Mesajı Okuyun
Old 23-04-2008, 15:46   #4
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Bu konunun değişmeye başladığını düşünüyorum, tabi olumlu ve olumsuz yönleriyle tartışmaya açık, ancak "Kırılgan kız çocuğu" modeli ile "Mücadeleci ve egemen erkek çocuğu" modelinin, bizim kuşağımıza ait çocukluk dönemleri ile halihazırdaki kuşağa ait dönem çocukları arasındaki farkı belirginleştirmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Çocukluğunu 80' li kuşakta geçirenler gayet iyi anımsayacaktır: Kızlar teneffüslere birlikte çıkar, ekseriyetle kol kola gezer, genellikle tuvalete yalnız gidemezler, diğer hemcinsine dayanarak, salınarak, gezinirlerdi.

"Sen kız çocuğusun" la başlayan söylemlerin arkasının, ya edepli giyim kuşam, ya edepli oturup kalkma, ya edepli konuşmanın önemi, ya erkek çocuklarıyla fazla içli dışlı olmamanın gerekliliği, ya yemek pişirmenin geleneksel önemi, ev işi bilme konusunda beceri geliştirme zaruriyeti vb. vb. gereklilikler üzerine devam edeceği, bilinirdi.

"Sen erkek çocuğusun" ile başlayan söylemlerin açılım yelpazesi ise, yukarıdakine nazaran son derece sığ ve kısıtlıydı. Bu söylevler ileride ev geçindireceğinden bahisle "ya adam gibi okumak", ya da feminen davranışlara yatkınlık endişesiyle -Misal dayak yemişse azarlayıp, bir dahakine sen onun ağzını burnunu kanat tembihleri- daha sert/erkek-si olduğuna inanılan duruşa sahip olmasına yönelik biçimlendirmelerden ibaretti.

Aile çevresinden veya yakın aile dostlarından olan erkek çocukları -yine şüphe barındırmakla beraber- "Abi", diğerleri potansiyel tehdit unsurlarıydı.

İki cins çocuk birbirinden yukarıdaki söylemlerle uzaklaştırılıp -aslında her ikisi de- kuşatılırken, konulan bentlerin/sınırların özellikle yıkılmasının hedefleneceği gözden kaçırıldığından olsa gerek, kız çocuklarının çocuk yaşta erken evliliklerindeki çokluk, kaçmalar/kaçırılmalar ve sonu hüsranla biten ya da bir başka tahakküm ortamında ilk ailedekinden daha acı kuşatılmışlıklarla çaresizce devam eden evlilikler, sıradan dramlar olmayı sürdürdü.

Bugüne dönersek: Hala eski kuşakların hayatta olduğu gözetilecek olduğunda, geleneklerin, yukarıdaki mesajda sözü edilen ideolojilerin hala önemli ölçüde egemen olduğu düşünülebilir. Ancak bugün artık kız çocukları, okulda teneffüslerde kendilerini tecrit ederek kamplaşmıyorlar. Erkek egemen aile modeli, kadının çalışma yaşamına katılmasıyla nostaljik bir havaya bürünürken, artık çocuklar ebeveynlerine korkuyla değil, deneyimlerine güvendikleri aile bireyleri gözüyle yaklaşıyorlar, dolayısıyla ebeveynlerle çocuk arasındaki aşılmaz uçurumlar kapanarak, aradaki sır perdesinin şeffaflaştığı söylenebilir.

Benim özellikle ilgimi çekense, mevcut kuşakta "Şiddet eğiliminin" cins ayrımı gözetmeksizin, her iki cinse de musallat olması. Şiddete yatkın davranış biçimi yok olmadığı gibi, iki cinse de sirayet ederek alışılmışın oldukça dışında ve endişe verici bir nesil yetişmekte. Bugün artık kız çocukları için "Narin,nazenin" olmak ayıplanma nedeni, üstelik kendi hemcinsleri arasında bile.

Su yolunu bulur diyerek işin içinden çıkabiliriz ama çıkmamalıyız şüphesiz. Belki de 80'lerin kuşağından bu yana kadın cephesinde yaşanan ve devrim niteliğinde olduğu söylenebilecek keskin geçişlerin ara dönem sancılarından ibarettir bu olumsuzluk da.

Saygılarımla...

(*) Yukarıdaki alıntıyı okuduğumda, Nietzsche'yi okumakta neden başarısız olduğuma dair bilinçaltı bir ipucu yakaladım galiba..