Mesajı Okuyun
Old 16-09-2015, 15:58   #8
uzer5613

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2505
KARAR NO : 2015/3658
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :
TARİHİ : 11/02/2014
NUMARASI :
DAVACILAR :
DAVALI : Hazine
Taraflar arasındaki tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda
kurulan 11.02.2014 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili ve davacılar
vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 14.04.2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı
.............Hazine vekili ile bir kısım davacılar vekili ........geldi, başka gelen olmadı, açık
duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra,
gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya
içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 14.01.2013 havale tarihli dilekçe ile, Çiftlikköy İlçesi, Kılıçköy Köyü 1389 ve 1411 parsel sayılı
taşınmazların vekil edenleri ve murisleri adına kayıtlı iken, Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2004/1208 E. -
2006/33 K. sayılı karar ile 1389 parselden ifrazen oluşan 1644, 1645, 1646,1648 ve 1649 sayılı parseller ve
1411 parselden ifraz edilerek oluşan 1601 parselin orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiği ve
hükmün kesinleştiği, mülkiyet haklarının tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararın TMK 1007.
maddesi uyarınca tazmini istemiyle dava açmış, 04.02.2014 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talep miktarını
arttırmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından ve temyiz dilekçesine cevap
süresi içinde de bir kısım davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin
tutulmasından kaynaklı tazminat davasıdır.
Mülkiyet hakkı, Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan kanunlarla korunduğu gibi,
5170 sayılı Kanun ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Turgut ve Diğerleri-Türkiye davası kararında, Devlet tarafından
tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada
tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel
haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlal nedeni olarak saymış, Köktepe-Türkiye davasında ise,
başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve
ormanların korunması amacının 1 no.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına
girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen
dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin
belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün
değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil
edeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve
2010/4 - 349 E. - 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tesbit
işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğününün oluşumu
aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan
TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu, kusursuz
sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının
tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve
kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık
tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel
(objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden
başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu
işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle,
kadastro işlemleri, tapu kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu
kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK'nın 1007. maddesi kapsamındadır.
Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin
(ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan
yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış
kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukuki duruma uymayan kayıtlar
düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle
zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin
oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali
nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem
gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği
miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.;
29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı
kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak
değerledirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Zararın meydana
geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği
arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan
emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin 2004/1208 E. - 2006/33 K. sayılı
kararı ile 1601, 1644, 1645, 1646,1648 ve 1649 sayılı parsellere ait tapu kayıtlarının orman olduğundan iptal
edildikleri, Devlet ormanları özel mülkiyete konu olamayacak ise de, genel arazi kadastrosu sırasında
taşınmazlar hakkında kadastro tesbiti düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, daha
sonra satış ve intikaller ile davacılara kadar el değiştirdikleri, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak
tutulduğundan, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve
davacıların gerçek zararlarının tazmininin gerektiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, tapusu iptal edilen
taşınmazların arazi niteliğinde olduğu hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığından, gerçek
zararın, tapu iptal kararının kesinleşme günündeki net gelir metoduna göre hesaplanması zorunlu iken,
mahkemece 2012 yılı resmî rakamları esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre hüküm kurulması doğru
değildir.
Bu nedenle, mahkemece arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmazlara yönelik olarak, sulu olup
olmadıkları, yerleşim alanlarına uzaklıkları, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki
konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar
başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek
suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen
verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, iptal kararının
kesinleştiği 15.11.2007 tarihine göre hesaplanmalı, taşınmazların varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve
sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme
tarihine göre hesaplattırılmalı, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki
mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek
zararları saptanmalıdır.
Ayrıca, eldeki dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava şeklinde açılmıştır. Çünkü bir davanın
kısmî dava mı, yoksa tam dava mı olduğu, özellikle dava dilekçesinin istem sonucu bölümünde, “fazlaya
ilişkin hakların saklı tutulup tutulmadığı” ile ilgilidir. Davacı bu ya da benzeri ifadeleri kullanmışsa, “kısmî
dava” açtığı sonucuna varılır. Davacının bu yolda bir beyanda bulunmaksızın açtığı dava ise bir “tam
dava”dır. Fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmaması halinde, geriye kalan haktan zımnen feragat edilmiş sayılır
(HGK 23.12.2009 gün 2009/2-476 – 2009/589 sayılı kararı). Kısmi davada fazlaya ilişkin haklarını saklı
tutmuş olan davacının, dilerse, ek dava açmak yerine, saklı tuttuğu alacak bölümü için o (kısmî) dava
içerisinde ıslah yoluyla talepte bulunabilmesi mümkün bulunduğundan, kısmi ıslah dilekçesi verilerek ve
harca tâbi dava niteliğinde bulunduğundan, harcı yatırılmak suretiyle talep edilen zarar miktarı
arttırabilecektir. Ancak davacılar vekili tarafından ibraz olunan 04.02.2014 havale tarihli ıslah dilekçesi
harçlandırılmamıştır. Bu nedenle ıslah harcı yatırılmadan, arttırılan kısım yönünden de tazminata
hükmedilmesi doğru değildir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm
kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, bir kısım davacı gerçek kişiler vekili ve davalı Hazine vekilinin
temyiz itirazlarının kabulü hükmün BOZULMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle
1.100.-TL vekâlet ücretinin davalı Hazineden alınarak davacılar 'e verilmesine, yine 1.100.-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı Hazineye
verilmesine, taraflarca 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK'nın 388/4. (HMK m.297/ç) ve
HUMK'nın 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde
karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, temyiz harcının istek halinde iadesine 05/05/2015 tarihinde oy
birliği ile karar verildi.