Merhaba değerli meslektaşlarım. Atanmış mirasçının statüsü ile ilgili kafama takılan bir soruyu sormak isterim.

Olayımızda başlangıçta bir muris (M), yasal mirasçılar olarak da murisin ikinci eşi (E) ve murisin ilk eşinden olan oğlu var (O).

Muris, sağlığında bir vasiyetname ile (E) ve dışarıdan atadığı, yasal mirasçı sıfatını taşımayan bir üçüncü kişiyi (Ü) atanmış mirasçı kılıyor. Vasiyetnamede terekenin dışında ayrıca aynen ifade ile "tarafıma alt ve üst soylarımdan intikal edecek her türlü miras paylarım da dahil olmak üzere" kaydı bulunuyor.

Muris vefat ettikten birkaç yıl sonra ilk olarak murisin kardeşi (MK), sonra ise murisin babası (MB) vefat ediyor ve geride kalan yasal mirasçılar arasında murisin atadığı mirasçılar yok (evlilik ölümle sona erdiği için eşin de yasal mirasçı statüsü yok). (O) ise ikisinin de yasal mirasçısı konumunda.

Bu iki kişi vefat ettikten sonra (E) ve (Ü), vasiyetnamenin tenfizi talebiyle (O)'ya karşı bir dava açarak (MB) ve (MK)'nın terekeleri üzerinde hak iddia ediyor.

Sorun da burada başlıyor: Muris, babası ve kardeşi hayatta iken, vasiyetname ile bunlardan kalacak miras payları üzerinde atanmış mirasçılara hak tanıyabilir mi? Külli halefiyet kavramı, mirasın açılmasından yıllar sonra doğan bir miras payını da kapsar mı? Eğer yanıt müspet ise, (M) bu vasiyetname ile, (MB) ve (MK) yerine ölüme bağlı tasarrufta bulunmuş olmaz mı? Ölüme bağlı tasarrufların kişiye sıkı sıkıya bağlı olmasıyla ters düşmez mi bu durum? Kaldı ki, miras sözleşmesiyle doğmamış bir miras payının devri mümkün olsa dahi bu devrin geçerli olması için murisin onayı ve katılımı aranmakta iken tek taraflı bir işlemle bu devir yapılabilir mi?

Konuyla ilgili olumlu veya olumsuz bir karara rastlayamadım, doktrinde de bu hususta bulabildiğim tek bilgi külli halefiyetin atanmış ve yasal tüm mirasçıları kapsarken kök/zümre içi halefiyetin sadece alt (veya duruma göre üst) soyu kapsadığı şeklinde.

Konuyu biraz karışık aktardıysam affola