Mesajı Okuyun
Old 26-06-2007, 09:06   #3
HÜLYA ÖZDEMİR

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/11360

K. 2005/5391

T. 12.5.2005

• TRAFİK KAYITLARI ( İşleteni Kesin Olarak Gösteren Bir Karine Değil İse De Onun Kim Olduğunu Gösteren Güçlü Bir Kanıt Niteliğinde Olduğu )

• İŞLETEN KAVRAMI ( Trafik Kaydında İsmi Görünmeyen Üçüncü Kişinin İşleten Konumunda Olmasının Mümkün Olduğu - Ancak Bu Konuda Getirilecek Kanıtların Üçüncü Kişileri De Bağlayabilecek Nitelikte Ve Güçte Olması Gereği )

• İSPAT ( Trafik Kaydında İsmi Görünmeyen Üçüncü Kişinin İşleten Konumunda Olabilmesi Bu Konuda Getirilecek Kanıtların Üçüncü Kişileri De Bağlayabilecek Nitelikte Ve Güçte Olması Gereği )

• TRAFİK KAYITLARINDA İSMİ GÖZÜKMEYEN KİŞİ ( İşleten Konumunda Olmasının Mümkün Olduğu - Ancak Bu Konuda Getirilecek Kanıtların Üçüncü Kişileri De Bağlayabilecek Nitelikte Ve Güçte Olması Gereği )

2918/m.3,19, 20/d

1086/m. 299


ÖZET : Trafik kaydı "işleteni" kesin olarak gösteren bir karine değil ise de, onun kim olduğunu gösteren güçlü bir kanıt niteliğindedir. Trafik kaydında ismi görünmeyen üçüncü kişinin "işleten" konumunda olması mümkündür. Ancak bu konuda getirilecek kanıtların üçüncü kişileri de bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması gereklidir.
DAVA : Davacı Türk Telekom AŞ vekili Avukat A. E. tarafından, davalı H. E. aleyhine 5.2.2003 gününde verilen dilekçe ile davalıya ait kamyonetin davacıya ait saha dolabına verdiği zararın tazmini için yapılan icra takibine itirazın iptalinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 3.6.2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Zarara sebebiyet veren olaya karışan araç, trafikte davalı adına kayıtlıdır. Davacı, bu kaydı esas alarak işleten sıfatıyla davalı hakkında takip yapmış ve itiraz üzerine de bu davayı açmıştır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3 ve 19. maddeleri hükümlerine göre trafik kaydı "işleteni" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin üçüncü kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur.
İşletenlik, trafik kaydı adına olan kişiden mülkiyeti muhafaza kaydı ile satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süre ile kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişiye geçmiş olur. Bu bakımdan, işletenliğin kayda rağmen başkasına geçmiş bulunduğu her zaman ispatlanabilir. Fakat bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Öte yandan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 299. maddesindeki esaslar birbiriyle hiç bağlantısı bulunmayan, birbirine karşı tam anlamıyla üçüncü kişi durumunda bulunan kişiler hakkında uygulama alanı bulamaz. Çünkü haksız eylemden zarar gören kişi, üzerinde işletenlik niteliği bulunmayan kişinin hukuki halefi değildir. Ancak, özellikle trafik olaylarına karışan araçların oluşturdukları zararın ödetilmesini imkansız kılmak için muvazaalı olarak eski tarihle düzenlenen sözleşmelerden bu sözleşmelerde üçüncü kişi durumunda bulunan magdurların zarara uğramasını önlemek amacıyla bu gibi belgelerin onlara karşı hüküm ifade edebilmesi için sözü edilen maddede ön görülen koşulların kıyasen aranması hakkaniyete uygun düşmektedir. Nitekim Yargıtay'ın uzun yıllardan beri uygulaması bu doğrultudadır.
Davaya konu olan olayda, aracın olay tarihinden önce 2918 Sayılı Yasa m. 20jd hükmüne aykırı olarak noterlik dışında satılmış bulunduğunun ileri sürülmesi ve bu yönün tanık anlatımları ile ispat ve kabul edilemez. Şu durumda, davalının işleten olmadığını geçerli delillerle kanıtladığı kabul olunamaz. Açıklanan nedenlerle, mahkemece davanın reddi yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harem istek halinde geri verilmesine 12.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/5545

K. 2003/593

T. 3.2.2003

• RÜCUAN TAZMİNAT ( Trafik Kazasında Ölen Sigortalının Hak Sahiplerine Yapılan Harcamalar Üzerine Uğranılan Kurum Zararının Rücuu Talebi )

• ARAÇ SAHİBİNİN SORUMLULUĞU ( Bağ-Kur'un Rücu Alacağından Sorumu Tutulabilmesi İçin İşleten Olmasının Gerekmesi )

• İŞLETEN SIFATI ( Araç Sahibinin Bağ-Kur'un Rücu Alacağından Sorumu Tutulabilmesi İçin İşleten Olmasının Gerekmesi )

• BAĞ-KUR'UN RÜCUU ALACAĞINDAN ARAÇ SAHİBİNİN SORUMLU TUTULMASI ( Sorumluluk İçin Araç Sahibinin İşleten Olmasının Gerekmesi )

1479/m.63

2918/m.3


ÖZET : Dava, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan kurum zararının rücuan tahsili talebine ilişkindir. Araç sahibinin Bağ-Kur rücu alacağından sorumlu tutulabilmesi için trafik sicilinde kayıtlı araç üzerinde fiili hakimiyet ile aracı kendi nam ve hesabına işletiyor olması gerekir. Diğer bir anlatımla, işleten olmalıdır. Davalının aracı sattığı yönündeki savunması dikkate alınarak rücu alacağından sorumlu olmadığına karar verilmesi gerekir.
DAVA : 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu madde 3.
Davacı, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalı Hüseyin'in temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava 21.4.1994 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine davacı kurumca ölüm sigortası kolundan bağlanan aylığın ilk peşin değeri ile cenaze masrafının 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesi hükmüne göre davalılardan rücuan tahsili istemine ilişkin olup; mahkemece, davalı Hasan'ın kusurlu sürücü Hüseyin'in kullandığı aracın kaza tarihindeki maliki sıfatıyla kurumun rücu alacağından sorumluluğuna karar verilmiştir.
Bu yönde; 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesi hükmü kapsamında rücu edilecek kişilerin sorumlulukları; öncelikle 3. kişinin suç sayılır hareketi ile yasada belirtilen sosyal sigorta yardımlarının yapılmasını gerektiren bir halin doğması ve sigortalı ya da hak sahiplerine bu yardımların yapılması koşuluna bağlanmıştır.
Davada somutlaşan olayda da; davalı sürücünün toplam 8/8 oranındaki kusuru ile neden olduğu trafik kazasında Bağ-Kur sigortalısı vefat etmiş ve sigortalının hak sahiplerine Bağ-Kur'ca ölüm sigortası kolundan aylık bağlanmıştır.
Ne var ki; davalı Hasan'ın rücu alacağından sorumluluğuna dayanak kılınan 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesinin 3396 Sayılı Kanunla değiştirilen 2. fıkrasında yer alan "... araç maliklerine ..." ibaresi; Anayasa Mahkemesinin 27.03.2000 tarih ve 2001/343 esas, 2002/41 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı 13.11.2002 gün ve 24935 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu durumda; araç malikinin 1479 Sayılı Kanunun 63. maddesi kapsamında kurumun rücu alacağından sorumluluğu ancak anılan yasanın öngördüğü "diğer sorumlular" kavramı kapsamında 2918 Sayılı Kanunun 3. maddesi hükmünde öngörülen tanım çevresinde işleten sıfatını haiz bulunması; bir başka anlatımla trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan araç üzerindeki fiili hakimiyet ile aracı tehlikesi kendisine ait olmak üzere kendi nam ve hesabına işletiyor olması halinde mümkündür.
Hal böyle olunca; davalı Hasan'ın aracı 1992 yılında satarak devrettiğine dair savunması dikkate alınarak rücu alacağından sorumlu olmadığı ve hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Hasan'ın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde Hasan'a iadesine, 3.2.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi. T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 1982/10658

K. 1982/11433

T. 13.12.1982

• MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Haksız Eylem Nedeniyle )

• HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Trafik Kazası Sonucu Gerçekleşen Ölüm )

• TRAFİK KAZASINDAN DOĞAN MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Sorumluların Belirlenmesi )

• ARAÇ SAHİBİ ( Aracı İşleten Kimse Sayılması )

• İŞLETEN SIFATI ( Motorlu Taşıt Aracının İşletilmesinde Maddi Ya Da Manevi Çıkarı Olan Aracın Giderlerini ve Araçtan Doğan Tehlikeleri Üstlenen Kimsenin İşleten Sıfatıyla Sorumlu Olması )

• HUSUMET İTİRAZI ( Yetki İtirazından Önce Hiç Değilse İki İtirazın Birlikte Çözümlenmesinin Gerekmesi )

• YETKİ İTİRAZI ( Husumet İtirazının Yetki İtirazından Önce Hiç Değilse İki İtirazın Birlikte Çözümlenmesinin Gerekmesi )

1086/m.196,38,39,9


ÖZET : Araç sahibinden amaç aracı işletendir. Davacılar, aracın trafik kaydında adı yazılı malikine, aracı kullanan şoföre ve nihayet aracı işleten otobüs işletmesi sahibine husumet yöneltmek suretiyle bu tazminat davasını ikame etmişlerdir. Motorlu taşıt aracının işletilmesinde maddi ya da manevi çıkarı olan, aracın giderlerini ve araçtan doğan tehlikeleri üstlenen ve araç üzerinde eylemsel tasarruf gücü bulunan kimse işleten niteliği ile sorumlu bulunmaktadır. Böylece aracın kullanılmasında devamlı ya da ağırbasan bir yararı olan kimsenin işleten niteliğini taşıması fiili ve iktisadi hakimiyet ilişkisinin kaçınılmaz bir sonucudur
Husumet itirazının yetki itirazından önce, hiç değilse iki itirazın birlikte çözümlenmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki trafik kazasından doğma manevi tazminat davası nedeniyle yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalı ( S. )Otobüs İşletmesini temsilen ( H.S. )hakkında açılan davanın husumet önünden reddine, 170.000 liranının davalılar ( Y.E. )ve ( N.Y. )dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine fazla isteğin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacılar avukatı ile davalılar ( Y.E. )ve ( N.Y. )avukatı taraflarından temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu:
KARAR : 1 - Dava, haksız eyleme dayalı manevi tazminat isteminden ibarettir. Davada, davacıların müşterek murisinin, davalı ( Y.E. )'e ait olup diğer davalı ( N.Y. )tarafından kullanılan ve öteki davalı ( S. )Otobüs İşletmesince çalıştırılan yolcu otobüsünün çarpması sonucu ölümünden dolayı duyulan elem ve ıstırap karşılığı manevi tazminat isteminde bulunulmuştur. Yerel mahkemece, davalı ( S. )Otobüs İşletmesi hakkında açılan davanın husumet yönünden reddine ve davacılar yararına takdir edilen manevi tazminatın diğer iki davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş ve hüküm davacılar ile davalı araç sahibi ve şoförü tarafından temyiz edilmiştir.
6085 sayılı Karayolları Trafik Kanununun değişik 50. maddesinde araç sahiblerinin sorumluluğu düzenlenmiştir. Gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sözü geçen maddede öngörülen "araç sahibi"nden amacın "aracı işleten" olduğu kabul edilmektedir. Davacılar, aracın trafik kaydında adı yazılı malikine, aracı kullanan şoföre ve nihayet aracı işleten otobüs işletmesi sahibine husumet yöneltmek suretiyle bu davayı ikame etmişlerdir.
Burada üzerinde önemle durulması gereken konu davalı otobüs işletmesinin 6085 sayılı Kanunun 50. maddesi uyarınca "işletici" olarak bir sorumluluğunun mevcut olup olmadığıdır. Türk Hukukunda artık yerleşmiş bulunan görüşe göre, motorlu taşıt aracının işletilmesinde maddi ya da manevi çıkarı olan, aracın giderlerini ve araçtan doğan tehlikeleri üstlenen ve araç üzerinde eylemsel tasarruf gücü bulunan kimse işleten niteliği ile sorumlu bulunmaktadır. Böylece aracın kullanılmasında devamlı ya da ağırbasan bir yararı olan kimsenin işleten niteliğini taşıması fiili ve iktisadi hakimiyet ilişkisinin kaçınılmaz bir sonucudur ( BAK. Prof. Dr. Haluk Tandoğan, KUSURA DAYANMAYAN SÖZLEŞME DIŞI SORUMLULUK HUKUKU, 1981, Sayfa 225-231-Ergun Özsunar- TRAFİK HUKUKUNDA ZARAR GİDERİMİ SORUMLUSU OLARAK İŞLETEN ( ARAÇ SAHİBİ ) KAVRAMINA İLİŞKİN BAZI SORUNLAR, 1971, Sayfa 83-110 ).
Olayımızda davacılar, davalı ( S. )Otobüs İşletmesi sahibinin işveren durumunda olduğunu, aracın sahibi ile arasında anlaşma bulunduğunu ileri sürmüş, davalı firma sahibi ise kendisinin komisyon karşılığı yolcu sağladığını ve otobüs ile başkaca bir ilişkilerinin bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece bu konuda hiçbir araştırma yapılmadan ve taraf delillerinin toplanmadan davalı savunmasına itibar edilerek otobüs işletmesi yönünden husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Yapılacak iş "işletici" kavramının yukarıda özetlenen kapsam ve unsurları gözönünde tutularak ve özellikle tarafların husumete ilişkin iddia ve savunmaları hususundaki bütün delilleri toplanarak varılacak sonuca göre bir karar verilmekten ibarettir. Yalnızca davalının belgelenmeyen savunmasına itibar edilerek davacı otobüs işletmesi sahibinin "işleten" olmadığının kabulü bozmayı gerektirir.
2 - Diğer taraftan kararın yetkisizliğe ilişkin bölümün de kabul şekle bakımından da kanun ve usul hükümlerine uygun bulunmaktadır.
Şöyle ki:
a )Dava dilekçesinde de açıklandığı üzere davalılardan araç sahibi ile şoförünün yasal ikametgahları Akçaabat ilçesindedir. Ölümü doğuran haksız eylem dahi orada işlenmiştir. Davacıların önemli bir bölümünün da yasal ikametgahları aynı ilçededirler.
b )Davacılar vekili işyeri Trabzon'da bulunan " ( S. )Otobüs İşletmesi" sahibine de husumet tevcihi yoluyla davayı Trabzon'da ikame etmiştir. Davada hem husumet ve hem de yetki itirazında bulunulmuş, mahkemece husumet itirazının esasla birlikte karara bağlanması öngörülerek yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
c )Davada birden fazla davalı bulunması halinde bunlardan birinin ikametgahında dava açılabileceği H.U.M.K.nun 9. maddesinin ikinci bendinin ilk cümlesi gereğidir. Ne var ki aynı bendin sonraki cümlelerinde bu davalının davalılar arasında gösterilmiş bulunmasının diğer davalıları kendi mahkemelerinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla davanın açılmaması hususunun gerektiği öngörülmüştür. Olayımızda mahkemenin kabulüne göre hakkındaki dava sonradan sıfat ( husumet )yokluğundan reddedilen davalı " ( S. )Otobüs İşletmesi" sahibinin H.U.M.K.nun yukarıda anılan 9. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesi hükmünden yararlanmak için davalı olarak gösterildiği, gerek davanın ikame şekli ve gerekse olayın oluş biçimi itibariyle anlaşılmaktadır. Bu durumda diğer davalıların yetki itirazlarının kabulü gerekmektedir. ( Bak. Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Dördüncü Baskı 1979, Cilt I, sayfa 284 )Nitekim Dairemizin benzer bir olayda ilgili 31.3.1976 tarihli ve 954/3400 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
d )Mahkemece yetki itirazının davanın başında reddine karar verilmiş ve husumet itirazının ise nihali hükümde düşünülmesi yoluna gidilmiştir. Şüphesiz ki genel ilke olarak husumet itirazının incelenmesi yetkili mahkemeye aittir. Şayet husumet itirazı yetki itirazı ile birlikte aynı davalı tarafından ileri sürülmüş ise ve yetki itirazı kabul ediliyorsa yetkisizlik kararı veren mahkemenin ayrıca husumet itirazı hakkında bir karar vermesine gerek yoktur. Ancak olayımızda olduğu gibi yetki itirazının reddine karar verilecek ise aynı davalı tarafından yapılmayan husumet itirazının nihai karara bırakılması çatışan davalı yararları yönünden uygun görülemez. Olayımızın özelliği itibariyle yerel
mahkemenin genel ilkenin istisnası olarak husumet itirazını yetki itirazından önce hiç değilse iki itirazı birlikte çözümlemesi gerekirdi. Böylece de nihai kararda oluşan çelişmenin ortaya çıkması önlenmiş olurdu. Mahkeme araç maliki ile şoförünün yetki itirazlarını reddederken bunları diğer davalı " ( S. )Otobüs İşletmesi" sahibin tabi oldukları gerekçesine dayanmıştır. Şayet mahkemece bu işletme sahibine yönelik husumet uygun bulunmuş olsaydı yetki itirazının reddini öngören ara kararı da o zaman kanun ve usul hükümlerine uygun düşecekti. Oysaki nihai kararda sözü edilen davalı yönünden husumete bağlı olarak davanın reddine karar verildiğine göre, yetki itirazının reddindeki TABİYET gerekçesi dayanaksız kalmıştır. Başka bir deyimle mahkeme kendi kabulüne göre gerçek hasım olmayan bir davalı hakkında açılan dava yoluyla yetkili mahkemenin değiştirilmiş bulunmasını geçerli saymış ve bunun sonucu olarak H.U.M.K.nun 9. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne aykırı davranmıştır. O halde kabul şekli bakımından da hükmün bozulması gerekmektedir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 1. bentte gösterilen nedenle davacılar, 2. bentte gösterilen nedenle davalı ( Y.E. ) ve ( N.Y. )yararına BOZULMASINA, 13.12.1982 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava yukarıda da belirtildiği gibi, davalı ( Y.E. )'ye ait olup, davalı ( N.Y. )tarafından sürücülüğü yapılan ve diğer davalı ( S. )Otobüs İşletmesince çalıştırılan yokcu otobüsünün, davacıların desteğine çarpıp ölümüne neden olması sonucu, davalıların tümünden manevi tazminatın ödetilmesine ilişkin bulunmaktadır.
Davalılardan ( Y.E. )ile ( N.Y. )'ın ikametgahının Akçaabat, diğer davalı ( S. )Otobüs İşletmesinin ikametgahının ise Trabzon olduğu hususunda uyuşmazlık yoktur.
Dava HUMK'nun 9. maddesinin 2. fıkrası gereğince davalılardan ( S. )Otobüs İşletmesinin ikametgahı olan Trabzon'da açılmış bulunmaktadır.
Davalılardan ( Y.E. )ve ( N.Y. )ikametgahlarının Akçaabat olduğundan bahisle süresinde yetki ilk itirazında bulunmuşlar, bu itiraz mahkemece, HUMK'nun 9. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince kabul olunmamıştır.
Yapılan inceleme sonunda esas kararla davalılardan ( S. )Otobüs İşletmesi hakkındaki dava husumet düşmeyeceği nedeniyle red edilmiş, diğer davalıların ise tazminatla yükümlülüklerine karar verilmiştir.
Dairemizin değerli çoğunluğu, davanın Trabzon'da görülmesinin, hakkındaki dava husumet nedeniyle red edilmiş bulunan ( S. )Otobüs İşletmesinin davalı olması nedeninden kaynaklandığını, bu davalı hakkındaki dava husumet yönünden reddedilmiş bulunduğuna göre, birlikte görülmenin hukuki sebebinin dayanaksız kaldığını, bu bakımlardan davalı ( Y.E. )ve ( N.Y. )hakkındaki davanın da yetki yönünden reddi gerektiği, görüşündedirler ve bu görüşle, 2 Nolu bozma nedenini sevketmişlerdir.
Kanımca, çoğunluğun bu görüşüne katılmak mümkün değildir. Şöyle ki:
1- Yetki itirazı, HUMK'nun 187. maddesi gereğince ilk itirazlardan olup, davanın bidayetinde ve hepsi birlikte beyan edilmek gerekir. Aynı kanunun 196. maddesi gereğince ise "hadiseler gibi tahkik ve hallonur." Diğer deyişle HUMK'nun 222 ve 225. maddeleri uygulanacaktır. Bu bakımdan, mahkemece, iptidai itirazlardan olmayan davalılardan ( S. )Otobüs İşletmesinin husumet itirazından önce karar bağlanmasında, yasaya aykırı bir yön yoktur.
2- Yetkili mahkeme, davanın açıldığı zamandaki duruma göre tayinh edilir ve bu yetkiyi tesis eden şartların sonradan değişmesi yetkiyi ortadan kaldırmaz ( Bkz. Bilge - Önen, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 1978, sh.
179, 180; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukukunun Esasları 1978, sh. 113 ).
Yetkiyi inşa eden vakıalar aynı zamanda esas talebi de inşa ediyorsa yetkiyi isbat için talebi inşa eden vakıaların tamamen isbatı gerekli değildir. ( Bkz. Üstündağ, age, sh. 114 ).
Davalılardan ( S. )Otobüs İşletmesi hakkındaki davanın husumetten ( sıfat )yokluğundan reddedilmiş olması, diğer davalılar hakkındaki davanın yetki yönünden reddini gerektirmez. Çünkü mahkemenin yetkisi davanın açıldığöiı andaıki duruma göre belirlenir. Nitekim bu yön bilimsel eserlerde de açıkça kabul edilmektedir. ( Bkz. Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1979, cilt 1. Sh. 284 ).
3- Davanın, sırf davalılardan birini kendi mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla Trabzon'da açıldığına ilişkin herhangi bir belirti veya başka delil de bulunmamaktadır. Bilakis dosya içeriği bunun aksinin kabulünü zorunlu kılmaktadır. Nitekim ( S. )Otobüs İşletmesi hakkında verilen husumeten ret kararı davacı tarafca temyiz edilmiş ve bu karar inceleme eksikliği nedeniyle sevkedilen 1. Nolu bozma ile oybirliğiyle bozulmuş bulunmaktadır.
Kararımızın 1 Nolu bendiyle bozma tesis edildikten sonra 2 Nolu bozmanın sevkedilmiş olması kendi içinde birbirine ters düşmektedir. Dairemizin incelemenin bu aşamasında dahi, davalı ( S. )Otobüs işletmesine husumet düşmeyeceği hakkındaki mahkeme görüşünü yeterli bulmadığına göre, diğer davalılar hakkındaki davanın yetki yönünden reddine karar verilmesi hakkındaki 2. Nolu bo6zma nedenine katılmak mümkün görülmemiştir.
4- Çoğunluk kararırnda sözü edilen Dairemizin 312.3.1976 gün ve 954/3400 sayılı kararı "kendi aracının başkalarına vereceği zarar için sigorta ettirmiş davacının kendi aracına verilen zarar nedeniyle başkaları aleyhine açacağı davada bu olay için başvurma hakkı bulunmadığı kendi aracını sigorta eden sigorta şirketini de davaya katarak HUMK'nun 9. mnaddesinin 2. fıkrasından yararlanamayacağına ilişkin olup, bu olayda uygulanması düşünülemez.
5- Değerli çoğunluğun sevkettiği 2 Nolu bozma nedeni dava ekonomi ve birbirlerine aykırı kararlar çıkmaması nedeniyle kabul edilen davalılar aleyhine aynı yer mahkemesinde dava açabilme ilkesine de ters düşmektedir.
6- Para değerindeki düşüş de gözönünde tutulduğunda, ( S. )Otobüs İşletmesi dışındaki davalılar hakkında verilen kararın incelenmemesi, davacılar aleyhine sonuç doğurduğundan adı geçenler hakkında verilen kararın incelenmemesi, dava taraflarının eşit menfaat sahibi bulundukları ilkesiyle de bağdaşır bulunamamıştır. Kaldı ki adı geçen daıvalılar, davanın başlangıcından beri kendilerini vekille temsil ettirmişlerdir ve savunma haklarını yerine getirememeleri gibi bir durum da yoktur.
7- Çoğunluk görüşünde "ortak yetkiyi taşıyan mahkeme" kavramı üzerinde durulmadığından ve bu konu bozmanın dışında bırakıldığından, bu hususta görüş bildirilmesine gerek görülmemiştir.
Yukarıdaki nedenlerle değerli çoğunluğun 2 Nolu bozma kararına katılmıyorum ve davalı ( Y.E. )ve ( N.Y. ) hakkında verilen kararın incelenmesi gerektiği görüşündeyim.