Mesajı Okuyun
Old 12-03-2021, 16:38   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Nüfusta ad değiştirme davalarında,TMK.nun 27 .m. göre "haklı sebeplerin varlığının" kanıtlanması gerekir. Bu kanıtlamada davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate alınması zorunluluğu aşağıdaki kararlarda ifade edilmiştir. Bir kimsenin nüfusta yazılı adından başka bir adla bilinip tanınması ve bunun tanık beyanı ile kanıtlanması adın değiştirilmesi için haklı sebep sayılır.

18. HD., E. 2014/16259 K. 2015/4285 T. 24.03.2015
Y A R G I T A Y K A R A R I


Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı, dava dilekçesinde Romanya vatandaşı iken K1 ile evlenerek Türk vatandaşlığına geçtiğini ve ismini K3 olarak değiştirdiğini, evli ve çocukları olduğunu, ülkesine gidiş gelişlerde sınır kapılarında ve havaalanlarında sorunlar yaşadığını ve mağdur olduğunu, isminin önceki ismi olan K2 olarak değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde, davacının sunduğu (onaysız) pasaport suretine göre Romanya vatandaşı ve önceki isminin K2 olduğu görülmektedir.

4721 Sayılı Türk Medeni Yasasının 27. maddesi hükmü uyarınca "kişi haklı nedenlere dayanarak adının değiştirilmesini hakimden isteyebilir." Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği konusu her bir davadaki özel koşullara göre mahkemece belirlenecektir. Bu belirleme yapılırken objektif koşullardan çok değiştirme isteminde bulunanın mahkemeye sunacağı özel nedenlerin dikkate alınması gerekir. Bu özel, kişiye özgü nedenler; istemde bulunanın kişiliği, sosyal statüsü, aile ilişkileri de gözönünde bulundurularak hakim tarafından değerlendirilmelidir. Ad ve soyadı kişiliğin ayrılmaz bir öğesidir. Kişi bununla anılır ve tanımlanır. Ad veya soyadı niteliği gereği onu taşıyan kişi tarafından benimsendiğinde anlam taşır. Adını benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştirmeyen kimsenin, adını değiştirmek istemesi en doğal hakkıdır. Böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini içeren davalarda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate alınması gerekir.

Türk Medeni Yasasının öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olmalıdır.

Somut olayda; mahkemece haklı nedenlerin var olup olmadığı saptanmadan, yetersiz araştırma ve eksik inceleme sonucu davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Gaziantep BAM, 1. HD., E. 2017/132 K. 2017/126 T. 14.2.2017
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :


Dava, Medeni Kanunun 27. maddesine dayanılarak açılan haklı nedene dayalı adın değiştirilmesi talebine ilişkindir.

Yargıtayın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere, özel hukuk açısından ad, kişiyi belirleyen ve tanıtan, onu diğer bireylerden ayırmaya yarayan bir kavramdır. Başka bir deyişle ad, kişinin toplum içinde belirlenmesinin ve bu konuda gerekli düzenin sağlanmasının önemli bir aracıdır. Kendine özgü kişiliği ve özvarlığı olan her birey, başkalarından adıyla ayırt edilir, toplum ve ailesi içinde bununla yer alır. Onun içindir ki, her kişinin bir adının olması ve bu adın yöntemince nüfus sicline yazılması yasayla zorunlu kılınmıştır. Bu zorunluluk aynı zamanda kişinin, yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir öğesini oluşturan adını özgürce seçmesi ve taşıması için kendisine tanınmış bir temel kişilik hakkıdır. Ad üzerindeki bu hak, Anayasamızda güvence altına alınmış bulunan temel hak ve özgürlükler kapsamında olup, her Türk yurttaşının milli kültür ve çağdaş hukuk düzeni içinde eşit olarak yararlanması ilkesine dayandırılmıştır. Adın temel kişilik haklan içerisinde taşıdığı önemi gözönünde bulunduran Medeni Kanunumuzda kişiliği korumaya ilişkin hükümlerle yetinmeyip (m. 23,24,25), onu ayrıca düzenlemek yoluna gitmiştir (m. 26,27).

Kişi adının - yukarıda açıklanan niteliği gereği- sürekliliği asıl olmakla birlikte, haklı nedenlerin bulunması koşuluyla değiştirilmesine de yasal olanak tanınmış, Medeni Kanunun 27. maddesinde "
-adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir." hükmüne yer verilmiştir. Anılan yasa maddesinde haklı nedenlerin neler olduğu açıkça belirtilmemiş, bunun değerlendirilmesi davaya bakan yargıca bırakılmıştır. Yargıç, adın değiştirilmesi istemiyle açılan bir davada ileri sürülen nedenlerin Medeni Kanunun 27. maddesi kapsamında haklı neden sayılıp sayılmayacağını, uygulama (yargı kararları) ve öğreti (bilimsel görüşler) den de yararlanarak takdir edecek ve sonuca ulaşacaktır.

Bu belirleme yapılırken objektif koşullardan çok değiştirme isteminde bulunanın mahkemeye sunacağı özel nedenlerin dikkate alınması gerekir. Bu özel, kişiye özgü nedenler; istemde bulunanın kişiliği, sosyal statüsü, aile ilişkileri de gözönünde bulundurularak hakim tarafından değerlendirilmelidir. Ad ve soyadı kişiliğin ayrılmaz bir öğesidir. Kişi bununla anılır ve tanımlanır. Ad veya soyadı niteliği gereği onu taşıyan kişi tarafından benimsendiğinde anlam taşır. Adını benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştirmeyen kimsenin, adını değiştirmek istemesi en doğal hakkıdır. Böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini içeren davalarda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate alınması gerekir.

Türk Medeni Yasasının öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olmalıdır.

Uygulamada; adın yetersizliği, elverişsizliği, karışıklığa yol açması, kötü-iğrenç-gülünç-incitici-küçük düşürücü bir anlam taşıması, alay ve utanç konusu olması ya da bazı yeni durumlarla oluşan bir zorunluluk bulunması, örneğin bir kimsenin nüfusta yazılı adından başka bir adla bilinip tanınması gibi nedenler, adın değiştirilmesi için haklı neden olarak kabul edilmektedir.Bir kimsenin toplumda (ailesi içinde ve çevresinde) tanınıp çağırıldığı adı kayden de taşıması onun doğal hakkıdır. Yargı inançlarıyla da kişinin bu doğal hakkı, Medeni Kanunun 27. maddesinde önerilen haklı nedenlerden özellikle onun kişiliğini ve korunmasını gerektiren önemli olgulardan kabul edilmektedir. "Haklı neden" sayılan bu olgu, somut olayda tanık anlatımlarıyla yöntemince kanıtlanmıştır.

Bu durumda yapılan yargılamaya, toplanan delillere, dosya içeriğine ve özellikle bir kimsenin toplumda (ailesi içinde ve çevresinde) tanınıp çağırıldığı adı kayden de taşımasının en onun doğal hakkı olduğu, haklı neden" sayılan bu olgunun somut olayda tanık anlatımlarıyla yöntemince kanıtlandığı, ayrıca adını benimsemeyen kişiliği ile özdeşleştirmeyen kimsenin, adını değiştirmek istemesinin en doğal hakkı olduğu, böyle bir durumda, ad değiştirme istemlerini içeren davalarda davacının tercih ve arzusunun ön planda tutulması ve öncelikle dikkate alınması gerektiği, Türk Medeni Yasasının öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdirinin; ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve yasanın buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun saptanmasıyla sınırlı olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacının istinaf başvurusu belirtilen nedenlerle yerindedir.Bu itibarla, davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkındaki kararla davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.