Mesajı Okuyun
Old 15-11-2015, 22:12   #5
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Meslektaşım,

1 gün çalışmanın tespiti davasında işverene karşı da dava açmanız gerekmez.

Alıntı:
"...Eldeki dava, kanun koyucunun gerçekleştirdiği düzenlemede öngörülen hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti değil, işverence yasal süresinde verilmekle zorunlu sigortalılık tescilinin dayanağını oluşturan bildirgede işe giriş günü olarak yazılı tarihin kabul edilmemesi yönündeki Kurum işleminin iptali ile anılan 1 günlük çalışma süresinin geçerliliğinin tespiti niteliğinde olduğundan ve özellikle bu tür uyuşmazlıklarda işverenin taraf olarak yer alması zorunluluğu da bulunmadığından 5521 sayılı Kanunun 7/4. maddesi kapsamı dışında kalan dava yönünden başvurunun reddi gerekmektedir.10. HD – 2014/27446 Esas 2015/ 327 Karar)

Sadece SGK'na karşı açılacak davalarda ise merkezin ya da şubenin bulunduğu yerde dava açılabileceğine dair içtihatlar bulunmaktadır.Bulunduğunuz yer şubesine sigortalığın kabulü için bir dilekçe verin. Reddi durumunda şubenin bulunduğu yerde dava açılabilir düşüncesindeyim. (Riski size ait )

Ayrıca not: "Bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınmalı ve giriş bildirgesi ile birlikte eylemli çalışmanın bulunup bulunmadığı özellikle belirlenmeli, buna göre dönem bordrosunda yer alan ve davacının talep ettiği tarihte çalışması mevcut tanıklar ile gerektiğinde komşu işyerleri çalışanları olduğu kayıtlarla ya da emniyet yolu ile yaptırılacak araştırma ile belirlenen kimselerin beyanlarına başvurulmalı, sonucuna göre karar verilmelidir."HHGK. 2011/21-575 E.N , 2011/697 K.

Alıntı:

21 HD Esas : 2003/7375 Karar: 2003/7217 Tarih: 23.09.2003

Sosyal Sigortalar Kanununda, yetki ile ilgili bir düzenlemenin mevcut olmadığı da ortadadır. Hal böyle olunca, uyuşmazlığın 5521 Sayılı Yasanın 15. maddesinin yollamada bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 9.ve 17. maddeleri gereğince çözümlenmesi gerektiği söz götürmez. Sözü geçen 9. maddeye göre, kurum merkezinin bulunduğu Ankara İş Mahkemesinde dava açabileceği gibi, 17. maddeye göre de, şubenin bulunduğu Gaziantep´de de dava açılabilir.(1086 s. HUMK. m. 9, 17) (506 s. SSK. m. 80) (5521 s. İMK. m. 15)

Davacı, Kurum tarafından tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammı borcunun iptaline ve borcu olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, mahkemenin yetkisizliğine karar vermiştir.

Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi B.Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

KARAR

Dava, nitelikçe, Sosyal Sigortalar Kurumunca yasaya aykırı olarak yapılan işlemin iptali istemine ilişkindir. Bu yönüyle, uyuşmazlığın Sosyal Sigortalar Kanunundan kaynaklandığı açıktır. Öte yandan, Sosyal Sigortalar Kanununda, yetki ile ilgili bir düzenlemenin mevcut olmadığı da ortadadır. Hal böyle olunca, uyuşmazlığın 5521 Sayılı Yasanın 15. maddesinin yollamada bulunduğu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 9.ve 17. maddeleri gereğince çözümlenmesi gerektiği söz götürmez. Yukarıda sözü geçen 9. maddeye göre, kurum merkezinin bulunduğu Ankara İş Mahkemesinde dava açabileceği gibi, 17. maddeye göre de, şubenin bulunduğu Gaziantep´de de dava açılabilir.

Somut olayda, davacının Kurum merkezinin bulunduğu yerde, yetkili mahkemede dava açtığı dosyadaki bilgi ve belgelerden açıkca anlaşılmaktadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular ve özellikle henüz 506 sayılı yasanın 80. maddesi gereği 6183 sayılı yasa kapsamında başlatılmış bir takib olmadığı, göz önünde tutulmaksızın dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Kabule göre de, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verildiği halde vekille temsil edilen davalı yararına tarife hükümleri gereği vekalet ücreti verilmesi gerektiğinin gözardı edilmesi isabetsiz olmuştur.

O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA,
temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine 23.9.2003 gününde oybirliğiyle
karar verildi.