Mesajı Okuyun
Old 25-11-2004, 00:15   #2
Av.Özcan

 
Varsayılan

Sayın Alimoğlu

Aktarmış olduğunuz yorumunuzda tamamen haklısınız. Bahsedilen durum, tamamıyla uygulamadan kaynaklanan bir beklenti ve daha ötesinde bir usul hükmü gibi algılanmaktadır. Ancak ne yazık ki bizden önceki uygulayıcıların buna zamanında müdahele etmemeleri ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorgulamamaları nedeni ile vermiş olduğunuz örnekte ve başkaca örneklerde olduğu gibi zor ve anlamsız durumlar ile karşılaşılmaktadır.

Usul hükümlerine göre hangi kararların hüküm olduğu belirtilmiş ve bu hüküm niteliğindeki kararların hangi durumlarda verilebileceği de ayriyeten belirtilmiştir. Ancak belirtilen bu durumlarda yasa gereği muhakemenin taraflarının ve dinleyenlerin ayağa kalkarak hükmü dinlemesi gerekmektedir.

Ancak yazınızda belittiğiniz tarzdaki kararlar ARA KARAR niteliğinde olup, usulde sayılan hüküm niteliğinde kararlardan değildir. Bu kararlar yargılamayı bir şekilde nihayete erdiren kararlar değil, sadece yargılamanın ilerlemesini sağlayan ve mevcut eksiklikleri gideren kararlardır. Bu nedenle "HÜKÜM" olarak addedilemezler.Her ne kadar kendilerinden önce " GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ" dense dahi...Hatta bu konudaki şahsi düşüncemi belirtmek gerekirse, bahsettiğiniz şekilde ki kararlara hükmederken tutanağa G.D olarak değil de "ARA KARAR" başlığı altında giriş yapılması daha uygun olacağı gibi ara karar ve hüküm niteliğindeki karar arasındaki fark da şekil itibari ile farklılığı vurgulanmış olacaktır.

Gerçekten belirtmek gerekir ki, mevcut usul yasasına göre hüküm ayakta dinelenir kuralı meslektaşlarımıza her ara karar dahil vurgulanırken ihmal edilen bir husus ortaya çıkmakta, ne yazık ki, bu hususun gereği tek taraflı olarak yerine getirilmeye, uygulanmaya çalışılmaktadır.Bu husus ise yargılamada iddia görevini yerine getiren Savcılar ile ilgilidir. Hüküm ayakta dinlenir kuralından hareket ile hükmü verenin mahkeme olduğu göz önüne alındığında bahse konu hükmün mahkemeyi teşkil eden hakim veya hakimler hariç olmak üzere diğer tüm şahıslar tarafından ayakta dinlenmesi gerektiğidir.Bir de hükmü yazan katip dışında...

Çünkü, savcılar da avukatlar gibi yargılamanın tarafını teşkil etmekte ve aynı usul hükümlerine tabi olmak durumundadırlar. Savcıların devlete bağımlı olması, devlet memuru olması, serbest meslek icra eden avukatlara nazaran özel hükümlere tabi olduğu anlamına gelmemektedir. Kaldı ki, savcıların, mahkeme salonundaki yerlerinin kürsü olduğuna ilişkin herhangi bir usul hükmü bulunmamasına rağmen hükmü verenler safında yer alması ve orada oturması, devleti yani kamuyu temsil etmesi,devlet adına iddia görevini yerine getirmesi, HÜKÜM verilirken savcının da ayağa kalkmaması gerektiği anlamına gelmez. Bu nedenle uygulama hem yanlıştır hem de tek taraflı olarak işlemektedir.

Ancak, yeni usul yasa tasarısında sanırım bu konuda bir düzenleme yapılmaktadır. Buna göre, hüküm kim için veriliyorsa onun ayağa kalkarak dinlemesi gerektiği, ne savcının ne avukatın ayağa kalmadan hükmü dinleyebilmesi ve oturduğu yerden derdini anlatabilmesine imkan tanınmaktadır.

Bu nedenlerle,Sayın Alimoğlu' nun açıklamalarına katıldığımı beyan ederek, Baroların bu tür mesnetsiz uygulamalara en tepeden aşağıya kadar gerektiği yerde ve gerektiği şekilde müdahil olup ilgili avukatlara yardımcı olmaları gerektiği kanaatindeyim.

NOT: Savcılarla ilgili aktarmalarım kimi internet sitelerinde yer alan ve kısır çekişmelere yol açan anlamsız hakim-savcı-avukat tartışmasına çanak tutmak değil,gerekçeleri ile bir takım yanlışlıkları dile getirmektir. Belirtmeliyim ki, teamüller hiç bir zaman yasal düzenlemerden önde gelemez ve tercih sebebi sayılamaz.