Mesajı Okuyun
Old 12-04-2007, 13:59   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

Sayın meslektaşımızın 41. maddeye ilişkin önerisi yarinde görünüyor. Yargıtay kararına da ihtiyaç duyabilirsiniz diye düşündük. İyi çalışmalar...

T.C. YARGITAY
8.Hukuk Dairesi

Esas: 2003/16
Karar: 2003/3442
Karar Tarihi: 13.05.2003

ÖZET: Mirasçılık belgesine göre davacılardan başka mirasçı bulunduğu ve miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliğiyle mülkiyet hükümlerine tabi bulunduğuna göre, davada yer almayan diğer mirasçıların açılmış bulunan davaya olurlarının alınmak suretiyle katılmalarının sağlanması ya da miras ortaklığına temsilci tayini suretiyle onun huzuru ile davaya devam olunması gerekir. Sözkonusu davaya konu olan olayda davacılar kadastro çalışmaları sırasında yapılan kayma ve hata sonucu vekil edenlerinin taşınmazının eksik yazıldığını öne sürerek istekte bulunduklarına göre uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekir. Dolayısıyla bu tür uyuşmazlıkların hak düşürücü süreye bağlı tutulması imkansızdır.

(3402 S. K. m. 41) (4721 S. K. m. 640)

Dava: Mevlüt ve Cafer ile Orhan ve müşterekleri, Karayolları Genel Müdürlüğü aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair V l. Asliye Hukuk Hâkimliğinden verilen 13.09.2002 gün ve 378/497 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 0l.04.2003 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacılardan Mevlüt bizzat ve vekili, karşı taraftan Orhan bizzat ve Karayolları Genel Müdürlüğü vekili geldiler. Tebligata rağmen başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Davacılar vekili, l975 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında kayma ve hata sonucu vekil edenlerinin miras bırakanları Refik adına tespit edilen l4 nolu parselin miktarının az yazıldığını, miktar eksikliğinin sınırında yer alan 13 parsel ile diğer parsellerin tespitinden kaynaklandığını ileri sürerek yüzölçümünün düzeltilmesi yoluyla iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.

Davalı Orhan, davacı taşınmazının yüzölçümü eksikliğinin sınırından geçen yoldan kaynaklandığını, ayrıca hak düşürücü sürenin gerçekleştiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalılar yargılama oturumlarına katılmamışlardır.

Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmü gözönünde tutularak davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu 14 parselin davacıların miras bırakanı Refik 'ten kaldığı ileri sürüldüğüne, taksim hakkında her hangi bir açıklamada bulunulmadığına, mirasçılık belgesine göre davacılardan başka mirasçı bulunduğu ve miras bırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliğiyle mülkiyet hükümlerine tabi bulunduğuna göre, davada yer almayan diğer mirasçıların açılmış bulunan davaya olurlarının alınmak suretiyle katılmalarının sağlanması ya da TMK.nun 640. maddesi hükmü uyarınca miras ortaklığına temsilci tayini suretiyle onun huzuru ile davaya devam olunması gerekirken, dava koşulu yerine getirilmeden uyuşmazlığın esasına girilmiş olması doğru görülmemiştir.

11625 m2 yüzölçüme sahip 14 parsel l0.08.l972 tarihinde senetsizden Rüstem oğlu Refik ile Rüstem oğlu ölü Sündüz ve Rüstem oğlu ölü İnayet adına 1/3 pay esasına göre, dava dilekçesinde bildirilen 13 parselde aynı tarihte senetsizden Bilal çocukları Orhan, Perihan, Gülhan, Zeynal ve Ayriye adına paylı olarak tespit edilmiş, tutanak 19.03.1976 tarihinde kesinleşmiş ve tapuya tescil edildikten sonra diğer paylar satış yoluyla davalı Orhan'da birleşmek suretiyle sicil oluşmuştur. Dava dilekçesindeki açıklamalara göre davacılar vekilinin miras bırakanı Refik adına tespit edilen taşınmazın geriye kalan bölümü 13 ve numarası açıklanmayan komşu parseller içerisinde kaldığı ileri sürülmüş olmaktadır. 13 parselin kadastro tutanağının kesinleştiği 19.03.1976 tarihinden incelenmekte olan davanın açıldığı 19.06.2001 dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinde ileri sürülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş bulunmaktadır.

İstek kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak tutanaklarda belirtilen haklara karşı dava açıldığının kabulü halinde mahkemenin gerekçesi yerinde olur. Ne var ki, somut olayda davacılar kadastro çalışmaları sırasında yapılan kayma ve hata sonucu vekil edenlerinin taşınmazının eksik yazıldığını ileri sürerek istekte bulunduklarına göre uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekir. Hal böyle olunca bu tür uyuşmazlıkların hak düşürücü süreye bağlı tutulması düşünülemez. Esasen aynı maddenin son fıkrasında bu maddenin uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda 12. maddede belirtilen hak düşürücü sürenin aranmayacağı açıkça vurgulanmıştır. Yapılan bu açıklamalar karşısında yerel mahkemenin davanın hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar vermiş olmasında isabet bulunmamaktadır.

Uyuşmazlığın yanlış ölçüm ve hesaplamalardan ileri geldiği gözönünde tutularak miktar eksikliğinin sınırda yer alan hangi parseller içerisinde kaldığı hususunun davacılara açıklattırılması, verecekleri bilgiler gözönünde tutularak komşu parsel sahiplerine karşı bağımsız tapu iptali ve tescil davası açmak üzere süre ve imkan tanınması, açılacak davaların birleştirilmesinden sonra aynı ada içerisindeki taşınmazların konumu da gözönünde tutulmak suretiyle iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Esasen davacıların kendi miras bırakanları adına tespit edilen miktarının eksik tespit edildiği yolundaki itirazlarının hedefi komşu parsellerdir. Bundan ayrı davalı Orhan dışında kalan diğer davalı gerçek kişilere davanın hangi nedenle yöneltildiği anlaşılmadığı gibi sınırda yer alan komşu parsellerin malikleri olup olmadıkları da anlaşılmamaktadır. Yukarıdan beri yapılan açıklamalar gözönünde tutularak öncelikle dava koşulunun yerine getirilmesi, ondan sonra yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde eksik miktarı kapsayan parsel kayıt maliklerine karşı dava açılması, açılacak davaların birleştirilmesi, ondan sonra toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA,Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 275.000.000 lira Avukatlık Ücretinin KDV'.si ile birlikte davalı Orhan 'dan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacılara verilmesine ve 4.960.000 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 13.05.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************