Mesajı Okuyun
Old 22-12-2006, 17:11   #8
avtiyatro

 
Varsayılan

bir kere felsefe yapanları sorun yaratanlar bilim yapanları sorun çözenler olarak algılamak başllı başına sorunlara pragmatik bakmanın sonucudur. hukuk pozitif bir bilim değildir. hatta hukuk bilim değildir. hukuk sosyal bir disiplindir. bu yönüyle sorunlara geçici çözümler bulma hedefine yönelemez. geçici çözümler herkesin çözümü olamaz. hukuk adalete yönelmek zorundadır. yönelinen adalet ise teknik adalet değildir olmamalıdır. o adalet birgün kendisine ihtiyaç duyulmayacak bir sistem yaratma hedefinde olmalıdır. aksi takdirde adaletin kendisi adil olmaktan çıkar ve var olan durumların tekrarında ibaret olur. bu durum ise tarih bize göstermiştir ki insanlığın mahvına neden olmuştur. felsefe yapmayı sadece filozof olarak tabir edilen kişilerin tekelinde ve sadece onların yapabildiği bir uğraş alanı olarak algılamak yanlıştır. soru sorabilen, kuşku duyabilen herkes aslında felsefe yapar. yaşamın dinamiği buna bağlıdır. bu nedenlerle felsefeyi küçümsemek hayatı küçümsemektir.felsefe bahsedilen pragmatik anlamda sorun yaratmaz. felsefe soru sorar. ikisi farklı şeylerdir.

işi ve işverenin insan hakları bakımından eşit olduğunu söylemek fazla biçimsel bir bakış açısı yaratıyor. tamam anayasal bakımından işçi ile işveren aynı haklara sahiptir. ikisi de kanunlar önünde eşittir. fakat burada biçimsel anlamda hakların eşitliğinden bahsedilir. eğer hakalrın içi doldurulamıyorsa hakkın var olmasının bir anlamı da kalmıyor kanısındayım. örneğin en temel haklarımızdan olan yaşama hakkı herkes için tanınmış bir haktır. fakat yaşama hakkını yalnızca bedenen var olma, ölmeme hakkı olarak algılayamayız. esas olarak bu hak, içinde asgari bir takım zorunlulukları da getirir. bir insanın yaşamını dvam ettirebilmesi için asgari düzeyde yaşam koşullarına sahip olması gerekir. burada örnek olarak işçi ve işvereni verir isek eğer, işçi yaşamını asgari düzeyde devam ettirebilmesi için çalışmak zorundadır. işveren bu anlamda çalışmak zorunda değildir. onun asgarinin çok üstünde bir yaşamı zaten vardır. geri kalan uğraşlar onun üst düzeydeki bu yaşamını daha üste çıkarmak için yapılır. işçinin böyle bir durumu yoktur. işte bu noktada yaşam hakkının eşitliğinde bahsedilemez. adalet eğer bu yaşam düzeylerini eşitlemeye yönelmiyorsa gerçekten adaletli davranmıyordur.şu özlü söz konuyu özetler sanırım: seyahat edecek kadar param yoksa seyahat hakkımın bir anlamı yoktur.
mutlak adalet imkansiz değildir. mutlak adalet dediğimiz şey "adaletsizlik"tir.