Mesajı Okuyun
Old 17-10-2012, 11:59   #1
tnakres

 
Varsayılan bonoda kefalet aval yeni borçlar kanunu uygulamasının geçerli olup olmayacağı

Öncelikle forum içerisinde tafsilatlı olarak araştırma yapmadan bu konuyu incelemeyesunduğum için kusura bakmayın. Her arkadaşın Yeni Borçlar kanunu nun uygulaması ile bonolarda kefil gibi gözüken şahısların eşlerinin rızalarının alınıp alınmayacağı geçerli olup olmayacağı yönünden kafasında bir soru işareti olduğunu düşünüyorum. Bu hususta bir arakadaşla yapmış olduğum sohbette yeni değişikliğin Borçlar Kanunu na tabi hususlarda uygulanacağı bonoların Ticaret kanununda düzenlenmesi sebebiyle uygulanamayacağı yönünde müzakere ettik. akakbinde yaptığım araştırma da yanlış yorumlamadıysam bir kaç yagıtay kararında bonoda kefaletin olmayacağı keşideci ile birlikte bononun ön yüzünde imzası bulunan kişinin adının ister kefil yazan yerin karşısında olsun ister ödeyecekler kısmının karşısında olsun aval veren sayılacağı, müşterek keşideci olacağı belirtilmiştir. Bu karardan birisi ;

T.C.


YARGITAY


13. HUKUK DAİRESİ


E. 2008/9245


K. 2008/11969


T. 20.10.2008


• BONO ( Üç Yıllık Sürenin Dolması İle Zamanaşımına Uğrayan Alacaklar - Bir Yıl İçinde Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Dayanılarak Dava Açılabileceğinin Gözetilmesi Gerektiği )


• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( Bono/Üç Yıllık Sürenin Dolması İle Zamanaşımına Uğrayan Alacaklar - Bir Yıl İçinde Sebepsiz Zenginleşme Hükümlerine Dayanılarak Dava Açılabileceğinin Gözetilmesi Gerektiği )


• ZAMANAŞIMI ( Bono/Üç Yıllık Sürenin Dolması - Bir Yıl Boyunca Muhatabın Sebepsiz Zenginleşme Hükümleri Çerçevesinde Sorumlu Olacağının Gözetilmesi Gerektiği )


• AVAL ( Muhatap/Keşidecinin İmzalan Dışında Poliçenin Ön Yüzüne Atılan İmza - İmzanın Aval Anlamına Geleceği )


• ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞ EDİLMEMESİ ( Bono/İcra Dosyasında Tebliğ Edilmemesi - Açılan Dava Dosyasında Karar Verilmesine Yer Olmadığına Dair Karar Verilmesi Gerektiği )


818/ m.61


6762/m. 644,690,730


ÖZET : Bonoda keşideciye karşı açılacak davalar, vade tarihinden itibaren üç yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar. Ancak, hamil zamanaşımı süresi dolduktan sonra bir yıl içinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre keşideciye müracaat edebilir. Cirantalara. kefile ve aval verene karşı sebepsiz zenginleşme davası açılamaz. Muhatap veya keşidecinin imzalan dışında poliçenin ön yüzüne atılan imza, aval verildiği anlamındadır. Keşideci ve poliçeyi kabul etmiş olan muhatabın, zamanaşımı sebebiyle poliçeden doğan borçları düşmüş olsa bile hamilin zararına ve sebepsiz olarak iktisap etmiş olduğu miktar oranında ona karşı borçlu kalacağı hüküm altına alınmıştır. Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvuru hakkına sahip olup, davalı keşideciler, genel hükümler çerçevesinde sebepsiz zenginleşmediklerini kanıtlamakla yükümlüdürler. Mahkemece taraflardan bu hususa ilişkin delilleri sorularak, yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Sebepsiz zenginleşmeye ilişkin hüküm gözardı edilmek suretiyle, senedin üç yılık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğundan bahisle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalılardan Abdülhay'a vermiş olduğu ödünç karşılığında, adı geçen kişi tarafından, alacaklısı Abdülhay, borçluları da diğer davalılar olan 01.05.1999 tanzim ve 01.06.1999 vade tarihli 15.000.000.000 TL bedelli bononun imzalanarak kendisine verildiğini, vadesinde ödenmeyen bonodan kaynaklanan alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine ise itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar Sadık, Ömer ve Fatma, davacıya senetli veya senetsiz herhangi bir borçları bulunmadığını, davanın sadece davacı ile ödünç ilişkisi bulunduğu iddia edilen Abdülhay'a karşı açılabileceğini, kendilerine karşı dava açılamayacağını, böyle bir senet de imzalamadıklarını, kaldı ki senedin de zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini dilemişler, diğer davalı Abdülhay ise davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, davalılardan Abdülhay hakkında açılan dava yönünden, icra takip dosyasında adı geçen kişiye ödeme emrinin tebliğ edilemediği, dolayısıyla takibe itirazının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkında açılan davada ise, takibe dayanak yapılan kambiyo senedinde üç yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ( TTK ), Üçüncü Kitabının "Dördüncü Faslı"nı oluşturan kambiyo senetlerinin düzenlendiği "Birinci Kısım"da, poliçeler hakkında ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş, bono ve çeklere ilişkin hükümlerde ise genelde poliçe ile ilgili düzenlemelere atıflarda bulunulmuştur. TTK'nın 690. maddesindeki gönderme gereğince bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanun'un 661. maddesinde, poliçeyi kabul edene ( bonolarda keşideciye ) karşı açılacak davaların vade tarihinden itibaren üç yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrayacağı öngörülmüştür. Bu hükme göre senet borçlusu keşideciye karşı senetten doğan alacak hakkını vadeden itibaren 3 yıl içinde kullanmayan hamil, borçluya karşı kambiyo senedine dayalı müracaat hakkını kaybedecektir. Ancak TTK'nın 644. maddesinde, keşideci ve poliçeyi kabul etmiş olan muhatabın, zamanaşımı sebebiyle poliçeden doğan borçları düşmüş olsa bile hamilin zararına ve sebepsiz olarak iktisap etmiş olduğu miktar oranında ona karşı borçlu kalacağı hüküm altına alınmıştır. Çeklerle ilgili TTK'nın 730. maddesinde sözü edilen TTK'nın 644. maddesine göndermede bulunulmasına rağmen, bonolara ilişkin TTK'nın 690. maddesinde böyle bir göndermede bulunulmamışsa da, gerek doktrinde ve gerekse Yargıtay uygulamalarında, bono hamilinin de Borçlar Kanunu'nun 61 ve devamı maddeleri uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre keşideciye müracaat edebileceği, dolayısıyla TTK'nın 644. maddesinin bonolarda da uygulanması gerektiği kabul edilmektedir. ( Bkz. YHGK 2008/12-542 E. 2008/521 K.; YHGK 2007/19-132 E. 2007/153 K.; YHGK, 28.03.2001, 2001/19-230 E., 2002/310 K. )

Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davalılardan Abdülhay adına Fatma ve Sadık tarafından keşide edilen, H.Ömerin de "kefil" ibaresinin yazılı olduğu bölümü imzaladığı 01.05.1999 tanzim ve 01.06.1999 vade tarihli bononun, lehdar tarafından davacıya ciro edildiği, davacı tarafından 24.06.2002 tarihinde davalılar hakkında takip başlatıldığı, takibe itiraz üzerine de "itirazın iptali" istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Vade tarihinden itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle davacının senet borçlularına karşı kambiyo senedine dayalı müracaat hakkı kalmamıştır. Bononun ciro yoluyla hamili bulunan davacı ile Abdülhay dışındaki diğer davalılar arasında temel ilişki de mevcut değildir. Nitekim davacı da, adı geçen davalıların sadece senette imzaları bulunması nedeniyle onlara karşı da takip başlattığını 02.06.2005 tarihli celsede açıkça belirtmiştir. HUMK'nın 76. maddesi uyarınca davada maddi olguların açıklanması taraflara, ileri sürülen maddi olguların hukuki nitelendirilmesi ve uygulanacak yasa maddelerinin tespit edilmesi ise hakime ait bir görevdir. O halde, dava konusu bonoyu ciro yoluyla ele geçirmiş olan davacı ile bono borçluları Abdülhay dışındaki davalılar arasındaki uyuşmazlığın, az yukarıda değinilen TTK'nın 644. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.

Bu noktada bonoda borçlu sıfatıyla imzaları bulunan davalıların hukuki durumları ile anılan hükmün tüm davalılar yönünden uygulanmasının mümkün olup olmadığı da tartışılmalıdır.

Davalılardan Fatma ( Fadime ) ve Sadık'ın ( Şaban ) bononun ön yüzünde "ödeyecek" yazılı kısmın karşısında birlikte isim ve imzaları bulunduğundan, adı geçen kişilerin bononun müşterek keşidecileri olduğu kabul edilmelidir ( Bkz. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 1997, 2. Baskı, sh. 801 ). Buna karşılık takip konusu bonoda H.Ömer'in isim ve imzası ise bonoda "kefil" yazılı kısmın karşısında bulunmaktadır. TTK'nın 613/1. maddesi gereğince muhatap veya keşidecinin ( veya keşidecilerin ) imzaları dışında poliçenin ön yüzüne konan her imza, avali gösteren herhangi bir kayıt ( şerh ) bulunmasa da, aval verildiği anlamındadır ( Bkz. Aynı yönde; 11. HD 06.10.1986 E. 1986/4563, K. 1986/4992; 12. HD 26.03.1987 E. 1986/8472 K. 4141, Fırat Öztan, age, sh. 801; Ertan Demirkapı, Kambiyo Senetlerinin Ava i Yoluyla Temini, İzmir 2005, sh. 62 ). Bu nedenle bononun ön yüzünde "kefil" yazılı kısmın karşısında imzası bulunan kişinin, gerçekte aval verme iradesiyle hareket ettiği, dolayısıyla aval veren olarak kabulü gerektiği, gerek doktrinde gerekse Yargıtay uygulamalarında benimsenmiştir ( Bkz. Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, TTK Şerhi IV, İstanbul 1990, sh. 235; Ertan Demirkapı, age, sh. 63; Yargıtay 12. HD 1999/11398 E. 1999/12463 K. 18.10.1999, YKD 2000/1, sh. 61; 19. HD 25.06.2001 T. 2001/1283 E. 2001/4938 K.; 11. HD 1987/1185 E. 1987/2184 K. ). O halde dava konusu olayda da takip konusu bononun ön yüzünde "kefil" yazılı kısmın karşısında isim ve imzası bulunan davalılardan H.Ömer'in, bonoda aval veren sıfatında bulunduğunu kabul etmek gerekir.

Bonoda imzaları bulunan davalıların kambiyo senedindeki hukuki sıfatlarının bu şekilde tespitinden sonra, TTK'nın 644. maddesinin, tüm davalılar yönünden uygulanıp uygulanamayacağının incelenmesine gelince; TTK'nın 644. maddesine göre sebepsiz zenginleşme davasında davalılar kural olarak keşideci veya muhatap veya her ikisidir. Keşideci kavramına, hesabına poliçe çekilen şahıs veya ticarethane, muhatap kavramına, ikametgahlı poliçeyi ödeyecek kişi de dahildir ( TTK 644/2 ). Bu kişilerin ortak yönleri, senedin zamanaşımına uğraması sonucunda malvarlıklarında hamilin zararına sebepsiz bir zenginleşmenin meydana gelmiş olmasıdır. TTK'nın 644. maddesinde davanın yöneltilebileceği kimseler tahdidi olarak belirtilmiş olduğundan, cirantalara, kefile, aval verene karşı sebepsiz zenginleme davası açılamaz ( Ertan Demirkapı, age, sh. 200; Kazım Menderes Uslu, Kambiyo Senetlerinde Zamanaşımı, Ankara 2006, sh. 324, davanın kefile karşı açılamayacağı ile ilgili bkz. Yargıtay 1. HD 04.07.2002, 2002/3093 E. 2002/7001 K. ). O halde, somut olayda da takip konusu bonoda aval veren durumunda olan davalılardan H.Ömer'e karşı TTK'nın 644. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşme davası açılması mümkün değildir. Adı geçen davalıya karşı açılan davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerektiğinden, davacının bu davalı yönünden sonucu itibariyle doğru olan hükme yönelik temyiz itirazlarının bu nedenle reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davalılardan Abdülhay'a icra takip dosyasında ödeme emrinin tebliğ edilemediği, adı geçenin, takibe karşı bir itirazının da bulunmadığı anlaşılmakla, mahkemece anılan davalı yönünden "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3- Davalılardan Fatma ( Fadime ) ve Sadık ( Şaban ) hakkında verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yukarda ( 2 ) no'lu bentte açıklandığı üzere, bononun vade tarihinden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonraki bir yıl içinde açılan bu davada davacı, senedi keşideci olarak imzalamış olan davalılara karşı TTK'nın 644. maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvuru hakkına sahip olup, davalı keşideciler, genel hükümler çerçevesinde sebepsiz zenginleşmediklerini kanıtlamakla yükümlüdürler. Mahkemece taraflardan bu hususa ilişkin delilleri sorularak, yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davada ileri sürülen maddi olgulara uygulanacak yasa maddelerinin tespitinde yanılgıya düşülerek, TTK'nın sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 644. maddesi hükmü gözardı edilmek suretiyle, senedin üç yılık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğundan bahisle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ : 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın davalılardan H.Ömer hakkında verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının reddine, diğer davalılar hakkında verilen karar yönünden ise temyiz edilen hükmün 2. ve 3. bentler gereğince temyiz eden davacı taraf yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 20.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.


YARGITAY


12. HUKUK DAİRESİ


E. 2002/17573


K. 2002/18658


T. 26.9.2002


DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki Borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR : Takip dayanağı bonoda keşideci Mis Site Yöneticiliği olduğu görülmüştür. Muteriz Süleyman Yıldırım dayanak bonoda kefil (aval veren) konumunda gösterilmiştir. Kural olarak yönetici kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur. Bu nedenle vekiller haklarına sahiptir. Bir davada veya takipte kimlerin taraf olacağı nasıl temsil edileceği ise HUMK.nun, Avukatlık Kanunun, Borçlar kanunun vekalet aktine ilişkin hükümlerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu hükümlere uygun temsil yetkisi olmadıkça yöneticiliğin 634 Sayılı Yasada sayılanlar dışında Kat Maliklerini temsil yetkisi olmadığından, apartman yöneticiliğinin aktif ve pasif dava ehliyeti yoktur.

Bu nedenle bono keşidecisi site yöneticiliği hakkında takip yapılamayacağından muteriz kefilinden bu sentten dolayı sorumlu olamayacağı tartışmasızdır. Öte yandan takip dayanağı bononun düzenlendiği tarih itibariyle yöneticiye kat malikleri kurulu tarafından BK.nun 388. madde hükmü gereğince kambiyo taahhüdünde bulunma yetkisi verildiği ispat edilmediği müddetçe bu bonodan yöneticiliğin sorumlu tutulması da söz konusu olamaz. TTK.nun 590. maddesi gereğince senedi imzalayan şahsen sorumlu olur. Hal böyle olunca dayanak bonodaki keşideci hakkında takip yapma olanağı bulunmadığından kefiller hakkında takip yapılmasına yasal imkan bulunmaması düşünülmeksizin Mercice şikayetin kabulü gerekirken reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 26.9.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.


BU durumda aval veren ile kefaletin aynı hukuki sonuçlara tabi olmaması sebebiyle yeni borçlar kanunun bonolarda uygulanmayacağı düşünüyorum
Meslektaş arkadaşlarımın ne düşündüğünü bilmek istiyorum saygılarımla.