Mesajı Okuyun
Old 23-05-2018, 14:33   #11
Stj Av. 23

 
Varsayılan

İddianameye konu suç ile yargılama sırasında ortaya çıkan suç birbirinden tamamen bağımsız iki ayrı suç tipini oluşturuyorsa, ek savunma ile mahkumiyet tesis edilemez. Yeniden iddianame düzenlenmesi gerekir. Burada kafa karıştıran husus CMK md 226'dır. Hükme göre suçun hukuki niteliğinin değişmesi halinde sanığa ek savunma verilerek hüküm tesis edilebilir. Ancak bu durum iddianamede gösterilen "fiil" ile sınırlı yapılabilir. Örneğin savcı iddianamesinde gösterdiği fiili kasten öldürme şeklinde ileri sürmüştür. Hakim bununla bağlı olmayarak kasten yaralama şeklinde hüküm tesis edebilir. Buna mukabil, kötü sözlerle tehditin vukuu bulduğu bir iddianamede yargılama sırasında ayrıca müşteki dilekçesinde şikayetçi oldu diye hakaretten mahkumiyet verilemez. Benzer bir kararı aşağıda paylaşıyorum.

Ceza Genel Kurulu 2013/109 E., 2014/198 K.
"İçtihat Metni"
Ceza Genel Kurulu 2013/109 E. , 2014/198 K.
o CEZA YARGILAMASININ SINIRLARI
o EK SAVUNMA HAKKI VERİLEREK YARGILANABİLME ŞARTLARI
o İDDİANAMENİN YASAL İÇERİĞİ VE SEVK MADDELERİ
o SEVK MADDELERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ
o YARGILAMANIN SINIRLIULIĞI İLKESİ
o DAVASIZ YARGILAMA OLMAZ İLKESİ
o İŞ YERİ DOKUNULMAZLIĞININ İHLALİ
o TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 142

"İçtihat Metni"
Sanık U.. Ç..'nın hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 143 ve 31/3 maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 20 gün hapis, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan ise aynı kanunun 116/2-4, 31/3, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 4.800 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 4. Çocuk Mahkemesince verilen 27.12.2007 gün ve 72-903 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 24.09.2010 gün ve 14014-14421 sayı ile; hırsızlık suçundan kurulan hükmün onanmasına, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükmün ise;
“İddianamedeki sevk maddeleri ve nitelendirmeye göre; sanık hakkında geceleyin işyeri dokunulmazlığını bozmak suçundan dava açılmadığı halde bu suç hakkında ek iddianame düzenletilmeden, ek savunma hakkı tanınıp dava konusu dışına çıkılarak, yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK'nun 225/1. maddesine aykırı davranılması” isabetsizli- ğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 08.02.2011 gün ve 740-44 sayı ile;
“...CMK'nun 225/1. maddede hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faali hakkında verileceği düzenlendiği C. Savcılığının 17.02.2006 tarihli iddianamesinin 1. ve 2. satırlarında 'suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde müştekinin bilgisayar malzemesi alım satımı yaptığı işyerine geceleyin girerek standın arkasındaki çekmeceden kasa anahtarlarığını aldığı .......... ve malzemeleri çaldığı' denilmek sureti ile işyeri dokunulmazlığının unsurları olan; işyerinin müşterilere kapalı olduğu mutad olmayan bir saatte girildiği, işyerine girmenin müştekinin rızası hilafına ve hırsızlık suçu saiki ile hukuka aykırı bir şekilde gerçekleştirildiği açıkça belirtilmiş olması nedeni ile işyeri dokunulmazlığını ihlal suçunun tüm unsurlarının iddianamede zikredildiği, iddianamede sevk maddelerinin zikredilmemiş olmasının suçun unsurları arasında sayılamayacağı bu eksikliğin CMK'nun 226. maddede düzenlenen ek savunma ile
giderilebilir bir eksiklik olduğu” gerekçesiyle direnerek, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan ilk hükümde olduğu gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Hükmün sanık ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.01.2013 gün ve 142285 sayılı "bozma" istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan açılmış bir kamu davasının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında; “müştekinin bilgisayar malzemesi alım satımı yaptığı işyerine şüphelinin geceleyin girerek, standın arkasındaki çekmeceden kasa anahtarını alarak kasayı açtığı, kasadan kol saatleri, MP3 player, 1 adet fotoğraf makinası, 1 adet dijital fotoğraf makinası ve 1 adet Simens marka cep telefonu ile 1 adet laptop bilgisayar çaldığı..." açıklamasına yer verilen iddianame ile kamu davası açılırken, 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 35, 143 ve 31/3. maddelerinin sevk maddeleri olarak gösterildiği ve suçun hırsızlık olarak adlandırıldığı, yerel mahkemece ek savunma hakkı verilerek hırsızlık ve iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Belirtilen kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesi uyarınca da; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu düzenleme gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Diğer taraftan CMK'nun 226. maddesinde ise; “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık;
iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK'nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olmasını "yargılamanın sınırlılığı" ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.12.2013 gün ve 699-601 ile 16.04.2013 gün ve 1307-151 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece iddianamede tarif edilen ve cezalandırılması istenen eylemin işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu da oluşturduğu değerlendirilerek ek savunma hakkı verilmek suretiyle sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de, hırsızlık suçunu oluşturduğu iddia olunan fiile ilişkin açıklamalar ve anlatım içeren iddianamede işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturduğu düşünülen eylemin açıkça tarif edilmediği görülmektedir. Yargılamaya konu edilen ve hüküm kurulan işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmadığından, öncelikle mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesi gerekirken, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak, davaya konu edilmeyen eylemden dolayı yargılama yapılıp hüküm kurulması kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- İzmir 4. Çocuk Mahkemesinin 08.02.2011 gün ve 740-44 sayılı direnme hükmünün, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak, davaya konu edilmeyen eylemden dolayı yargılama yapılıp hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.