Mesajı Okuyun
Old 26-02-2011, 17:16   #6
harkan

 
Varsayılan

karar için teşekkürler Sn. Öksüz, o halde "vekalet görevinin kötüye kullanılmasından doğan davalar zamanaşımına tabi değildir" ibaresini tazminat ve taşınmazın aynına ilişkin davalar için yorumlayacağız,

yukarıda Sn Öksüz'ün eklediği kararda davacı taşınmaz bedelini değil de bedelin kendisine ödenmemesinden dolayı tazminat talep etseydi sonuç ne olurdu acaba? gerek alacak gerekse tazminat taleplerinin konusu belirli miktar para, ancak hukuki sebepleri farklı, çok ince bir ayrım gerçekten dava açarken çok dikkat etmek lazım sanırım, aşağıda taşınmazın aynı ve buna bağlı TAZMİNAT alacağı için zamanaşımının söz konusu olmayacağına yönelik bir karar,


T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
Esas No
: 2005/6561
Karar No
: 2005/6917
Tarih
: 8.6.2005

ÖZET :
Mülkiyetten kaynaklanan hak istekleri ile vekaletgörevininkötüyekullanılması iddiasına dayalı ayın istekli davaların bir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi olanaklıdır.
Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
DAVA :
Taraflar arasında görülen davada; Davacı, paydaşı bulunduğu 4 parsel sayılı taşınmazda kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmak üzere diğer paydaşlarla birlikte dava dışı müteahhit Faruk Güven ile anlaştıklarını ve bu konuda davalıya vekaletname verdiğini, ancak sözleşmeye göre kendisine isabet eden çekişmeli daireyi, davalının vekalet aktine aykırı davranarak üzerine geçirdiğini ileri sürmüş, tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tazminat istemiştir.
Davalı, Borçlar Kanununun 126. maddesine göre 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini; davalının kendisine düşen daireye satış vaadi sözleşmesi ile yükleniciye sattığını, davada aktif husumeti bulunmadığını, ayrıca dava konusu edilen daireyi Süs Bitkileri Ltd. Şti.den bedelini ödeyerek satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, Borçlar Kanununun 126/4 maddesindeki 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi Murat Ataker'in raporu okundu, düşüncesi alındı.
Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR :
Dava, tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın eser sözleşmesinden doğan alacakdavası niteliğinde bulunduğu ve Borçlar Kanununun 126/4. maddesindeki zamanaşımı süresinin geçtiğinden bahisle reddine karar verilmiştir.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada vekalet aktinin kötüyekullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıkça anlaşılmaktadır.
Öncelikli istek ayna yöneliktir. Tazminat buna bağlantılıdır. Mülkiyetten kaynaklanan hak istekleri ile vekaletgörevininkötüyekullanılması iddiasına dayalı ayın istekli davaların bir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi olanaklıdır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden ( resen )göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
SONUÇ :
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde soruşturma yapılarak tüm delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.6.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.