Mesajı Okuyun
Old 02-08-2007, 08:23   #12
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Sayın D’arc’ın bütün isabetli görüşlerine katılıyorum.

Sayın Dikici’nin henüz katılmadığım görüşü zuhur etmedi. Ancak olayı iyice pekiştirmek adına sürekli yağmur yağması için dua etmesine katılıyorum.

Sayın Seyda’nın “Yakının istediği tazminatın miktarı en fazla , bedensel zarara uğrayan kişiye verilen tazminat miktarı kadar olmalıdır.”görüşüne de katılıyorum.

Bu maddede kullanılan “yakınlık” kavramından kanunkoyucunun muradı açıktır. Bilindiği gibi Borçlar Kanunu'nun 47. maddesinde açıkça "... yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verilebilir" denilmektedir. Uygulama ve bilimsel görüşlerde aile kelimesinin “ yakınları” şeklinde anlaşılması gerektiği kabul edilmektedir. Ancak, bir kimsenin ölenin yakını sayılabilmesi için, ölen ile fiili aile ve sevgi bağlarının varlığı gereklidir. Burada önemli olan, aile hukuku çerçevesinde yakınlık değil, duygusal yakınlıktır. Bu yüzden manevi tazminata hükmetmek için murisle çok yakın ve içtenlik taşıyan duygusal bir bağlılığın varlığı aranmaktadır.

Tasarının 55/2 maddesi ise, sadece ölüm halinde değil büyük bir kanun boşluğu olan yaralanma halinde de aynı yakınlık kavramı üzerine dayalı tazminat gerekliliğini öngörmektedir.

Bu anlamda, kahvehanedeki okey arkadaşı durumdan çıkartılacak vazifeye göre yakın kavramı içine girebileceği gibi girmeyebilecektir de. Hakim her somut olayda yakınlığı değerlendirecektir. Yoksa kahvehane milletinin tüm insanları “biz de kardeşimizi severdik, kahvehanemizin değişmez dördüncü adamıydı. Acaip üzüldük hakim abi biz de en manevisinden tazminat isterük” diyemeyecektir. Hatta Yargıtay bir kararında beş yıl önce boşandığı karısının eski eşin ölümü nedeniyle manevi tazminat isteyemeyeceğine hükmetmiştir. Oysa gerçekten kadın hiç unutamadığı ilk kocası için üzülmüştü. Zaten madde 47 deki aile kelimesi mehaz kanunun Fransızca metninin çevirisinden kaynaklandığı. Almanca metninde yakınları kavramının yer aldığı belirtilmektedir.

Y.4. Hukuk Dairesinin E:1996/7182, K:1997/2106 T:07.03.1997 ilamında “…1979 doğumlu E.T. bir trafik kazası sonucu vefat etmiş, müteveffanın anne, baba ve kardeşlerinin yanı sıra halası N. teyzeleri G. ve G. ile dayıları T., K. ve A. de manevi tazminat isteminde bulunmuşlar, yerel mahkemece istemleri kısmen kabul edilmiş, hüküm davalı yanca temyiz edilmiştir.
"Hâkim hususi halleri nazara alarak ... adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi tazminat namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir." B.K.m. 47
Bu maddede yer alan "ölünün ailesi" kavramından "ölenin yakınları" amaçlanmıştır. Yakınları sözcüğünün kapsamına, anaların, babaların, çocukların, sağ kalan eşin, kardeşlerin, nişanlının girdiğinde hiçbir duraksamaya yer yoktur. Bu akrabalık ve yakınlık çemberi dışında kalan kişilerden de manevi tazminat isteminde bulunabilecekler vardır. Ölenle sıkı ilişki ve yakın çevre içinde olanlar da dava açabilirler. Bu ilişki ve yakınlık, her olaya ve duruma göre hâkim tarafından takdir edilmelidir.”

Görüldüğü gibi zaten mevcut uygulamamız yerleşmiş ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde oluşmuştur.

Bu durumda Kahvedeki adam veya yasaklı maşukun tazminat talebi bahis mevzuu olduğunda, mevcut "yakınlığın" tazminata hak verip vermediğini, durumun özelliğine göre hakim takdir edebilecektir.