Mesajı Okuyun
Old 29-04-2024, 07:59   #6
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

İlk cevabımda ,her iki davanın davalısının aynı kişi/kişiler olacağı varsayılarak, muvazaa ve tenfiz davalarının HMK.m.110 daki davaların yığılması kuralı gereği bir arada açılabileceğini genel bilgi olarak bildirmiştim.

Sorun somut olaya göre ele alındığında;

Verdiğiniz bilgiye göre,tapudaki devrin 1 mirasçı lehine yapıldığı geride müvekkiliniz olan mirasçı ile birlikte 5 mirasçı kaldığı böylece toplam mirasçı adedinin 6 kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda her iki davanın davalıları aynı kişiler olamayacağından her iki talebin aynı davada ileriye sürülemeyeceğini ayrı davaların açılması gerektiğini söyleyebilirim.

1. Muris muvazaası davasında davacı müvekkiliniz, davalı ise lehine devir yapılan mirasçı kişi olacaktır. Mirasçılar birbiri aleyhine muvafakata veya temsilci tayinine gerek kalmadan tapu iptali davası açabileceği yargıtayca kabul edilmektedir. Tereke temsicisi ile davalı arasında yarar çatışması olacağından davanın temsilci vasıtası ile açılması da düşünülemez. HGK aşağıdaki kararında, vasiyet alacaklısının vasiyetnameden doğan kişisel hakkına dayanarak muris muvazaası nedeni ile iptal ve vasiyetçi adına tescil davası açabilme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bu durumda öncelikle müvekkiliniz mirasçı adına , lehine devir yapılan mirasçı aleyhine muvazaa nedeniyle tapu iptali ile vasiyetnameden doğan haklar saklı tutularak kaydın eski haline getirilmesi yönündeki davanın açılması gerekecektir. Bu davada diğer 4 mirasçının muvafakatının alınmasına veya terekeye temsilci atanmasına gerek olmadığını kişisel görüş olarak söyleyebilirim.(Kaldı ki, bu şekilde açılacak davada, mirasçıların tümünün muvafakatı veya tereke temsilcisi gerektiği sonucuna varılırsa, açılan dava hemen ret edşlmeyip mahkemece size bu ekskliğin tamamlanması için imkan tanınacaktır.)

2. Muris muvazaası davası sonuçlanıp kesinleştikten sonra da, müvekkiliniz adına geriye kalan 5 mirasçı aleyhine vasiyetin yerine getirilmesi (tenfizi) davası açılmalıdır.

3. Yargıtay HGK 21.11.2001 T. 2001/958 E. 2001/1035 K. Sayılı Kararı, “...Vasiyetçi her ne kadar vasiyetnameden, vasiyetname ile bağdaşmayan bir hukuki tasarrufla rücu edebilirse de o tasarrufun hukuki sonuç doğurabilmesi daha açık bir anlatımla vasiyetnameyi ortadan kaldırabilmesi için sonradan yaptığı hukuki tasarrufun geçerli olması gerekir. Öyleyse lehine muayyen mal vasiyetinde bulunulan davalı ve karşı davacı M G vasiyetnameden kaynaklanan kişisel hakkına dayanarak vasiyetçinin daha sonra yaptığı satışın muvazaa nedeniyle hüküm ve sonuç doğurmayacağını ileri sürüp iptal ve vasiyetçi adına tescili yönünde dava açmakta hukuki yararı ve hakkı bulunduğunun kabulü gerekir. Böylece, lehine muayyen mal vasiyetinde bulunulan kişi vasiyetnameden doğan kişisel hakkını Medeni Kanunun 541.(TMK 600) maddesine göre vasiyetçinin mirasçılarına karşı ileri sürme, hakkına kavuşmuş olacaktır.”