Mesajı Okuyun
Old 13-12-2022, 00:18   #4
Av.Serhat Doğan

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E:2004/4-362
K:2004/347
T:9.6.2004
• MEVSUF İKRAR NİTELİĞİ VE İSPAT KÜLFETİ
• BÖLÜNMEZLİK
• İSPAT YÜKÜNÜN BÖLÜNEMEMESİ
• İKRARIN MEVSUF İKRAR NİTELİĞİ
• BAĞLANTISIZ BİLEŞİK İKRAR NİTELİĞİNİN BULUNMAMASI


Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:
Davacıların, her iki havalenin de ödünç olarak davalılara gönderildiği yönündeki iddiası davalılarca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, daha önce davacıların murislerine borç olarak verilen paraların geri ödenmesi için gönderildiği savunulmuştur. Böylece davalılar, davaya konu paraların kendilerine gönderildiğini ( maddi vakıayı ) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle ( ödünç olarak ) değil, başka bir nedenle ( mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla ) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmişlerdir.
Davalıların, ikrar ettikleri maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmeleri karşısında, somut olayda, basit ( adi ) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır. Bu nedenle, Yerel Mahkemenin, davalıların savunmasının bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde bulunduğuna ilişkin kabulü isabetli değildir.
Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır.
O halde, somut olayda davalıların savunmaları, vasıflı ikrar ( gerekçeli inkar ) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa ( davalılara ) değil, vakıayı ileri süren tarafa ( davacıya ) aittir.
Bu durumda, davacı taraf, davaya konu paraların ödünç olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalıların ödünç ilişkisini kanıtlama yükümlülükleri bulunmamaktadır.
...


Nihayet, somut olay bakımından şu özel yönün de belirtilmesi gerekir: DAVACILARIN MURİSLERİNDEN UĞUR FAZILA DAVALILARIN KIZI, DAVUT YEKTA DA DAMATLARI OLDUĞUNDAN HUMK. NUN 293/1. MADDESİNİN TANIK DİNLETİLMESİNE MUVAFAKAT ETTİĞİ HALLERDEN BİRİ MEVCUT OLUP, davacılar eldeki davayı bu murislerinin külli halefleri sıfatıyla açtıkları için, anılan yasa hükmü çerçevesinde ödünç iddiasını tanıkla ispat hakkına sahiptirler. Nitekim, bu yön Yerel Mahkemece de kabul edilmiş ve her iki tarafın bildirdiği tanıklar dinlenmiştir. Ne var ki, yine Yerel Mahkemece de kabul edildiği üzere, dinlenen tanıklar, kendilerini bildiren tarafı doğrulayacak şekilde beyanda bulunmuşlardır. Davacı tanıklarının beyanları zaman, yer ve olgular itibariyle ödünç iddiasını tam bir açıklıkla ve kuşkudan uzak şekilde ortaya koyamamıştır. Dolayısıyla, davacı taraf, ödünç iddiasını tanık deliliyle kanıtlayamamıştır. Ancak, dava dilekçesinde, "Sair kanuni delail" denilmek suretiyle, diğer deliller yanında yemin deliline de dayanılmış olduğunun kabulü gerektiğinden; ödünç iddiası hakkında yazılı delil sunamayan ve bu iddiasını tanık deliliyle de kanıtlanamayan davacı tarafın, bu yönden davalılara yemin teklif etme hakkı bulunmaktadır. Dolayısıyla, Özel Daire bozma kararında, davacı tarafın ödünç iddiasını kanıtlayamadığının kabul edilmiş olması yerinde değildir. O halde, Yerel Mahkemece, davacı tarafa, iddianın kanıtlanması bakımından davalılara yemin teklif etme haklarının bulunduğu hatırlatılıp, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken; ispat yükü konusundaki yanılgılı değerlendirmeye dayalı önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 9.6.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.