Mesajı Okuyun
Old 08-04-2016, 12:28   #3
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sailor1981
HGK, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699,
4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı;
4.hd 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı).arıyorum teşekkürler.


T.C. YARGITAY

4.Hukuk Dairesi
Esas: 1986/7532
Karar: 1987/485
Karar Tarihi: 13.12.1987


TAZMİNAT DAVASI - TRAFİK KAZASINDAN DOĞAN TAZMİNAT İSTEMİ - BEDEN GÜCÜ KAYIP ORANININ ADLİ TIP KURUMU TARAFINDAN ARTTIRILMIŞ OLMASI - ARTTIRMANIN ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN BAŞLANGICININ BELİRLENMESİNE ETKİLİ OLMAYACAĞI - ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DOLMUŞ OLMASI

ÖZET: Davacının beden gücü kayıp oranının ilk dava sırasında Adli Tıp Kurumu tarafından benimsenmeyerek arttırılmış olması zamanaşımı süresinin başlangıcının belirlenmesine etkili görülemez. Mahkemenin, zamanaşımı süresinin başlangıcını belirleme şekli doğru olmamıştır. Davalıya uygulanacak iki yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunun kabul edilmemiş olması bozmayı gerektirir.


(6085 S. K. m. 50) (818 S. K. m. 46, 60)

Dava: Taraflar arasındaki trafik kazasından doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 4.321.549 liranın olay tarihi olan 14.6.1980 tarihinden, 19.12.1984 kadar % 5, bu tarihten sonra % 30 yasal faiziyle birlikte davalılardan ortaklaşa ve zincirleme alınarak davacıya ödenmesine fazla istemin reddine ilişkin hükmün davalılar tarafından da duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:

Karar: 1 - Davalı S. Urağan, zamanaşımı savunmasında bulunmuştur; mahkeme, zararın 9.5.1984 günlü Adli Tıp Raporuyla öğrenildiği gerekçesiyle zamanaşımı savunmasını reddetmiştir.

Davalı işleten için iki yıllık zamanaşımı süresinin (6085 S.K. m. 50) söz konusu olduğu ve bu sürenin zararı ve faili (sorumluyu) öğrenmeden itibaren başlayacağı (B.K. m. 60/1) tartışılmamalıdır. Olayımızda sorun, "zararın davacı tarafından öğrenildiği tarihin" belirlenmesinde toplanmaktadır.

Bugün gerek uygulamada ve gerekse hukuk öğretisinde kabul edilmiş genel kurula göre; zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç; zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında, bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır. Eğer zararın kapsamını belirleyecek husus "gelişmekte olan bir durum" ise zamanaşımı, bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz.

Davaya konu olay, 14.6.1980 günü gerçekleşmiş ve davacı bu olay nedeniyle geçirdiği tedavi sonunda "bacakta kalıcı kısalık ve dizkapağında normal hareketi önleyici sertlik" sonucu sürekli beden gücü kaybına maruz kalmıştır. İlk önceleri zararın gelişen bir durumla ilgili olduğu tartışmasızdır; ne var ki, davacı, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan muayene sonucu alınan 15.12.1982 günlü raporla, zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında dava açmada elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş durumdadır; bu raporla, bacaktaki kısalık ve özellikle dizde geri dönülmesi olanağı bulunmayacak şekilde sertlik oluştuğu ve rehabilitasyondan yarar görmeyeceği açıkça belirtilmiştir. Davacı dahi 25.3.1983 günlü açtığı ilk davada bu hususu hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek şekilde savunmuştur. O halde zararın kapsamı belirleyecek gelişen durumun durduğu veya ortadan kalktığı 15.12.1982 günlü raporla öğrenilmiş olduğunun kabulü zorunludur.

Davacının beden bütünlüğünde meydana gelen kalıcı nitelikteki sakatlığın çalışma gücüne etki oranının, yetkili kurumlarca değişik şekilde benimsenmiş olması sonuca etkili değildir. Bu nedenle SSK'dan alınan raporda, belirlenen beden gücü kayıp oranının ilk dava sırasında Adli Tıp Kurumu tarafından benimsenmeyerek arttırılmış olması zamanaşımı süresinin başlangıcının belirlenmesine etkili görülemez.

Mahkemenin, zamanaşımı süresinin başlangıcını karar yerinde gösterildiği şekilde belirlemesi doğru olmamıştır. Dava 6.5.1986 gününde açıldığına ve zararı öğrenme de 15.12.1982 gününde gerçekleşmiş bulunduğuna göre, adı geçen davalıya uygulanacak iki yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunun kabul edilmemiş olması bozmayı gerektirir.

2 - İlk açılan davada, sürekli beden gücü kaybı oranının % 8.5 olduğunu kabul eden rapora göre istekte bulunulmuş ve buna göre kurulan hüküm kesinleşmiştir. Ne var ki, Adli Tıp Kurumu, gerçek beden gücü kaybının % 19.2 olduğunu belirlemiştir. Mahkeme bu davada bilirkişi raporundaki hesap şeklini (% 19.2 oranına göre belirlenen tüm zarardan ilk davada hüküm altına alınan düşülerek) benimseyerek hüküm kurmuştur. Oysa % 8.5 oranına göre istek hüküm altına alınmakla kesinleşmiştir; artık davacının saklı tuttuğu miktar % 19.2 oranına göre hesap edilenden ilk davada hükmedilen çıkarıldıktan sonra kalan değil; yüzde 19.2 maluliyet oranından % 8.5 düştükten sonra geri kalan ve istenmeyen yüzde 10.7 oranına göre hesap edilecek miktardır.

O halde mahkemenin, gerçekleşen beden gücü kaybı oranının tümünü esas olarak yapılan hesap şeklini benimseyerek hüküm kurması da Usul ve Yasaya aykırıdır.

3 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalı sürücü Ahmet Zafer'in ikinci bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddi gerekir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın birinci bentte gösterilen nedenle davalı S. Urağan ikinci bentte gösterilen nedenle davalı Ahmet Zafer yararına BOZULMASINA, davalı Ahmet'in diğer temyiz itirazlarının üçüncü bentte gösterilen nedenle reddine 13.12.1987 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı