Mesajı Okuyun
Old 18-04-2015, 13:57   #2
AV. COŞKUN ÖZBUDAK

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Kanaatimce, cezanın tayininde karşı yanın şikayetçi olup olmamasından ziyade, TCK'nın ilgili hükümleri göz önüne alınacaktır.
Yargıtay; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçütün, 5237 sayılı TCK'nun 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenleme olduğunu, ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucunun, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklediğini, bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK'nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerektiğini, öte yandan, TCK'nun 61/1. maddesindeki ölçütlerin her birinin her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil, sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerektiğini, örneğin, taksirli suçlar açısından TCK'nun 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan "suçun işlenmesinde kullanılan araçlar", (f) bendinde yer alan "kastın yoğunluğu" ve (g) bendinde yer alan "failin güttüğü amaç ve saik" ölçütünün uygulanamayacağını kabul etmektedir (YCGK, 7.7.2009, E: 2009/9-62, K: 2009/191).
Bildiğiniz üzere, TCK'nın 50/4. maddesinde: "Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adli para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz." hükmü bulunmaktadır.
Buna göre eylemde bilinçli taksir olup olmaması hükmolunacak hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi açısından belirleyicidir.
Olayınızda bilinçli taksir uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi bakımından (şimdilik)kaza tutanağındaki veriler önemlidir. Ancak Mahkeme mutlaka bilirkişi incelemesi yaptıracaktır.
Benim tavsiyem, mevcut kaza tutanağının eksiklik ve yanlışlıklarını ortaya koyan beyanlarınızı şimdiden dosyaya sunmanızdır. Çünkü dosya Mahkemece, salt bu kaza tutanağıyla bilirkişiye gönderildiğinde, ilk rapor esas alınarak kanaat belirtilmesi ve bundan sonraki itirazların da kabul görmemesi muhtemeldir.
Öğretide ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları; fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, hareketin iradi olması, sonucun istenmemesi, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması, sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK’da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, kanunun 22/3. fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamaz. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Görüleceği üzere, bilinçli taksir değerlendirmesinde esas alınan unsur "eylem"dir. Sürücü belgesinin geri alınmış olmasına rağmen araç kullanılması, kanaatimce başka yaptırımı olan tali bir unsurdur.
Kolaylıklar.