Mesajı Okuyun
Old 24-10-2019, 11:11   #3
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

İnançlı işlem konusu; benim kafama çok yatmayan bir durum; her ne kadar İBK kararı olsa da uygulamaya yeterli çözümü getirdiğini düşünmüyorum. Bu başka bir tartışmanın konusu olduğu için değinmekle yetiniyorum.

Bence belirtmiş olduğunuz deliller; HMK. MD 202 gereğince"kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge" kapsamında değildir. Zira karşı yan veya temsilcisi tarafından verilmiş yada gönderilmiş değildir. Keza yargıtay da genel olarak; sadece taraflar arasındaki banka dekontlarını delil başlangıcı olarak kabul etmektedir.

Ancak; yine bence İBK kararını dikkate almadan bakarsak, eldeki belgeler davanızı, yazılı olmayan diğer deliller (tanık vs.) ile ispata yeterli olmalıdır. ( Fakat İBK kararı tam tersini söylemekte.)

Salt İBK kararını dikkate alarak değerlendirilirse; elinizdeki belgelerin delil başlangıcı niteliğinde olmadığı kanaatiyle davanın reddine karar verilmelidir. ( Fakat bu defa da aşağıdaki yargıtay kararı tam tersini söylüyor.)

Yani kısacası; inançlı işlem konusunda yargıtay ile aynı görüşte değiliz. Fakat aşağıdaki kararın sadece sonuç kısmında aynı fikirdeyiz.




Aşağıdaki karar sizin olayınıza çok benzer.
Yardımcı olur diye düşünüyorum.


T.C YARGITAY
14.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 16002
Karar: 2019 / 1951
Karar Tarihi: 05.03.2019

TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI - İŞLEMLERE AİT BELGELERİN TAPU İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ YÖNÜNDEN DELİL BAŞLANGICI NİTELİĞİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ - DAVACILARIN İDDİALARININ HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT EDİLEBİLECEĞİ DEĞERLENDİRİLMEDİĞİ - HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Davacı ...,.. tarihinde banka aracılığıyla satıcı ...’a ….TL ödeme yapmış, davalı ... .. tarihinde …. Bankasından ….TL bedelli kredi kullanmış, dava konusu taşınmaz …… tarihinde davalı ... adına tescil edilmiş ve davacı ...’ün eşi ...’ün hesabından ….. tarihinde davalı ...’ın hesabına …TL gönderilmiş ve aynı gün davalı tarafından kullanılan kredi kapatılmış olup bu işlemlere ait banka dekontları, kredi sözleşmesi vs. dosya arasında mevcuttur. O halde, mahkemece bu belgeler tapu iptali ve tescil istemi yönünden “delil başlangıcı” niteliğinde belge olarak değerlendirilerek ve davacıların iddialarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddesi uyarınca “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği gözetilerek tanık beyanları ve dosyadaki diğer deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

(6100 S. K. m. 188, 202, 225) (818 S. K. m. 125) (YİBK. 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.)



Dava ve Karar: Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 23.12.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:



Dava, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat istemine ilişkindir.



Davacılar vekili, davacı müvekkilleriyle davalının kardeş olduklarını, müvekkillerinin ve davalının dava konusu 642 ada 9 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 13 numaralı bağımsız bölümü birlikte satın almaya karar verdiklerini, satıcıyla 170.000,00TL bedelle satışı hususunda anlaştıklarını, satış bedelinin 60.000,00TL’sinin annelerinden miras kalan evin satış bedeliyle, 60.000,00TL’sinin müvekkili ...’ın birikimiyle, kalan 50.000,00TL’nin ise davalı tarafından çekilen ancak yarı yarıya ödenmesi hususunda anlaşılan krediyle ödendiğini; taşınmazın 04.06.2009 tarihinde davalı adına tescil edildiğini, çekilen kredinin 35.208,00 TL’sinin birlikte geri ödendiğini, bunun üzerine davalının bu ortaklıktan vazgeçtiğini ve ödediği 15.000,00TL ile 17.608,00TL’nin müvekkillerinden iadesini talep ettiğini, müvekkillerinin davalının teklifini kabul ettiğini ve davalının parası iade edildikten sonra taşınmazın müvekkillerine devri hususunda anlaştıklarını, müvekkillerinin 13.09.2011 tarihinde çekilen kredinin bakiye borcunun müvekkili ...’ün eşinin banka hesabından davalıya 28.440,00TL göndermek suretiyle, davalının ödediği paranın 10.000,00TL’sinin ise davalıya kuzenleri ... aracılığıyla elden ödendiğini, davalıya 22.604,00TL borçları kaldığını ancak davalının taşınmazı müvekkillerine devretmeyeceğini beyan ettiğini belirterek, dava konusu taşınmazın müvekkilleri adına tescilini mümkün olmaması halinde ödenen 161.044,00TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.



Davalı vekili, dava konusu taşınmazın davalı müvekkilinin kazancı ve babasının yardımıyla satın alındığını, müvekkilinin babasının kira gelirinin takibini davacı ...’ün eşi ... yardımıyla yaptığını, ...’ün hesabındaki para akışının bununla ilgili olduğunu, müvekkilinin babasının davacı ...’ın yanında yaşadığını, evin satın alınması sırasında babasının davacı ...’ın hesabından satıcıya para gönderdiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.



Mahkemece, tapu iptali ve tescil talebinin reddine; tazminat talebinin kısmen kabulüne ve 105,000,00TL'nin davalı tarafından dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.



Hükmü, davacılar vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.



İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.



İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.



İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.



İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.



İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.



Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.



Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)



İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.



Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;



Davacı ..., 30.03.2009 tarihinde banka aracılığıyla satıcı ...’a 120.000,00TL ödeme yapmış, davalı ... 27.05.2009 tarihinde Garanti Bankasından 50.000,00TL bedelli kredi kullanmış, dava konusu taşınmaz 04.06.2009 tarihinde davalı ... adına tescil edilmiş ve davacı ...’ün eşi ...’ün hesabından 13.09.2011 tarihinde davalı ...’ın hesabına 28.440,00TL gönderilmiş ve aynı gün davalı tarafından kullanılan kredi kapatılmış olup bu işlemlere ait banka dekontları, kredi sözleşmesi vs. dosya arasında mevcuttur.



O halde, mahkemece bu belgeler tapu iptali ve tescil istemi yönünden “delil başlangıcı” niteliğinde belge olarak değerlendirilerek ve davacıların iddialarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 202. maddesi uyarınca “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebileceği gözetilerek tanık beyanları ve dosyadaki diğer deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.



Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.03.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.




KARŞI OY



Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz. (¤¤)