Mesajı Okuyun
Old 20-05-2020, 19:32   #1
bahtsız katip

 
Varsayılan Zorunluluk İle Seçimlik Hakka Sahip Olma Arasında Kalmak

Değerli hukukçular, öncelikle bir konuda beni bağışlamanızı dileyip, affınıza sığınarak şunu belirtmek istiyorum ki, bu konuyu bir hikaye anlatır gibi anlatmayı seçtim. Dilerim sizler de bunu mazur görür, bana anlayış gösterir bunu bir saygısızlık olarak görmezsiniz.

Bir Yılan Hikayesi...

Bu hikaye 3 kişinin başından geçen ortak bir hikayeyi konu almaktadır. Benim bu hikayeyle ilişkim kişilerden birinin eşim olması.

2014 Yılı Haziran ayında, ülkemizin büyükşehirlerinden birinin merkez ilçesinin belediyesi yerel seçimlerin üzerinden 3 ay geçtikten sonra 17 işçisini, belediye gelir-giderleri ile ilgili sıkıntılar olduğu gerekçesi ile işten çıkartır. İşten çıkartılanlar arasında 9 kadrolu, 8 taşeron işçi vardır. 9 kadrolu işçi içindeki, bu hikayenin kahramanı olan 3 kadrolu işçi de birlikte bir avukata gidip danışırlar ve sonucunda belediye aleyhine işe iade davası açmaya karar verirler. Aynı avukat 3 işçi adına, 3 ayrı dava açar ve sonrasında kısa aralıklarla 3 dava da sonuçlanır. 3 işçi hakkında da ayrı ayrı mahkemeler tarafından işe iadelerine karar verilir. Belediye durur mu hiç, temyiz eder 3 kararı da. Dosyalar da ayrı ayrı Yargıtay'a gider. Gel zaman git zaman bir kaç ay sonra kısa aralıklarla 3 karar da Yargıtay tarafından temyiz başvuruları reddedilerek onanır ve bizim 3 işçi hakkında yerel mahkemeler tarafından verilen 3 ayrı işe iade kararı da böylelikle kesinleşmiş olur. İşçiler Yargıtay kararlarını alır almaz ayrı ayrı noterin yolunu tutup belediyeye ihtarname gönderirler ve kesinleşen yargı kararları gereği işe iadelerini talep ederler ama belediye inatçıdır, geri adım atmaz. Derki; yasa bana seçimlik hak veriyor, ister işe başlatırım istersem 5 maaş tutarında bir tazminat öder işe başlatmam. İyi de, belediye dediğin kamu kurumu değil midir? Mahkeme dediğin kamu adına karar vermez mi? Bunu anlayabilmek için belkide hukukçu olmaya da gerek yoktur aslında, Anayasanın 138/4. maddesinde yazılı emredici bir hüküm vardır sonuçta, der ki; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." İşçilerin psikolojisi şudur, dava açmamızın, davalarımızın lehimize sonuçlanmasının hiç bir hükmü yok imiş. Sorarlar, soruştururlar bir kaç avukata, hepsi aynı şeyi söyler. Efendim, İş Kanunu madde 21'e göre işverenin seçimlik hakkı var. Allah Allah, ne diyor ki bu madde? Diyor ki; "İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur." Ama avukat bey/avukat hanım, kanunda işe başlatmak zorundadır diyor, ha tabi birde normlar hiyerarşisi ne olacak? Evet zorundadır ama işe başlatmaz ise tazminat öder, normlar hiyerarşisi konusu ise ayrı bir konu. Yani avukat bey/avukat hanım, doğru mu anladık af buyur, bu durum şuna mı benziyor; mesela kapalı alanlarda sigara içmek yasaktır ama adam da para çok, yakıyor sigarasını, püfür püfür, cezasını da ödüyor paşa paşa. Evet hemen hemen durum bu. İşçiler de derler ki, ya avukat bey/avukat hanım, iyi güzel hoş da, bizim kadrolar ne oldu şimdi? Neticede kadroyu bize belediye vermedi ki? Ona da yapacak bir şey yok.
İşçiler çaresiz kabullenirler durumu. Gel zaman, git zaman. Bizim işçilerden biri Yargıtay'ın sitesinde emsal karar ararken öyle bir karar bulur ki, işte o zaman işin rengi değişir. Der ki kararda; işçi olan katılan hakkında işe iadesine ilişkin verilen mahkeme kararına uymayan belediye başkanı sanık hakkında TCK 257/1. maddesine göre yerel mahkeme tarafından verilen cezanın onanmasına(Yargıtay 4. Ceza Dairesi - 11/11/2014 tarih, 2014/18050 Esas - 2014/32533 Karar). İşçi bu içtihatta adı geçen katılanı araştırır, bulur ve sorar; belediye sana da bizim gibi tazminat ödedi mi? O da der ki; evet, bana tazminat ödeyip işe almadılar. Kararı ve kararın tarafı olan katılanı bulan işçinin aklı o zaman gelir başına. Hemen diğer 2 arkadaşına haber verir. Hepsi birlikte oturur düşünürler ve derler ki, bizim derdimiz belediye başkanıyla değil, bizim derdimiz ekmeğimiz. Biz gidelim notere, bu emsal Yargıtay ceza kararını da ekine koyalım, belediyeye 2. bir ihtarname gönderelim. Öyle de yaparlar. 3'ü de ayrı ayrı ihtarname gönderir belediyeye. Derler ki, bak sen bizi işe almadın ama Yargıtay buna suç diyor. Gel sen bizi işe al, bu iş bitsin. Belediye inadından vazgeçer mi hiç. Yapıştırır cevabı; suç olduğunu önceden söyleyecektiniz, iş işten geçti, başvurularınız süresi içinde olmadığından reddedilmiştir. İşçiler bu sefer izleyecekleri yolu önceden planlamışlardır. Belediyenin kolay kolay geri adım atmayacağını bildikleri için B planını ortaya koyarlar ve 3'ü de ayrı ayrı tutarlar idare mahkemesinin yolunu. Dava konusu bellidir. Belediyenin kesinleşen yargı kararına dayalı yapılan işe başlatılma taleplerinin reddine dair tesis ettiği işlemlerin iptalini isterler. Davalardan biri kısa sürede sonuçlanır. İdare mahkemesi derki; bu dava bizim görev alanımızda değil, görev yönünden reddine, görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğuna... Hayda... Yahu iş mahkemesi kararını uygulatmak için tekrar mı iş mahkemesine gidicez? Hadi onu geçtik, uyuşmazlık tarihinde işçi sayılan bir kimse değildik? Hadi onu da geçtik, yahu iş mahkemeleri kanununda iptal davası diye bir dava türü yok ki? İdari bir işlemin iptaline iş mahkemesi nasıl karar versin? Mecbur kararı istinaf eder bu işçi. Bölge idare mahkemesi de idare mahkemesi kararını onar ama der ki Danıştay'a temyiz yolu açık. Hayda... Bu sırada diğer 2 işçinin davası da aynı şekilde, farklı idare mahkemelerinde görev yönünden reddedilir. Düşünürler, taşınırlar ve derler ki, biz bu işi Danıştay'a taşırsak çok zaman kaybedeceğiz, iyisi mi biz iş mahkemesine gidelim, nasılsa iş mahkemesi bizim davaları görev yönünden reddeder, dosyalar da Uyuşmazlık mahkemesine gider. En azından zamandan kazanırız. Diğer işçilerden birinin dosyası da görev yönünden reddedilince, işçi de elindeki görev yönünden redde dair verilen bu ilam doğrultusunda tutar iş mahkemesinin yolunu, açar davayı ama dava dilekçesi evlere şenlik. Siz hiç kendi açtığı davayı görev yönünden reddedin imaları ile dolu bir dava açan birini gördünüz mü... Gel gelelim diğer iki işçiden biri idare mahkemesi biri Bölge idare mahkemesi kararının kesinleşme aşamasındayken 3. işçi iş mahkemesindeki davasını açmıştır. Öyle bir şey olur ki, artık bu kadarı da bahtsız bedevilik desek yeridir herhalde. İş mahkemesi 1 hafta içinde ne karar verse beğenirsiniz? Davanın zorunlu arabuluculuğa başvurulmadan açıldığı anlaşıldığınden usulden reddine. Hayda... Eyvallah der işçi, itiraz edip işi uzatmanın anlamı yok, tutar arabuluculuk merkezinin yolunu. Arabuluculuk merkezindeki görevli memurda, görevlendirilen arabulucu avukat da bu işe bir anlam veremez hatta arabulucu derki ben bu dosyayı iade edeceğim. Valla keyfin bilir der işçi amenna, zaten bir dünya dava açma harcım yandı, alır dosyayı usulden reddeden mahkemeye sunarım, arabulucu dosyaya bakmadı derim, der. Arabulucu biraz düşünür. Yahu şimdi ben böyle yapsam, bu sefer hakimle karşı karşıya kalacağım? E peki hakim ile benim aramda bir uyuşmazlık olursa bizim bunun için çözüm mercii var mı? Yok. Sonunda arabulucuda anlarki bu iş yılan hikayesi, bakar dosyaya. Ha bu arada idari yargıdaki dosyalarda gelir iş mahkemesine dava açma aşamasına, tabi ilk davayı açan işçiden kazanılmış bir deneyim vardır, o yüzden önce mecbur tutarlar arabulucunun yolunu. Hepsi bir kaç gün aralıkla yaparlar belediye ile arabulucuk göreşmelerini. Haliyle sonuç değişmez. Tutanaklarda sonuç başından belliydi elbette, sadece yazıya dökülmemişti. Taraflar arasında uzlaşma sağlanamamıştır. Bunun üzerine artık idare mahkemeleri nezdinde açılan ve sonucunda görev yönünden red kararı verilen idari yargı kararları doğrultusunda iş mahkemelerinde 3 işçi tarafından ayrı ayrı 3 dava açılır. Çok sürmez davaların sonuçlanması. Ne sonuç mu çıktı dersiniz? 1. celsenin 5. dakikasında davaların esastan reddine karar verir 3 ayrı mahkemede. Gerekçeli kararlarda ne mi denmiştir. Orası ayrı bir trajedi. Dava konusu işlemin idari bir eylem olduğu vurgulanır hepsinde de ve denir ki işverenin seçimlik hakkı var. İyi de idari bir işlemin iptali hakkında karar verme yetkisi idari yargıda değil miydi? İşçiler sırayla tutarlar istinaf mahkemelerinin yolunu. İstinaf dilekçeleri de yine aynı imalarla doludur. Davaya konu işlem idaridir, davalarımızın görev yönünden reddine karar verilerek dosyalarımızın Uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesi gerekirken esastan reddi usul ve yasaya aykırıdır... Bu arada istinaf kanun yolu başvurusu sonucu 2 işçinin dosyası aynı daireye, 1 işçinin dosyası farklı daireye tevzi olur. İşte o farklı daireye tevzi olan işçinin dosyası 6 ay sonra karara bağlanır. Sonuç zaten bellidir, şaşırtmaz. İstinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verilir ve böylelikle işçilerden 1'i için artık iç hukuk yolları tüketilmiş, Anayasa mahkemesine başvuru hakkı doğmuştur. Her şey yolundadır aslında, işçiler bu yola çıkarken en başından beri mahkemeye erişim hakkının ihlali iddası ile Anayasa mahkemesine başvurma hedefindeydiler zaten ama diğer 2 işçinin dosyaları halen karara bağlanmamıştır. Aradan bir 6 ay sonra da diğer 2 işçiden birinin dosyası karara bağlanır ama dosyası karara bağlanan işçi şok olur. Niye mi? Karar tabiki istinaf başvurusunun esastan reddidir amma velakin Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere verilir bu karar. Hayda... Yahu bu da nereden çıktı? Tam Anayasa mahkemesine başvuracağız derken birde Yargıtay süreci mi bekleyeceğiz. Maalesef böyledir durum, karar düzeltme yoluna gidilebilir mi diye düşünülür ama HMK derki verilen hakkın karar düzeltme yolu ile geri alınması mümkün değildir. 3. işçinin dosyası ise halen istinaf kararını beklemektedir.

Bu arada Anayasa Mahkemesi tarafından 2019 yılında bu konuyla ilgili bir karar verildi ve kamu kurumlarının işçi kişiler hakkında işe iadelerine ilişkin verilen mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğuna, başvuru konusu işe iade kararına uyulmamasının mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurduğuna hükmedildi.(Anayasa Mahkemesi - 20/03/2019 tarih, 2014/19490 başvuru numaralı kararı)

Hikaye böyle...

Eğer ilginizi çektiyse bu 3 işçinin belediye başkanı hakkında yaptıkları suç duyurusunun, yine böyle trajedi dolu sürecini anlatırım... En az hukuk davalarının süreci kadar ilginç bir süreçte orada geçti...


Hukuki danışma amaçlı yazılmamıştır, Trajik bir hukuk serüvenini anlattım sadece. Paylaşmış olduğum bilgiler ışığında, bahse konu uyuşmazlık konusunda haklı tarafın belediye olduğunu düşünen her hukukçunun düşünce ve fikirlerini öğrenmeyi çok isterim.