Mesajı Okuyun
Old 23-06-2006, 12:26   #2
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,

1. Malumunuz olduğu üzere TTK'nin 614/1. fıkrası gereğince, aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmiş ise, tıpkı onun gibi sorumludur.Yine aynı maddenin ikinci fıkrasında aval verenin kefil olduğu borç şekil noksanı dışında sebeplerle batıl olsa bile avaldan doğan sorumluluk devam eder.Ayrıca aval müteselsil kefalet hükmünde olduğundan borçludan hariç olarak avalist takip edilebilir.Bu itibarla takip kesinleşebilir.
2. Aval kefaletten farklı ve bağımsız bir şahsi teminat olduğundan burada bahsi geçen hüküm uygulanmaz.
3. Avalistin sorumluluğunun bağımsız olması ve imzaların istiklali prensipleriyle izah edebiliriz.
4. Bono altına keşideci/avalist niteliğiyle imza atmak asıl borçtan mücerret bir kambiyo sorumluluğu doğurduğundan ve kambiyo senetlerinin ticari yaşamda tedavül kabiliyetlerinin asıl olmasının bazen maddi gerçeğe tercih edilebilmesinde bahsettiğiniz yanılgının cevabı bulunabilir.
(K), borcu öderse (A)'ya rücu edecektir. (A) ise bu durumda imza inkarında bulunacaktır.Ne yapılabilir?

Alıntı:

Muhatap veya keşidecinin imzaları müstesna olmak üzere kambiyo senedinin önyüzüne konan her imza TTK. m.690/3.yollaması ile TTK. m. 613/3.hükmünce bonolarda da aval şerhi sayılacağından, dava konusu bononun önyüzündeki borçlu imzası dışındaki diğer davalıya ait imza TTK. m.613/son hükmünce keşideci (borçlu) için verilmiş ve şekil bakımından asıl borca bağlı olmakla birlikte TTK. m.689 anlamında tamamen müstakil bir kambiyo taahhüdü olan aval niteliğindedir. Aval veren kimsenin temin ettiği borç, kambiyo senedi ile borçlanma ehliyeti bulunmayan bir kimse lehine veya uydurma bir kimse lehine ya da imzası tahrif edilmiş veya imzası kendisini ilzam etmeyen bir kimse lehine verilmiş avallerde olduğu gibi şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi, aval verenin taahhüdü, kambiyo taahhütlerindeki imzaların istiklali prensibine ilişkin TTK. m.589 hükmünün tekrarı niteliğindeki TTK. m.614/2 hükmünce müteberdir (Bkz.Prof.Dr.N.Kınacıoğlu, Kıymetli Evrak Hukuku 1987 baskı Sh: 245 vd; Prof.Dr.F.Öztan Kıymetli Evrak Hukuku 2.baskı Sh: 394, 414, 465, 811, 812, 834, ; Prof.Dr.Hayri Domaniç, Kıymetli Evrak Hukuku ve Uygulaması, TTK.Şerhi, Sh:225, 226). Bu durumda mahkemece, dava konusu bono üzerindeki keşideci imzasının borçluya ait olmamasının davalı avalistin sorumluluğuna etkili bulunmayacağı gözetilerek davanın davalı avalist yönünden reddi gerekirken, aksine düşüncelerle kabulünde isabet görülmemiştir.
KARŞI OY YAZISI
TTK.nun 614. maddesinin ikinci fıkrasında, "Aval veren kimsenin temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi aval verenin taahhüdünün muteber "olduğu hükmü getirilmiştir.
Anılan maddede "temin edilen borç" tan sözedilmiş, kambiyo senetlerinin düzenleniş biçimine (unsurlarına) ait noksanlıkların aval vereni de sorumluluktan kurtaracağı öngörülmüştür.
TTK.nun 688. maddesinde, bir bononun içermesi gereken unsurlar sayılırken, senedi imza edenin imzasını taşıması da asli unsur olarak belirtilmiştir. Bu bakımdan, bonodaki keşideci imzasının sahteliğinin saptanması, diğer bir anlatımla bonoyu keşideci yerine bir başkasının imza etmiş olması, şekli bir noksanlık teşkil eder.
Somut olayda, keşideci imzasının borçluya ait olmadığı belirlendiğine ve bu hususta bir uyuşmazlık bulunmadığına göre, davacılardan Duran Karataş'ın, lehine aval verdiği şahsın borcunun şekil noksanı ile muallel olduğu yani bononun, bu nedenle gerçek ve geçerli bir borcu yansıtmadığı gözetilerek anılan 614/2. madde uyarınca aval veren olarak sorumluluğunun ortadan kalkacağının kabulü gerekir. Yukarıda belirtilen nedenlerle yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun kararın bozulması yolunda oluşan kararına katılmıyorum
(19HD, 2000/9327 E.)

Yukarıdaki yargı kararına göre düşünürsek keşidecinin imzası sahte olsa bile avalistin sorumluluğu devam edecektir.Ben karardaki karşı oy'a katılıyorum. Kanunda "şekil eksikliği"nden bahsedildiği için geçersiz bir bonoya avalin mümkün olmayacağı kanaatindeyim. Takip henüz kesinleşmemişse itm'de borçlu olunmadığına dair itiraz - kesinleşmişse tedbi istemli menfi tespit davası açılabilir. Burada asıl borçluya davanın ihbar edilmesi çok önemlidir.Kendisine rücu edileceği belirtilerek asıl borçlu ikna edilir ve dava beraber açılırsa daha iyi olur.