Mesajı Okuyun
Old 31-05-2013, 11:43   #27
üye7160

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU



E : 2002/7.H.D.-210

K : 2002/302

T : 17.9.2002



ÖDEME TAAHHÜDÜNDE BULUNULDUĞU SIRADA FAİZ, VEKALET ÜCRETİ, İCRA HARÇ VE GİDERLERİ BELİRLENEREK ÖDENECEK MİKTAR SAPTANMALIDIR



2004.İİK/340



ÖZET : Taahhüdü ihlal suçunun oluşması için ödeme taahhüdünde borçlu tarafından ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak açıkça gösterilmesi ve tarafların bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları zorunludur. takip talebinde gösterilen borç miktarı yeterli değildir. taahhütte bulunulduğu sırada, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri belirlenmeli ve böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktar saptanmalıdır. bu miktar belirlenmediğinde anılan suç oluşmaz.



Taahhüdü ihlal suçundan sanık Kudrettin'in beraatine ilişkin Şavşat İcra Ceza Mahkemesince 23.1.2001 gün ve 26-1 sayı ile verilen kararın yakınan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Hukuk Dairesince 22.11.2001 gün ve 6274-8650 sayı ile;



"Taksitle ödeme taahhüdünde İcra ve İflas Kanununun 340. maddesi uyarınca ilk taksidin süresinde ve tamamen ödenmemesi ile de suç oluşacağından, şikâyet olunan taksitler 30.5.2000 ve 30.6.2000 tarihli taksitler olmasına göre, şikâyet olunmayan 30.4.2000 ilk taksite yönelik olarak hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.



Yerel mahkeme ise 19.03.2002 gün ve 1-3 sayı ile;



"Gerek icra takip dosyasından, gerek mahkememiz dosyasından anlaşıldığı üzere, borçlunun ödeme taahhüdü, alacaklının muvafakatına bağlı olan ve İİK.'nun 340. maddesinde düzenlenmiş bulunan sözleşmeye dayalı bir taahhüttür. Bu taahhüdün suç oluşturabilmesi için borçlu hakkında geçerli ve kesinleşen bir icra takibinin bulunması, borçlunun taahhüdünün alacaklı veya vekili ya da kanuni temsilcisi tarafından kabul edilmesi, ödenecek toplam tutarın rakamsal olarak belirlenmesi, tarafların belirlenen bu miktar üzerinden icap ve kabulde bulunmaları, taahhüt esnasında alacaklı veya vekili hazır değilse, alacaklının kabul durumunun ödeme taahhüdünden önce borçluya bir muhtıra ile bildirilmesi gerekir. Sayılan koşullardan birinin bulunmaması halinde ödeme şartını makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun bu madde ile cezalandırılması imkanı bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2002 gün ve 2001/17-294 esas, 2002/1 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.



Olayımızda ise, İİK.'nun 74. maddesindeki kanuni zorunluluk sebebi ile borçlu*nun, mal beyanı dilekçesi içinde yer alan ve borcun ne suretle ödeneceğine ilişkin olan açıklaması geçerli bir borç ödeme taahhüdü olarak kabul edilemez. Sanığa ka*bul muhtırası tebliğ edilmesi de ödeme taahhüdüne geçerlilik kazandıramaz.



Öte yandan, alacaklı tarafın yokluğunda yapılan taahhüdün kabulüne ilişkin muhtıranın ilk taksit tarihinden önce, sanık borçluya ulaşmaması sebebi ile de taahhüdün geçerli olduğundan söz edilemez. Çünkü, taahhütte bulunan borçlunun bu icabı, alacaklı tarafından kabul edilmedikçe geçerli bir akitten söz edilmesi imkansızdır.



Yine, ödeme taahhüdünün geçerli olabilmesi için bir diğer şart, icra takibinin kesinleşmesinden sonra ödeme taahhüdünde bulunulmasıdır. Oysa ki borçlu, icra emrinin kendisine tebliğ edildiği tarih olan 22.3.2000 tarihinden itibaren 7 gün geçmeden, böylece icra takibi henüz kesinleşmeden 29.3.2000 tarihinde borç ödeme taah*hüdünde bulunmuştur. Takip kesinleşmeden yapılan ödeme taahhüdü İİK.' nun 20. maddesinde yazılı sürelerden vazgeçmeyi içermez. Zira ödeme taahhüdünde borçlunun lehine olan sürelerden feragat ettiğine ilişkin bir beyan bulunmamaktadır. Borç ödeme taahhüdü bu nedenle de geçersizdir. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 12.02.1991 gün ve 519/1307 sayılı karan da bu yöndedir.



Öte yandan müşteki vekili, şikayetini süresinde ödenmeyen ilk taksit tarihi olan 30.04.2000 tarihindeki taksite değil, diğer ikinci ve üçüncü taksit tarihlerine hasretmiştir. Taahhüdü ihlal suçu, bildirilen taksitlerden herhangi birinin hiç ödenmediği veya geç ödendiği ilk taksitte oluşur. Olayda borç ödeme taahhüdü, borcun ilk taksit tarihi olan 30.04.2000 tarihindeki ilk taksitin geç ödenmesi sebebi ile bu tarihte oluşmuştur. Bundan sonraki taksitlerin ödenmemesi veya geç ödenmesi, ayrı ve yeni bir suç oluşturmaz. Bu nedenle alacaklı vekilinin, suçun oluştuğu ilk taksit tarihi olan 30.04.2000 tarihi yerine, sonraki taksit tarihlerine yönelik şikayeti geçerli bir şikayet olarak kabul edilemez" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.



Bu kararın da yakınan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının "bozma" istekli tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmek*le Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.



CEZA GENEL KURULU KARARI


Özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen taahhüdü ihlal suçunun yasal öğelerinin oluşup oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.



İcra ve İflas Yasası'nın 340. maddesi hükmü ile aynı yasanın 111. maddesine göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ilişkin taahhüde, geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır.



Açıklanan madde ile düzenlenen taahhüdü ihlal suçunun oluşması için ödeme taahhüdünde borçlu tarafından ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak açıkça gösterilmesi ve tarafların bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunmaları zorunludur. Her ne kadar takip talebinde borç miktarı belirtilmekteyse de bu yeterli olmayıp taahhütte bulunulduğu esnada, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri belirlenmeli ve böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktar saptanmalıdır. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeksizin saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.6.2001 gün ve 134/134 sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır.



Öte yandan yine yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere, takibin kesinleşmesinden önce yapılan ödeme taahhüdünde, borçlu tarafından açıkça İİY.nın 20. maddesine göre; lehine işleyecek sürelerden feragat edilerek, alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcun ödenmesin ilişkin taahhüde geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması halinde borçlunun İİY.nın 340. maddesi ile cezalandırılmasına karar verilecektir.



İnceleme konusu somut olayda sanık aleyhine ilama dayalı takip yoluyla başlatılan icra takibinde örnek 53 nolu ödeme emri 22.03.2000 tarihinde usulünce tebliğ edilmiş olup, borçlu-sanık icra müdürlüğüne gönderdiği 29.03.2000 tarihli dilekçe ile henüz takip kesinleşmeden mal beyanında bulunmuş ve borcunu 30.04.2000-30.05.2000-30.06.2000 ve 30.07.2000 tarihlerinde dört eşit taksitte ödemeyi kabul ettiğini bildirmiştir. Taahhüdünde taksit miktarları ve ne kadar alacak için taahhütte bulunulduğuna ilişkin bir açıklama bulunmadığı gibi, lehine işleyecek sürelerden feragat ettiğine ilişkin bir açıklamaya da yer verilmemiştir. Alacaklı vekilince 18.04.2000 tarihinde icra müdürü huzurunda bu ödeme taahhüdünün kabul edilmesi üzerine, buna ilişkin düzenlenen kabul muhtırasının 01.05.2000 günü, ilk taksit tarihinden sonra borçluya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. O halde, sanığın taahhüdünde ve alacaklı vekilinin bu taahhüdü kabulüne ilişkin tebliğ edilen muhtırada ödenecek miktar ile ilgili herhangi bir hesaplama ve rakamsal belirleme yapılmamasından dolayı cezai sorumluluk doğmadığı gibi, keza takip henüz kesinleşmeden ve lehine işleyecek sürelerden feragat edildiği de belirtilmeden yapılan bu ödeme taahhüdünün hukuken geçerli olmadığı açıktır.



Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından mahkûmiyetine karar verilmesi olanaksız olduğu için, isabetli olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.



SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün ONANMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.9.2002 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.