Mesajı Okuyun
Old 07-08-2016, 20:22   #5
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Aşağıdaki CGK kararından kambiyo takibinde verilen taahhüdün geçerliliği için takibin kesinleşmiş olması gerektiği anlaşılıyor :




YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E:
2001/18-19
K:
2001/20
T:
20.02.2001

Taahhüdü ihlal suçundan sanık B.Ö.’nün İİY.nın 340. maddesi uyarınca bir ay hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ait Besni İcra Ceza Hakimliğince verilen 30.3.2000 tarih ve 381/55 s. hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 13.12.2000 tarih ve 24167/20824 sayı ile;

“İcra tutanağında yapılan ödeme taahhüdünde borç miktarının gösterilmemesi sebebiyle taahhüdün hukuken geçerli olmadığı böylece atılı suçun oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyet hükümü kurulması isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 6.2.2001 tarih ve 84728 sayı ile; “Sanık 6.1.2000 gününde yapmış olduğu taahhütnamede açıkça “ben bu borcumun tamamını, işlemiş ve işleyecek faizini, vekalet ücretini, icra harç ve giderleri ile birlikte 25.1.2000 gününde ödemeyi kabul ve taahhüt ederim” diye beyanda bulunmuş (icapta bulunmuş) alacaklı vekili de bu icabı kabul ettiğini beyan etmiştir. Taahhüt icra müdürü huzurunda olup, taahhüt tarihi belirli ve taraflarca da imzalanmıştır.

Sanığın bu borcumun demek suretiyle, bu dosyadaki borcunu kastettiği açıktır. Dosyadaki borcun aslı, faizi, vekalet ücret, masrafların toplamı ödeme emrinde kendisine bildirilmiş, bütün borcundan haberdar edilmiştir. Bu bilgi tahtında alacaklı vekili ile birlikte icra müdürlüğüne gelip 6.1.2000 günlü ödeme taahhüdünde bulunmuştur.

Bu sebeple borç miktarı sanık tarafından da bilinmektedir. Her iki tarafça bilinen borç miktarının taahhüt tutanağına yazılmaması suçun oluşumunu engellemez.

Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 5.4.1991 tarih, 2139 esas-4034 karar s. ilamında “Borçlu sanık ile alacaklı arasında alacığın miktarı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamasına göre, taahhüt borcun tamamını içermese de geçerli kabul edilmelidir.” denilmektedir.

Sanık temyiz dilekçesinde de “275 milyon TL. için taahhütte bulundum. Ancak bazı sebeplerle taahhüdümü yerine getiremedim” demektedir. Her iki halde da ister icra tutanağındaki beyanı kabul edelim isterse temyiz dilekçesindeki miktarı kabul edelim, sanığın bir taahhütte bulunduğu, bu taahhüdü de yerine getirmediği açıktır. Bu sebeple yasanın tarif ettiği ve yaptırım altına aldığı taahhüdü ihlal suçu oluşmuştur.” gerekçesiyle itiraz yoluna başvurup, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Yerel Mahkeme hükmünün onanmasını istemiştir.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında taahhüdü ihlal suçundan açılan davada Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın taahhüdünün hukuken geçerli olup olmadığı, dolayısıyla suçun kanuni ögeleri itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

İİY.nın 111. maddesine göre; borçlunun, yeterli miktarda malının haczedilmiş olması, alacaklının satış talebinden önce borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahhüt etmesi ve birinci taksiti derhal yatırması, her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması, taksitlerin aydan aya olup sürenin üç ayı aşmaması halinde icra işlemi duracaktır. İİY.nın 340. maddesi uyarınca, 111. maddeye göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ait taahhüte geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması halinde borçlunun maddede yazılı cezayla cezalandırılmasına karar verilecektir.

İncelenen dosyada borçlu sanık aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlanmış, 163 örnek no.lu ödeme emri 21.12.1999 gününde tebliğ olunmuş, takibin kesinleşmesi üzerine borçlu sanık, alacaklı vekili ile birlikte 6.1.2000 günü İcra Müdürlüğüne müracaat ederek; “borcun tamamını, işlemiş ve işleyecek faizini, vekalet ücretini, icra harç ve giderleri ile birlikte 25.1.2000 gününde ödemeyi taahhüt” etmiş, alacaklı vekilinin kabulü üzerine düzenlenen tutanak borçlu sanık, alacaklı vekili ve İcra Müdürü tarafından imzalamış, ödenecek miktarla ilgili herhangi bir hesaplama ve rakamsal bir belirleme yapılmamıştır.

Taahhüdü ihlal suçunun oluşabilmesi için ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak belirlenmesi, tarafların belirlenen bu miktar üzerinde icap ve kabulde bulunması zorunludur. Takip talebinde borç miktarı 463 milyon olarak belirlenmesine karşın, taahhüt esnasında işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri belirlenmemiş, borçlunun taahhütte bulunduğu miktar saptanmamıştır. Ceza sorumluluğunun doğabilmesi için taahhüt esnasında ödenecek miktarın hiçbir kuşkuya yer vermeksizin belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bu miktar belirlenmediğinde hangi miktar için taahhütte bulunulduğu, kabulünde hangi miktar nazara alınarak yapıldığı saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır.

Yargıtay C.Başsavcılığınca, miktarı her iki tarafça bilinen borç miktarının taahhüt tutanağına yazılmamasının suçun oluşumunu engellemeyeceği ileri sürülmüş ise de; borçlu sanığın temyiz dilekçesi incelendiğinde sanık borcunun 275 milyon TL. olduğunu ileri sürmesine karşılık, takibin 400 milyon asıl alacak olmak üzere işlemiş faiz ve protesto masrafı ile birlikte 463 milyon TL. üzerinden yapıldığı saptanmıştır, bu dahi taraflarca belirlenen bir miktar üzerinde anlaşılmadığını göstermektedir.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri, alacak miktarının ödeme emrinde belirlendiği, bu miktara borçlu sanığın herhangi bir itirazının olmaması sebebiyle kesinleştiği, faiz, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin belirlenmesinin mümkün bulunduğu bu miktarın rakamsal olarak belirtilmemesinin taahhüdün geçerliliğini etkilemeyeceği görüşüyle itirazın kabulü yönünde oy kullanmışlardır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 20.02.2001 günü oyçokluğuyla karar verildi.