|
Alıntı: |
|
|
|
|
Yazan Av.Gülsüm Sezen |
|
|
|
|
|
|
|
Yahut boşanmak için gelen ve psikolojisi gerçekten ciddi anlamda hasar görmüş müvekkilimizi anlamak ve onun en muhtaç olduğu 'anlaşılmak' duygusunu ona verebilmemiz için kelimelerimizi resmetmeliyiz mesela..İnandığımız bir davada da samimiyetimizi, inancımızı ve dava konusunun doğruluğunu da (duruşma yapılıp da, aylar sonra dinlenecek tanıklar, varsa gösterilecek belgelerden önce) ilk elde, kelimelerle olan bağımızın gücüyle sunarız ancak en güzel şekilde... Kanun maddelerini, Yargıtay kararlarını v.s. teoriyi makul seviyedeki her şahıs alıp cümle içinde kullanabilir elbet...Bir hukukçunun farkı bir yerlerde bu nedenle yatmalı değil mi? Saygılarımla...
|
|
|
|
|
|
Yani bu cümlelerde tarafınızdan denilmek istenen: Karşı taraftaki kişinin anlayacağı dil ile konuşmak gerektiği midir? Eğer mesele bu ise, Türkiye" de o alışkanlık yoktur, aksine anlaşılmaz dil ile konuşunca pirim yapılıyor bu ülkede. Halk arasında çok söylenir, doğum tarihiniz yerine TEVELLÜT NEDİR ÜSTADIM diye, hukukta da bunları görünce açık söyleyim, bilmem kaç tane sözlük almak zorunda kaldım ve en sonunda iyi bir sözlükle karşılaştım da işin esasını çözdüm yani, arap dilinin üç sessiz kelimeli fiil mastarlarından oluştuğunu sonra bunların ne şekle gelince kişiyi ne şekle gelince yeri vs. öğrenmek zorunda kaldım, elbet fazla kullanmasam da karşı taraf konuşunca şıp diye anlıyorum yani, bu yetiyor şimdilik.
Haklısınız, psikolojisi bitmiş boşanma davası için gelmiş bir müvekkil adayınızın frekansına nasıl gireceksiniz, bunlar tek tek problem, ama şu da var NEDEN BUNA RAĞMEN ANLAŞILMAZ KELİMELERİ KULLANIYORUZ? Zamanımız kısıtlı mı? Evet kısıtlı. Anlasam derdine çare olacak mıyım? Hayır olamayacağım. Ama asıl şu ki MÜVEKKİLİNİZİN dava açma gerekçeleri ne olursa olsun sanırım ancak İŞİMİZİN GEREKTİRDİĞİ KADARINI YAPMAMIZ GEREKECEK, diyelim ki öç almak saikiyle boşanma davası açılsın veya hakikaten ihtiyacı olduğu için benzer davalar açsın, yani hangi saikle dava açılırsa açılırsa açılsın KANUN HAK OLARAK VERMİŞSE YERİNDEDİR DEYİP HAKKIN KULLANILMASINI/vazını SAĞLAMAK DÜŞÜYOR SANIRIM BİZLERE. Ben bir hayat tecrübesi olarak şunu şöylemek istiyorum, belki aksini söyleyenler olabilir ama CEHALETLE ASLA BÜTÜNLEŞEMEZSİNİZ/BARIŞIK OLAMAZSINIZ ki ve hatta işlerini bedava bile yapsanız sizi benimsemezler/kabullenemezler. Sanırım toplulumuz bireyleri geneli uzmanlık isteyen işlerle meşgale değiller ve bu yüzden her alanda kati sözler söyleme imkanına kendilerini sahip görürler, oysa kanaatim odur ki bir alanda uzmanlaşmış bir birey artık bir alanda söz söyleyebilmenin gereklerini de görmüştür ve diğer uzmanlık isteyen alanlara da dil uzatırken belki de daha dikkatli olacaktır. Bu anlamda müvekkiliniz eğer ki sizi anlayabilecek kapasiteye sahip ise elbette ki insani yaklaşımlarınızı olumlu karşılayabilecektir, fakat siz insani yaklaşım sergiler iken buradan bile olumsuz bir anlam çıkarılabilir, toplumumuzda maalesefdir ki çok var bu tip gerçekler, BU ANLAMDA KARŞIDAKİ KİŞİNİN KÜLTÜRÜNÜ/ÖNBİLGİSİNİ BİLMEKTE YARAR VARDIR VE BİZ ESASINDA ORTAK KÜLTÜRÜNÜ KURAMAMIŞLIĞIMIZ İÇİNDE Mİ ÇIRPINMAKTAYIZ?(tüm bireylerce önceden bilinen bir ortak kültürün yokluğu ne kötü ki bu sefer her bireyin kendine has kültürünü önceden bilmeniz gerekecek, buna ömür yetmez) Ya kozmopolitliği kaldıracaksın ki zor, ya da kozmopolitliğin tutunabileceği bir üst kültürü sapasağlam kılacaksın ki davranışlarımızdan her bir insan/müvekkil farklı sonuçlar çıkarmasın. Her bireyce sapasağlam benimsenmiş insanlararası ilişki için gerekli ORTAK TEK TİP ilişki tipi yok gibi. Kozmopolit yapının üstünde ve herbir kültür çevresi tarafından ilişkilerde zorunlu bir gerçek olarak algılanan bir ANLAYIŞ üzülerek söylüyorum ben görememeye başladım.
Oysa ortaklaşa iletişimin tek yolu öncelikle aynı şeye aynı anlamları verebilmekten geçer ve önemlisi topluluğun tek bir beden oluşturması için bireyleri arası iletişimin şu belirtilen gibi olması gerekir. Bir dil karmaşıklığı da yaşamıyor değil toplumumuz, DOĞUNUN TASVİR EDİŞ ŞEKLİNDEN(kuralından) BATININ TASVİR EDİŞ ŞEKLİNE GEÇTİK ve gerçekten geçebildik mi bu da önemli. Çoğu kavramların tam kavranamayışını ben artık bu sebepte görmeye başladım. Yoksa hukuk somut gerçeklerden doğmakta iken, bir çok temel kavramın tasvir edilememesi imkansızdır. Ama iki tasvir şekli bir arada yaşar ise hiç birine de ayak uyduramıyorsunuz, kanaatim odur ki TÜRK DİLİ ARTIK KENDİ TASVİR ŞEKLİNE DÖNMELİDİR. Ne doğulu ne batılı O kendisi olmak zorundadır. Ama ta anasından duyduğu ilk sözcükten beri kendisi olmak zorundadır, yoksa bilim dili deyip sonraki aşamalarda bir tasvir şeklinden diğer bir tasvir şekline geçişler yaşanmamalıdır, ya hangi tasvir şekli geçerli ise anaokulundan beri çocuğuna onu vereceksin ya da birinde karar kılacaksın. Yok eğer olmadı diyorsan gidip BAŞKA DİLİ UĞRAŞMADAN GETİRECEKSİN ki en azından zaman kaybın olmaz. İnsanlar aynı sözcüğe farklı farklı anlamlar yüklemekten kurtarılmalıdırlar, çünkü iletişim kesiliyor bu şekilde.
Bir örnek;
üniversite yıllarımdan.
Bir şeyler anlatıyorum, sonra arkadaş HADİ YA diyor, bu sözcük bizim yörede olumsuzluk içerir oysa arkadaşın yöresinde VALLA MI sözcüğüyle eşdeğerde imiş. (Yani şaşkınlık anlamında kullanılırmış)
Medyanın bu tip olumsuzları kaldırmasını beklerken, medya dışardan sözcük taşımaya başlamışsa bu sorunlar nasıl çözülecek bilemem.
SAYGILARIMLA