık, tuhaf bir roman Uzak Hayat. "Mutluluk bir çocuk hastalığıdır. Evet. İnsanların yalnızca çocukken mutlu olmaları bundandır. Ah, dostum, o 'çocukluk' denen düşler dünyası şükür ki, çabuk son bulur... Büyümesek, biz insanlar ölmeyi beceremezdik yoksa." "Ona delikanlı sen bana sırtım kadar yabancısın demek istedim, tüm evren bir incir çekirdeğine dolsa da elimiz birbirine hiç değmedi." "Su gibiyiz; başkalarını temizliyor, kendimiz kirleniyoruz."

4- Her roman bir yerde politiktir demeyeceğim. Ama bugünkü dünyada -ki tarihin bütün o çirkefliklerinin üzerine kurulmuştur- ne denli estetik de olsa tümüyle apolitik bir eser yazmaya kimsenin hakkı yok diye düşünüyorum. Bu genç bir yazar için de geçerli kuşkusuz. Romanın bir dil işçiliğini gerektirdiği gerçeğini yadsımıyorum. Ama bu bir tür dil fetişizmine dönüşmemeli. Sanat yapmak adına insanlığımızdan sıyrılmamız gerektiği beklentisi herhalde modern dünyanın tarihi örtme çabalarından biri. Çok sevdiğim bir şair, "Aşk örgütlenmektir" demişti bir şiirinde. Ve onun şiiri (poetikası) estetizmin en alasını örnekliyor. Aşk gibi son derece kişisel bir duyguyu bile politikleştirmek edebiyatçının aşırıya kaçan duyarlılığını yansıtıyor elbette. Roman (insandan) taraf olmaktır. En yalın tanımıyla 'bir şey söyleme sanatı'ndan başka şey değildir roman. Gerçeği en güzel biçimde anlatma çabası...

5- Yarım kalan bir roman çalışması var şu anda masamda. Bir süredir ara verdim. Yazma isteğimin yeniden içime doğmasını bekliyorum. Daha 'genç' bir roman olacak galiba. Becerebilirsem.

Everest Yayınları, 364 sayfa
Piyar'ın o çiçekli yüzüne biraz daha bakabilmek için güneş günlerdir aynı yerde duruyordu. "Dünya durdu," dedi biri bunun üzerine, "bin yıllardır Piyar'ın aşkından başı dönen dünya işte tam burada, Piyar'da durdu." Sanki hayat bütün ruhunu bu küçük şehre bağışlamıştı. On gündür cıvıl cıvıl sesiyle havanın değdiği her yerde gezinen bahar, Piyar'ın asık suratına alımlı bir gülücük kondurmuştu. İnsanlar karanlık geçmişlerini ve derinliklerindeki uzak kışlardan kalan buzları bu ıtırlı güzellikte yıkıyor, pörsümüş ruhlarını ve kötürüm bir ihtiyar gibi pis kokan yaşlı şehirlerini gençleştiren bu büyünün bitmemesi için Tanrı'ya içtenlikle dua ediyorlardı. Sonra biri, "Cennete gitmek için artık ölmeye gerek yok!" diye bağırdı; hem de avazının çıktığı kadar. "Ey, Adem'in öz çocukları, bu cennet başka cennet; burada elma yemeyen kovuluyor."