Mesajı Okuyun
Old 04-10-2016, 18:45   #9
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

YARGITAY 4. Hukuk Dairesi
2015/5913 E.
2016/5083 K.
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 30/12/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 18/11/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının annesi olduğunu ve 2006 yılında aralarında bir sözlşeme imzaladıklarını, davalının bu sözleşmenin geçersizliğine ilişkin olarak bir dava açtığını ve bu davada Adli Tıp Kurumundan alınan raporda sözleşmedeki imzanın davalıya ait olduğunun tespit edildiğini, davalının bu rapora rağmen davayı uzatmak amacıyla rapordaki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle kendisi hakkında şikayetçi olduğunu, soruşturma sonucu kendisi hakkında sahtecilik suçundan kovuşturmaya gerek görülmediğini, davalı hakkında ise iftira suçundan kamu davası açıldığını ve ceza mahkemesi tarafında da eylemin sabit görülerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, davalının haksız şikayeti nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, ceza yargılaması da dikkate alınarak yapılan şikayetin haksız olduğu benimsenmiş ve istem kısmen kabul edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “ .. ” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “ .. ” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, .. 58. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davaya konu olayda; taraflar arasında bir sözleşme imzalanmış olup davalı yapmış olduğu şikayette sözleşme içeriğinin iradesini yansıtmadığını, sunmuş olduğu özel bir kurumdan alınan bilirkişi raporunda imzanın beyaza imza olarak alındığının tespit edildiğini belirtmiştir. Taraflar arasındaki alacak davasında Adli Tıp Kurumundan alınan raporda da, sözlşemedeki el yazıları ile daktilo yazılarının yazılış zamanı hususunda bir tespite gidilemediği belirtilmiştir. Davalı hakkında iftira suçundan açılan kamu davasında ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup bu karar niteliği itibariyle hukuk hakimini bağlayıcı değildir. Şu durumda yapılan şikayetin bazı emarelere dayandığı ve hukuka uygunluk sınırları içerisinde kaldığı benimsenmelidir.
Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru görülmemiş ve bu yön bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.