Mesajı Okuyun
Old 08-05-2007, 10:25   #9
PINAR000

 
Varsayılan



Eski kanun metninde 'nitelikli hal için şikayete hacet kalmaksızın re'sen kovuşturulacağına' ilişkin Yargıtay kararı bulabildim ancak yeni maddeye dair henüz açıklayıcı bir karar yok sanırım.Diğer katılımcılar yeni düzenlemeye göre şikayetin aranmadığı yolundaki görüşlerini destekleyen kararlar ekleyebilirlerse çok memnun olurum iyi çalışmalar..

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 1995/9-345

K. 1996/11

T. 6.2.1996

• HİZMET SEBEBİYLE EMNİYETİ SUİSTİMAL ( Sanığa Teslim Edilmeyen ve Zilyetliği Geçmeyen Suça Konu Malları Eve Götürmenin Mevsuf Hırsızlık Olması )

• MEVSUF HIRSIZLIK ( Tezgahtar Olan Sanığın Kendisine Teslim Edilmeyen Malları Zilyetliği de Kendisinde Olmamasına Rağmen Eve Götürmesi )

• NİTELİKLİ HIRSIZLIK ( Tezgahtar Olan Sanığın Kendisine Teslim Edilmeyen Malları Zilyetliği de Kendisinde Olmamasına Rağmen Eve Götürmesi )

• TEZGAHTARIN HIRSIZLIĞI ( Tezgahtar Olan Sanığın Kendisine Teslim Edilmeyen Malları Zilyetliği de Kendisinde Olmamasına Rağmen Eve Götürmesi )

765/m.491/2-3, 510


ÖZET : Müştekinin tuhafiye mağazasında tezgahtar olarak çalışması nedeniyle, tüm sorumluluğu sanığa ait olmak üzere ona tam teslim edilmeyen ve dolayısıyla zilyetliği ve yardımcı zilyetliği sanığa geçmeyen suça konu malları evine götüren sanığın eylemi, nitelikli ( mevsuf ) hırsızlık suçunu oluşturur.
DAVA : Hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçundan sanık Meral'in eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilerek, Türk Ceza Kanununun 491/3, 80, 522; 647 sayılı Yasanın 4/1. maddeleri gereğince, sonuç olarak 700.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, ( Bolu Asliye Ceza Mahkemesi )'nce 19.11.1993 gün ve 268/827 sayı ile verilen karar, müdahil vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nce, 24.10.1994 gün ve 5484/6378 sayı ile;
"Müdahilin iş yerinde tezgahtar olarak çalışan ve gözetimine tevdi olunan eşyayı belirli aralıklarla mal edindiği anlaşılan sanığın, bu suretle gerçekleşen eyleminin TCK.nun 510. maddesinde yazılı hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden, bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ise, 23.12.1994 gün ve 830/1065 sayı ile;
"TCK.nun 510. maddesinde yazılı suçun oluşması için, mal ya da şeyin faile meslek sanat, ticaret, hizmet nedeniyle emanet olarak tevdi olunması, teminat olarak teslim edilmesi gerekir. Eşyanın teslim edildiği kişi maddedeki sıfatları haiz olmalı ve teslim bu sıfatından dolayı yapılmalıdır. Ceza Genel Kurulu'nun içtihadı da, bu hizmet ilişkisinin daimi olması gerektiği doğrultusundadır.
TCK.nun 491/3. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, mağdur ile sanık arasında hizmet veya iş ilişkisinden doğan güvenin kötüye kullanılması söz konusudur. Hizmet ve iş ilişkisinin tarafların istek ve iradeleri ile kurulması gerekir. Herhangi bir sözleşme veya işin ücretli ya da ücretsiz olması, geçici veya uzun süreli olması koşulları aranmaz.
Somut olayda sanık, müdahilin dükkanına işçi olarak girmiştir. Kendisi deneme süresi içinde olduğundan sigortası dahi yapılmamıştır. Herhangi bir mal kendisine tevdi olunmamıştır. Benzer olaylarda TCK.nun 491/3. maddesinin uygulanması gerekeceği doğrultusunda Altıncı Ceza Dairesi'nin muhtelif tarihli içtihatları mevcuttur" biçimindeki açıklamalarla, direnmeye karar vermiştir.
Bu kararın da Yargıtay'ca incelenmesi süresinde müdahil vekilince istenmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı'nın bozma isteyen 21.11.1995 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluş ve sübutta bir uyuşmazlık bulunmayıp, uyuşmazlığın konusu suçun niteliğine ilişkindir.
TCK.nun ikinci kitabının "mal aleyhine cürümler" başlıklı onuncu babının dördüncü faslında 508 ve 509. maddelerle emniyeti suistimal ( güveni kötüye kullanmak ) suçunun değişik şekilleri düzenlenmişken, bunları takibeden 510. maddesinde suçun ağırlaştırılmış halleri yer almaktadır. Nitekim, maddeye bakıldığında; "Geçen iki maddede yazılı cürümler meslek ve sanat veya ticaret veya hizmet sebebiyle veya emanetçi sıfatıyla veyahut idare etmek için kendisine tevdi olunan veya teminat olarak kendisine teslim edilen şeyler üzerinde yapılırsa fail hakkında bir seneden beş seneye kadar hapis cezası tertip olunur ve şikayetname itasına hacet kalmaksızın takibat yapılır" denildiği görülmektedir.
Maddede; ".....hizmet sebebiyle.... . kendesine tevdi olunan veya teminat olarak kendisine teslim edilen şeyler üzerinde yapılırsa....." şeklinde ifade edilen hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçunun oluşabilmesi için, hizmeti yapanla yaptıran arasında Borçlar Kanununun 313. maddesinde tanımlanan bir hizmet ilişkisi olmalı ve suça konu eşya ( mal ) sanığa sürekli olarak ve tüm sorumluluğu ona ait olmak koşulu ile teslim edilmelidir.
Bir kısım hırsızlık suçlarını müeyyide altına alan TCK.nun 491. maddesi de taşınır ve taşınmaz malların az veya çok kolaylıkla çalınması hallerinde cezayı artırıcı hükümler içermektedir. Maddenin 2. fıkrasının 3. bendindeki "Hırsızla, malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak... neticesi olarak siyanetine terk ve tevdi olunmuş eşya hakkında işlenirse" şeklindeki düzenleme, 491. maddedeki hırsızlık suçunun mevsuf ( nitelikli ) hallerinden biridir.
Bu suç;
1- Hırsızla malı çalınan arasında hizmet veya bir iş yapmak neticesi olarak,
2- Failin siyanetine terk ve tevdi edilen eşya üzerinde, işlenmesiyle oluşur.
Yasa koyucu böylece, suç mağdurunun maddede sayılan haller nedeniyle suç işleyene karşı duyduğu güvenin kötüye kullanılmış olmasını basit hırsızlıktan farklı mutalaa etmiştir. Bu durumda hırsızlığın kolaylaştırılmış olması, cezanın ağırlaşması için makul bir gerekçe teşkil etmektedir.
Siyanete terk ve tevdi sözcükleriyle anlatılmak istenen anılan bentle açıklanan çeşitli ilişkilerin doğurduğu güvenle malın, bir bakıma failin koruyuculuğu ve eli altında orta yere bırakılmasından ibarettir. Siyanete terk ve tevdi, çalınan malın özel surette teslimi anlamında düşünülemez. Zira, bu takdirde eylemin TCK.nun 510. maddesinde tarifi yapılan hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçunu oluşturacağı kuşkusuzdur.
Bu kısa açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; katılanın iddiası, sanığın kaçamaklı anlatımı ve tanık beyanlarına uygun düşen mahkemenin kabulüne göre; katılanın konfeksiyon dükkanında bir aydan beri tezgâhtar olarak çalışan sanığın, bazı giysileri çalarak evine götürdüğü, müşteki tarafından durumun farkedilmesi üzerine, durumun polise bildirildiği ve polis tarafından yapılan aramada, dükkanın giyinme dolabında sanık tarafından, işten ve dönerken almak üzere poşet içine konmuş eşyalar ile evinde de suça konu eşyaların bir kısmının ele geçtiği anlaşılmıştır.
Sanık, müştekinin tuhafiye mağazasında tezgahtar olarak çalışmakta, bu itibarla suça konu mallar tüm sorumluluğu sanığa ait olmak üzere ona tam teslim edilmemiş ve dolayısıyla ne zilyedliği ne yardımcı zilyedliği sanığa geçmiş değildir. Saptanan bu şekliyle sanığın eylemi; TCK.nun 491. maddesi 2. fıkrasının 3. bendinde belirtilen mevsuf hırsızlık suçunu oluşturduğundan, Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri; sanığın eyleminin TCK.nun 510. maddesine uyan "hizmet nedeniyle emniyeti suistimal" suçunu oluşturduğu gerekçesiyle, karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün isteme aykırı olarak ( ONANMASINA ), 6.2.1996 gününde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.