Mesajı Okuyun
Old 28-05-2015, 09:16   #6
Adli Tip

 
Varsayılan

YARGITAY
9. Hukuk Dairesi 2008/876 E.N , 2009/20602 K.N.


Özet
İŞ MAHKEMELERİ, İŞÇİ SAYILAN KİMSELERLE İŞVEREN VEYA İŞVEREN VEKİLLERİ ARASINDA İŞ AKDİNDEN VEYA İŞ KANUNU'NA DAYANAN HER TÜRLÜ HAK İDDİALARINDAN DOĞAN UYUŞMAZLIKLARA BAKMAKLA GÖREVLİDİR.

UYUŞMAZLIK, SERBEST AVUKAT OLARAK ÇALIŞAN DAVACI İLE DAVALI KURUM ARASINDAKİ VEKALET İLİŞKİSİNDEN KAYNAKLANDIĞINA GÖRE, DAVANIN İŞ MAHKEMELERİNDE DEĞİL, GENEL MAHKEMELERDE GÖRÜLMESİ GEREKİR.


İçtihat Metni

Davacı, ücret ve vekalet ücret alacaklarının davalı kurumdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm, süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, davacı ve davalı İdare ile arasında 21.05.2001 tarihinde B...K... Genel Müdürlüğü Avukatlık Sözleşmesi imzalandığını, bunun bir hizmet sözleşmesi olduğunu, bu sözleşmenin 31.12.2002 tarihi itibarıyla da B...-K... Genel Müdürlüğü kararıyla feshedildiğini, 04.12.2001 tarihli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 1. kısım 4. bölümünde Kamu Kurum ve Kuruluşlarının sözleşmeli avukatlarına 300,00 YTL aylık ücret ödenmesi gerektiğinin düzenlendiğini, bu tarifenin yürürlüğe girdiği tarih ile sözleşmenin fesih tarihi arasında davacıya tarifenin altında ücret ödendiğini, fark tarife ücreti ite davalı adına takip ettiği İş Mahkemesi ve icra takibindeki vekalet ücretlerinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunmadığını, vekalet ilişkisi bulunduğunu, İş Mahkemesinin görevsiz olduğunu, davacı ile kurum arasında 13.03.2001 tarihli karşılıklı sözleşme imzalandığını, sözleşmenin 7. maddesinde aylık ücret yanında, ilamlı-ilamsız icra takiplerinde yaptığı tahsilatlardan dolayı prim ve ücret ödendiğini, davacının sözleşmede kabul ettiği şartlar aksine talepte bulunamayacağını, avukatlara yeni sözleşmelerde yer alan hükümler doğrultusunda ödeme yapıldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunduğu ve İş Mahkemesinin görevli olduğu kabul edilerek, davalının davacı avukata Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre eksik ücret ödediği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca, İş Kanunu'na göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında İş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözüm yeri İş Mahkemeleridir. İş Mahkemesinin kural olarak görevli olması için, davacının işçi, davalının işveren ve aralarında iş ilişkisi olması gerekir.

Dosya içeriğine göre, taraflar arasında yapılan sözleşmenin iş sözleşmesi mi, yoksa vekalet sözleşmesi mi olduğu uyuşmazlık konusudur.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 8/1. maddesi uyarınca "İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır.

İş sözleşmesini diğer İş görme sözleşmeleri olan eser ve vekalet sözleşmelerinden ayırt edici en önemli kıstas, bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağlılığı vardır. İş sözleşmesini belirleyen kriter hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık, işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlara uyma yükümlülüğünü üstlenmesi ile doğar. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirmektedir. İşçinin bu anlamda işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda, işveren ile İşçi arasında hiyerarşik bir bağ vardır. İş sözleşmesine dayandığı için hukuki, işçiyi kişisel olarak işveren bağladığı için kişisel bağımlılık söz konusudur.

İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz.

Yukarıda sayılan ölçütler yanında, özellikle bağımsız çalışanı, işçiden ayıran ilk kriter, çalışan kişinin yaptığı işin yönetimi ve gerçek denetiminin kime ait olduğudur. Çalışan kişi İşin yürütümünü kendi organize etse de, üzerinde iş sahibinin belirli ölçüde kontrol ve denetimi söz konusuysa, iş sahibine bilgi ve hesap verme yükümlülüğü varsa, doğrudan iş sahibinin otoritesi altında olmasa da, bağımlı çalışan olduğu kabul edilebilir. Bu bağlamda çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması (ki bu iş görme borcunun bir ifadesidir) önemli bir olgudur. Böyle bir durumda, çalışan kişinin bağımsız çalışan olduğu kabul edilmelidir. Çalışanın münhasıran aynı iş sahibi için çalışması da, yeterli olmasa da aralarında bağımlılık ilişkisi bulunduğuna kanıt oluşturabilir. Dikkate alınabilecek diğer bir ölçüt de, münhasıran bir iş sahibi için çalışan kişinin, ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırıp çalıştırmadığı, işin görülmesinde ondan yararlanıp yararlanmadığıdır. Bu durumun varlığı, çalışma ilişkisinin bağımsız olduğunu gösterir.

Dosya içeriğine göre, davalı kurum ile bağımsız bir organizasyona sahip olan ve serbest avukat olarak kendi bürosunda çalışan davacı avukat, davalı kurumun İl sınırlan içerisindeki dava ve icra takipleri için sözleşme yapmışlar ve sözleşmede davacı avukata Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca aylık ücret yanında, sayı olarak verilen dava ve icra takiplerinde alınacak vekalet ücretlerinden belirli bir oranda ücreti vekalet ödenmesi kararlaştırılmıştır. Sözleşme içeriğine göre davacı kendi ofisinde çalışmakta, sayı ve adet olarak verilen dava ve takipleri takip etmekte, belirli zamanlarda rapor vermektedir. Takip edilen dava ve icra takipleri nedeni ile belirli bir oranda ücreti vekalet yanında aylık olarak ücret öngörülmesi, taraflar arasındaki ilişkiye iş ilişkisi niteliğini vermez. Davacı avukat, aldığı dava ve icra takiplerini teslim aldıktan sonra, kendi iş organizasyonu içerisinde ve işverenin mesai ve iş konusunda bir talimatı olmadan takip etmekte ve sonuçlandırmakta, sadece aşamaları ve sonuçları hakkında rapor sunmaktadır. Davacı avukat, aynı iş organizasyonda ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırmakta, keza işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip bulunmaktadır. O halde, taraflar arasındaki sözleşmede, iş sözleşmesinin belirleyici unsuru olan hukuki ve kişisel bağımlılıktan söz edilemez. Davacı, iş görme edimi bakımından teknik ve ekonomik olarak davalıya bağımlıdır. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasındaki sözleşmede vekalet ilişkisi ağır basmakta olup, davacı avukat, davalı ise, vekil tutan sıfatındadır. Uyuşmazlıkta İş Mahkemesinin görevli olmadığı açıktır. Vekalet ilişkisi nedeni ile uyuşmazlığın, genel mahkeme olan ve davanın değerine göre HUMK'nın 8/1. maddesi gereğince Sulh Hukuk Mahkemesinde çözümlenmesi gerekir. Görevsizlik kararı verilmesi yerine, işin esasına girilerek karar verilmesi hatalıdır.

Diğer taraftan kabule göre, hesaplanan tarife ücretinden davacıya yapılan ödemenin mahsubu sonucu kalan 637,00 YTL olduğu halde, bu miktar yerine 3.880,00 YTL alacağa karar verilmesi de isabetsizdir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten (BOZULMASINA), 13.07.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.