Merhabalar değerli meslektaşlarım.
Muris (M), 1980'li yıllarda, borca batık durumda iken, satın almak istediği onlarca parselden ibaret büyükçe bir taşınmazı, alacaklılarından mal kaçırabilmek adına, tapuda kızı (K) adına tescil ettirmiştir.
Yapılan resmi akitte, satıcı olarak taşınmazın gerçek maliki, alıcı olarak da (K) görünmektedir.
Yine resmi akitte satıcı, aynı zamanda müvekkil olan murisin oğlu (O) tarafından temsil edilmiştir.
(O), babasının alacaklılarından mal kaçırmak niyetini bildiği ve kız kardeşi (K)'ya güvendiği için o tarihte satışın bu şekilde yapılmasına karşı çıkmamıştır.
Aradan yıllar geçmiş, 1990'lı yıllarda (M) vefat etmiştir.
(M)'nin vefatından sonra (K) taşınmazı terekeye dahil etmemiş, kendi malıymış gibi kullanmaya devam etmiştir.
Müvekkil (O)'nun şifahi taleplerini reddetmiştir.
Bu aşamada, dava açmayı düşünüyoruz.
Taşınmaz resmi olarak hiçbir zaman (M) adına kayıtlı olmadığı halde, hukuksal neden olarak muris muvazaası ileri sürülmesi uygun mudur?
Ek bilgi: Muris aynı dönemde onlarca taşınmazını muvazaalı olarak 3. şahıslara satmış ve aleyhine açılan birçok tasarrufun iptali davasını kaybetmiştir.
Değerli görüşlerinizi bekliyorum.
Saygılarımla...