Mesajı Okuyun
Old 01-03-2016, 22:30   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

İş Mahkemeleri Kanunu Madde 5 İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz.

Hükmü ile kanun kesin yetki kuralı koymuştur. Ortada diğer bir kanunla düzenlenen kesin yetki kuralı bulunduğundan, HMK.nun yetki dolayısı ile münhasır yetki ile ilgili kuralı burada uygulanmaz. (HMK madde 5 )

İş Mah. Kanunun 5.maddesinde ve aşağıdaki HGK kararında da benimsendiği gibi, iş davaları davalının yerleşim yerinde veya işçinin işini yaptığı işyerinin bulunduğu yerde açılır. Kanun burada işçiye bu iki yerden birinde dava açma hakkı tanımıştır. 5.maddedeki işyeri işçinin fiilen çalıştığı işyeri anlamındadır. ( Ejder YILMAZ,Prof.Dr.HMK.Şerhi,2013, sh:90) Bu iki yetki kuralına aykırı düşen sözleşme geçerli değildir.

Buna göre;
Yetki sözleşmesi ile;
a.) Davalının yerleşim yeri veya işçinin fiililen çalıştığı yer mahkemelerinden her ikisinin yada birisinin yetkisi kaldırılamaz.

b.) Bu iki yetki şartı muhafaza edilmekle beraber bir üçüncü yerin yetkisi kabul edilemez.

Soruda geçen olayda ; yetki sözleşmesi ile kesin yetki kuralına tabi, işçinin fiilen çalıştığı yer mahkemesinin yetkisi işçi aleyhine kaldırılmış bulunduğundan yetki sözleşmesi geçerli sayılamaz. Davacı davasını işini yaptığı yer mahkemesinde açabilir.


Alıntı:
İşçinin işini yaptığı yer mahkemesi de yetkili olmaya devam edecekse,yetki sözleşmesi yapmanın mantığı nedir?
Bir mantığı yoktur. Geçersiz olacağı kanunda öngörülen bir sözleşmeden ibarettir. Diye düşünüyorum.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/9-52
K. 2010/89
T. 17.2.2010
(İlgili Kısımları)
Somut olayda; yetkili mahkemenin, İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5. maddesine göre mi; yoksa 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 73/1 ve HUMK'nun 17. maddelerine göre mi belirleneceği; varılacak sonuca göre davanın hangi yer iş mahkemesinde görülmesi gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır;
Dava konusu talebin hukuki sebebi 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 61. maddesidir.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 63. maddesinin 2. fıkrasında, bu kanundan doğan bütün anlaşmazlıkların iş davalarına bakmakla görevli mahkemelerde çözümleneceği hükmü düzenlenmiştir.
İş mahkemelerinin kurulması, yer itibariyle yetkisi, yargılama usulü, temyiz süresi gibi konular 5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanunu'nda düzenlenmiş bulunmaktadır. Sözü edilen kanunda iş mahkemelerinde davaların çabuk ve kolay görülmesi için özel usul hükümlerine yer verilmiştir. Kanunun 5. maddesine göre iş mahkemesinde açılacak davalar, dava olunanın Medeni Kanun gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili yer mahkemesinde de açılabilir. Aynı maddenin son cümlesinde “Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılamaz” denilmek suretiyle öngörülen yetki kurallarının sözleşmelerle değiştirilemeyeceği belirtilmiş bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu'nun 17.01.1950 tarih ve 1/542-27 sayılı raporunda söz konusu yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu ve öngörülen yetki hükmüne aykırı sözleşme yapılamayacağı; iş sözleşmelerinde veya işyeri iç yönetmeliklerinde başka yer mahkemesinin yetkili olacağının kararlaştırılamayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Madde gerekçesinden de açıkça anlaşılacağı ve tüm öğretinin üzerinde uyuştuğu husus, anılan kanunun 5. maddesinin işçi yararına düzenlendiğidir. Bunun içindir ki ekonomik gücü daha zayıf olan işçinin çalıştığı yerden ayrılmadan davaya katılması düşünülmüştür.
Türk hukuk öğretisinde de sözü edilen yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle sözleşme ile sadece ikametgâh veya işyeri mahkemesinin yetkisinin kaldırılmasının değil, bunların yetkilerine dokunmaksızın bir başka yer mahkemesinin yetkili kılınmasının da bu kurallara aykırılık oluşturacağı kabul edilmektedir ( KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, İstanbul 2001, s.1022; MOLLAMAHMUTOGLU Hamdi, İş Hukuku, 3. Bası, s. 134; SÜZEK Sarper, İş Hukuku, 3. Bası, İstanbul 2006, s. 92; ŞAHLANAN Fevzi “İş Mahkemeleri ve İş Yargılaması”, Cumhuriyetin 75. Yılında Endüstri İlişkilerinde ve Emek Piyasalarının Düzenlenmesinde Devletin Rolü ve işlevleri, TEİD, III. Uluslararası Endüstri ilişkileri Kongresi, 14-16 Ekim 1998, s. 121; TUNCAY, Can, İş Mahkemelerinin Yetkisi ve Sözleşme Yasağı, IHD, C. I, Eylül 1969, S. 9. sh. 765 ).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.03.1968 ve 193-192 sayılı kararında da bu ilke benimsenmiştir.

Kamu düzeninden; korunma ve uygulamasında, toplumun büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları anlaşılmak gerekir ( Andreas von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Ankara, 1983, Yargıtay Yayını No: 15, Sh. 258 ).
Kamu düzeni, kamu menfaati düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzenidir. Aynı zamanda sözleşme serbestisinin sınırını tayin ederken, bu kavrama başvurulabilir ( Becker H., Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ankara, 1967, sh. 97 ).
İsviçre Federal Mahkemesi kamu düzeni kavramını şöyle; “Bir kuralın kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması, ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır şekilde zedelemesi zorunludur ( Kaneti Selim, İsviçre Federal Mahkemesi'nin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara, 1968, sh. 22 )” ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi 28.01.1964 gün ve 63/128 E., 64/8 K. sayılı kararında kamu düzeni deyiminin; toplumun huzur ve sükûnunun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilatının muhafazasını hedef tutan her şeyi ifade ettiği, bir başka deyişle toplumun her sahadaki düzeninin temelini teşkil eden bütün kuralları kapsadığı sonucuna varmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.12.1990 gün ve 1990/3-527, 1990/627 sayılı kararında bir kuralın kamu düzeni ile ilgisinin ülkenin sosyal, ekonomik, ekinsel ( kültürel ) ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmesi gerektiği; sözü edilen gerçeklerin, kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ortaya koyması durumunda kuralın kamu düzeni ile ilgisinin mevcut olduğu ifade edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.11.1973 gün ve 609/959 sayılı kararında ise “kamu düzeni kavramı, benzer yönler olmakla beraber her ülkenin, o ülkenin kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel bir anlam taşır” hükmüne yer verilmiştir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun gerekçesinde mahkemenin yer itibariyle yetkisi konusundaki hükmün kamu düzenine ilişkin olduğu maddenin gerekçesinde açıkça ifade edildiğine ve 5. maddede belirtilen yetki kuralına aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu belirtildiğine göre kanun koyucu iradesine ters düşecek ve sözü edilen hükmün ihlali anlamına gelebilecek yorumlara değer verilemez. Kamu düzenine ilişkin ve kesin olan yetki kuralına aykırı sözleşme yapılamaz. Mahkeme yetkisizliğini her zaman kendiliğinden gözetir. Taraflar da duruşma bitinceye kadar yetki itirazında bulunabilirler. Yani bu halde yetki itirazı ilk itirazlardan değildir.
5521 sayılı İş Kanunu'nun 15. maddesinde yer alan; “Bu kanununda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır” kuralından hareketle iş mahkemelerinin yetkisi konusunda yapılacak sözleşmelerin geçerli olacağı kabul edilemez. Çünkü iş mahkemelerinin yer bakımından yetkisi konusu 5521 Sayılı Kanunda açık ve kesin bir şekilde düzenlenmiştir, iş Mahkemeleri Kanunu'nun düzenlediği özel yetki kurallarında, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanmasını gerektirir bir boşluk veya belirsizlik bulunmamaktadır, İş Mahkemeleri Kanunu'nda kamu düzenine ilişkin kesin yetki kuralı düzenlenmiştir
Sonuç itibariyle; davanın görüleceği yerin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Borçlar Kanunu'na göre daha özel düzenleme olan iş Mahkemeleri Kanunu'nun 5. maddesine göre belirlenmesi; ayrıca İş Mahkemeleri Kanunu'nun 5. maddesinin kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, davanın Ankara İş Mahkemeleri'nde görülmesi gerektiği yönündeki direnme kararı doğru görülmemiştir.
Bu nedenle, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.02.2010 gününde ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.