Mesajı Okuyun
Old 16-06-2007, 23:29   #5
HÜLYA ÖZDEMİR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/3500
K. 2001/3680
T. 28.3.2001
• HATA ( Hata ile Sözleşme Yapan Tarafın Yasal Koşulların Kanıtlanması Halinde İptal Hakkını Kullanıp Makable Şamil Olacak Şekilde Ortadan Kaldırabilmesi )
• HİLE ( Hile ile Sözleşme Yapan Tarafın Yasal Koşulların Kanıtlanması Halinde İptal Hakkını Kullanıp Makable Şamil Olacak Şekilde Ortadan Kaldırabilmesi )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Esaslı Hata Nedeniyle )
818/m.23,24,25,26,27,28
743/m.2
ÖZET : Esaslı bir hata sonucu olarak veya karşı tarafın hilesine maruz kalarak aldatılmak suretiyle bir sözleşme yapan taraf, yasal koşulların kanıtlanması halinde esaslı hata veya karşı tarafın hilesi sonucunda oluşan bu ilişkiyi isterse iptal hakkını kullanıp makable şamil olacak şekilde ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, Mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili,dava dilekçesinde 10 parsel 1 noda kayıtlı 17 bağımsız bölüm dairenin mülkiyeti kendisine ait iken, davalıların murisi olan eşi ile yaptıkları anlaşma gereğince intifa hakkı kendisinde kalmak kaydıyla çıplak mülkiyeti bağışlananın bağışlayandan önce ölümü halinde bağışlayana rücu etmesi şartı ile bağışlamak istediğini; ancak, tapuda Borçlar Kanunun 242 maddesinde tanımını bulan rücu şartlı bağış yapılmasının amaçlanmış olmasına karşın irade beyanı sırasında esaslı hataya düşülerek işlemin kati satış şeklinde gerçekleştirildiğini ileri sürmüş iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Bilindiği üzere; Sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi,girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden ( Subjektif unsur ), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları ( objektif unsur ) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K. nun 25.ve M.K. nun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Nevarki, B.K.nun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir.

Hal böyle olunca, tarafların gösterecekleri tanıkların dinlenilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanılması ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, davada ileri sürülen iddiaya taraf muvazaası niteliği verilerek yazılı delil ibraz edilmediği gerekçesiyle davanın reddedilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Davalıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 28.3.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.