Mesajı Okuyun
Old 06-03-2020, 15:31   #6
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Yargıtay 20.Hukuk Dairesi
2018-43222 Esas
2019-1770 Karar


"...6100 sayılı HMK'nın 107. maddesi ile 1086 sayılı HUMK'da bulunmayan ''belirsiz alacak davası'' türü kabul edilmiştir. Buna göre; “Madde 107: (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmî eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.''

Yukarıda açıklanan madde hükmüne göre; alacaklının belirsiz alacak davası açabilmesi için, dava açacağı miktarı ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı veya bu durum objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tesbit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacak olup böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez (Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul hukuku Ders Kitabı 2011 Baskı sf.277).

Somut olayda ise; davacılar, tapusu iptal edilen taşınmazlarının değerini talep etmiştir. Davacıların dava açıldığı tarihte taşınmazının değerini belirlemesi objektif olarak mümkün olduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü mümkün değildir. Bu husus Dairemizin yerleşmiş içtihatları ile de sabittir. TMK'nın 1007. maddesine dayanılarak açılan tazminat davaları için kanunda ayrıca bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanunun 146. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun 125.) maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği ve birleşen dava tarihi itibarıyla zamanaşımı gerçekleştiğinden birleşen davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmeyip birleşen davaya ilişkin hükmün bozulması gerekmiş, bozma nedenine göre davacılar vekilinin temyiz itirazları da reddedilmiştir.

Kabule göre de, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nispi harca tâbi davalardandır. Davacılar tarafından maktu harç yatırılmasına ve harcın da ikmal edilmemesine rağmen birleşen dava için davacılar lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

Sonuç: 1- Yukarıda bir nolu bentde açıklanan nedenlerle; Mahkemenin 2017/559 E. - 2017/125 K. sayılı asıl davasında taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1.630,00.-TL vekalet ücretinin taraflardan alınarak birbirlerine verilmesine,

2- İki nolu bentde açıklanan nedenlerle; Mahkemenin asıl dava ile birleştirilen 2017/572 E. - 2017/827 K. sayılı davasında davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1.630,00.-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine 14.03.2019 günü oybirliği ile karar verildi."