Mesajı Okuyun
Old 11-04-2009, 07:47   #20
üye27169

 
Varsayılan Kibritçi Kız.

Soğuk bir Noel arifesinde, kentin caddelerinde herkes eğlenirken küçük kız onları seyredip kendi kendine eğleniyordur. Küçük kız kibritçi dir. Kutu ile kibrit satar. O soğuk havada insanlar eğlenirken küçük kız hayatın acımasızlığını, yoksulluğu tatmıştır. Ailesine yardım etmek için her geçene kibrit satmak ister, fakat o gece hiç satamamıştır. Havanın çok soğuk olması ve kızın yorgun oluşu yinede onu yıldıramamıştır. Birazcık olsun ısınmak için iki ev arasında bir aralığa girer ve hayallere dalar. Çocukluğunu mutlu bir şekilde yaşamak, iyi bir evde oturmak, yoksulluk çekmemek gibi; derken biraz ısınmak için bir kibrit yakar. Nasıl olsa üvey annem ve babam anlamaz diyerek sıcacık bir ev hayal ederken kibriti yakarak bitirir. Bu durumu fark edince ne yapacağını şaşırmış, korkmuş ve ölmüş büyük annesinden yardım dilenmeye, seslenmeye başlar. Durmaksızın yağan kar, küçük kibritçi kızın üstünü örter. Küçük kız, kaskatı ve donmuş kalakalır oracıkta. Büyük annesi elini uzatır ve küçük kibritçi kızı yanına alır.
Ertesi sabah, yoldan geçenler bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü bulurlar.Yanı başında bir çok boş kibrit kutusu vardı.
-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler.
Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki!
Kibritçi kızı okuyunca tabi ki aklıma ilk gelen Kibritçi Kız!!
Yani bu;
Nereye kadar sadaka,
nereye kadar bu dilencilik?
Ben kimin neyim,
nereye bu yolculuk?

Derin bir üzüntü bu, geçmeyecek gibi...
Yaraya tuz basmak,
nefessiz kalmak,
ağrıya yatmak gibi...
Derin bir üzüntü bu,
ölüm çaresizliği gibi,
imkansızı umutsuzca bilerek beklemek gibi...

Ben kibritçi kız sabaha kadar üşüyorum...
Son kibritimi de yakıp sevdana veda ediyorum...
Sen buz gibi donuk gözlerle yine bakıyorsun,
her zamanki gibi kazanan sen oluyorsun!

Ne zaman pes eder bu kalp,
belki o zaman biter bu aşk...
Ne kadar sürerse o son nefes,
o kadar can çekişir bu aşk...

Derin bir üzüntü bu, geçmeyecek gibi...
Yaraya tuz basmak,
nefessiz kalmak,
ağrıya yatmak gibi...
Derin bir üzüntü bu,
ölüm çaresizliği gibi,
imkansızı umutsuzca yine de beklemek gibi...

Ben kibritçi kız sabaha kadar üşüyorum...
Son kibritimi de yakıp sevdana veda ediyorum...
Sen buz gibi donuk gözlerle yine bakıyorsun,
her zamanki gibi kazanan sen oluyorsun!


Sonra o üvey anne ile babaya lanet edesi geliyor insanın! (İkisi de mi üveymiş)
İyi geçen bir gün nasıl bir uyku getirirse iyi geçe bir ömür de mutlu bir ölüm mü getirir?
Aslında küçük yaştaki çocuklara anlatılmaması gereken trajik bir masal diye düşünüyorum. Düşünün; bir çocuk annesinden (ya da babasından) bir masal istiyor. annesi bir varmış bir yokmuş diye başlıyor, ve ölmüş diye bitiriyor, ardından da hadi uyu bakalım deyip ışıkları kapatarak çıkıyor. o karanlıkta çocuk ne düşünecek? Nasıl uyuyacak.Evet Andersen masallarının bazılarının çocuklara okunmasında sakınca var diye düşünüyorum. Çocuklar için aşırı gerçekçi, bazıları da fesat…Büyük balo salonlarında, saraylarda geçen, annenin ışığı kapatıp çıktığı zaman çocuğu prens veya prenses olma düşlerine sürükleyen, herkesin mutlu yaşayıp kimsenin açlıktan, soğuktan ölmediği masallar okunmalı çocuklara…..
Ki bir büyük olarak benim bile Kibritçi kız a olumlu yorum yapasım gelmiyor.
Bir kibrit çöpü bütün dünyayı yakmaya yeter! Ama insanlar çoğunlukla o kibrit çöpünün ateşinin bile ne olduğunu anlamaya çalışmadan, farkında olmadan devam ediyorlar sürekli uykularına ve düşsüzlüklerine….
Her gülüşün bir mutluluk olmadığını,gülüşlerin ardında büyük üzüntüler,trajediler olabileceğini, çocukluğunda yüreğini ısıtamayan bu masal kahramanının yaşadığı gibi dramlar olabileceğini düşündürüyor.
Ve taa çocukluklardan kalan hüzünlü anıları…..